Kıyafetlerimi giymeme yardım etmesi için hemşireye seslendim .
– Suzan Teyze bakar mısın ?
O kadar zamandır birlikteydik ki aile olmuştuk artık . Teyze dememe rağmen çok büyük değildi aslında . Sadece otuz iki yaşındaydı . Çok şey yaşamış olmalı ki çökmüştü . Baya çökmüştü hemde . Kızı lösemi olduğu için saçlarını kazıtmıştı . Bu yüzden de yüzündeki kırışıklıklar daha çok göze batıyordu . Masmavi gözleri vardı . Ne olursa olsun , nasıl olursa olsun yolda yürürken karşılaşan herkesin dönüp bakabileceği kadar çok güzeldi . Nedenini anlayamadığım bir şekilde kızı gibi sahiplenmişti beni . Her şeyimle ilgileniyor , her şeyime de koşuyordu . İyileşmeme en çok sevinenlerden biri de oydu zaten . Ama hastahaneden ayrılcak olmama üzülmesi de bi o kadar fazlaydı .
– Suzan Hanım bugün izinli . Ben yardımcı olayım isterseniz .
– Annemi çağırır mısınız ?
Hemşirenin başını sallayıp gitmesiyle tüylerim diken diken oldu . Umarım kızıyla ilgili bir problem yoktur .
– Bakıyorum da hemen ayaklanmışsınız hanımefendi .
– Benden kurtulmana izin vereceğimimi sandın . Daha çok başının belası olucam .
– Ee iyiymiş o zaman . Benden keyiflisi yok .
Ayağa kalktım ve bir kez etrafımda döndüm .
– Sence de artık giyinmemin vakti gelmedi mi anne ?
– Hemen geliyorum .
Koşarak çıktı odadan ama odadan çıkmasıyla odaya girmesi bir oldu . Elinde iki üç tane poşetle girdi . Bana en çok yakıştığını söylediği hardal sarısı kazağımı çıkardı içinden ve tabiki moda olmuş dizleri yırtık siyah pantolon . Pek tercih etmememe rağmen bana çok yakıştırdığını söylerdi her zaman . Hayır sanki bu sana yakışmamış dediği bir kıyafetim varmış gibi " Sana en çok yakışanlardan getirdim." demesiyle kocaman bir kahkaha patlattım .
– Jessica Biel ' den güzel olduğumu söylemeyi unuttun .
Yüzündeki gülümseme yerini ciddi bir tavıra bıraktı .
– Ondan güzel olduğunu biliyorsun Dünya .
– Bilmez miyim ? Senin kızınım ben .
– Hadi ordan . Bana hiç benzemiyorsun bile .
Yürürdüm yürüdüm . Camın kenarındaki boydan aynanın önüne geçtim . Tokamı saçımdan çıkardım .
– Şu halime bak anne . Kaç gündür banyo yapmıyorum .
Saçımı yavaşça burnuma götürdüm .
– Fena kokuyorum .
– Saçmalama kızım . Eve gidince güzelce yıkarım ben seni .
Sert konuşmaya çalışsada gözlerinin içinin gülmesinden benim bu hallerimi bile özlediğini anlayabiliyordum . Kapı çaldı . Ulaşdı .
– Haydi bayanlar !
Ne ağrım kalmıştı ne de sızım . Sanki yıllardır komada kalmışım da yeni uyanmışım gibi hissediyordum .
– Ah başım .
Az kalsın yere düşüyordum . Ulaş koşarak tuttu belimden beni . Gözlerinde o korkuyu hissedebiliyordum . Yavaşça çektim elini . İki kez boğazımı temizledikten sonra " Şaka yaptım , sana intikamı alırım er geç demiştim ." dedim .
Derin bir nefes aldı . Yüzündeki şaşkınlığı gizlemeye çalışsada gözleri onu ele veriyordu .
– Kaç yıl oldu güzelim unutmadın mı hâlâ ?
– İntikam soğuk yenen bir ...
Biraz duraksadım .
– Neydi ya ?
Annem başını sallayarak " Yemek." dedi .
– Ç-çok özemişim seni . Belimden çekti sıkıca sarıldı .
Kendimi hızlıca uzaklaştırdım ondan .
– Çok pis kokuyorum . Bunu istediğinden emin misin ?
– Saçmalama gel buraya .
Sıkıca sarıldı bana . Bu çok başka bir şeydi . Yazın ortasından yağmurun yağması gibi , son sesine kadar açtığınızı sandığınız müziğin sesini daha fazla açabilmeniz gibi , İki aydır kullanmadığınız çantanızın içinden para çıkması gibi , yürüyüş yaparken bir köpeğin koşarak yanınıza gelip size sırnaşması gibi . Çok şey gibi . Kuşlar gibi . Ulaş fazla özgür ve fazla güvende hissetmemi sağlıyordu .
– Allahtan altımızda arabamız var . Yoksa tüm minibüsleri , otobüsleri kaçırmıştık .
Ulaş ile birbirimize baktık . Halimizden memnunduk ama annem haklıydı .
– Artık hazırlanmam gerek sevgilim .
– O zaman ben kapının önünde bekliyorum seni .
Ulaş kapıyı kapattı . Bir hışım anneme döndüm .
– Tamamen unutmuşum ya . Babam beni görmeye gelmeyecek mi ?
– Çok işi vardı . Gitmeden yanıma uğrayın dedi .
Başımı sallamakla yetindim .
Kıyafetlerimi giyip annemin elinden tuttum . Önce babamın odasına sonra dinlenme odasına en sonda kantine baktık .
– Bu adam nerede ya ?
Kantinde çalışan genç bir çocuk bizi duymuş olmalı ki " Ali Bey'i mi arıyorsunuz ? " dedi .
– E-evet de nereden biliyorsunuz ?
– Sizi bilmeyen mi var Dünya Hanım ?
Anneme döndüm .
– Vayy iki ay da ünlü olmuşum .
– Neyse babam nerede ?
– Çıktı .
Anneme döndüm gayet normalmiş gibi sadece teşekkür etti .
– Nasıl yani ? Beni görmeden mi ?
– Hadi kızım eve gidelim , yarın gelip görürsün Ali Beyi .
– Ali Bey ?
– Ali Bey .
Annemi kolundan çekiştirip boş olan bir masaya oturttum .
– Kavga mı ettiniz ?
Kaşlarını kaldırdı .
– Nolur anlat bana . Hem niye yarın görmeye geliyorum ki . Akşam eve gelmeyecek mi ?
– Niye kavga ettiniz ?
– Büyüklerin işine karışılmaz kızım .
– Benim yüzümden de mi ?
– Hayııır .
Bu sefer de o kolumdan çekiştirdi .
– Ulaş bekliyor bizi . Gitmemiz lazım .
– Tamam ama kurtulduğunu sanma . Yarın her şeyi anlatacaksın .Evin önüne geldiğimizde Ulaş koşarak gelip sarıldı belime . Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum . Sonra gözlerimi kapattım .
– Saklambaç mı oynuyoruz ?
– Annem saklanacak annemi mi bulucam ?
Ulaş eğildi öpücek sanmıştım ama kulağıma fısıldadı .
– Bu espirilerini yapmaktan hiç vazgeçmeyeceksin de mi ?
Gülümseyerek " Asla." dedim .
Anahtarın dönme sesini duyabiliyordum .
Ulaş gözlerimi açtı . Yerlerde küçük post it lere yazılmış yazılar ard arda yerde duruyordu . Ulaş'a döndüm .
Öpücüğümü en son alırım , dedi .
Başımı salladım . İlk notu okumaya başladım .
"Boynunu yuvam, ellerini gökyüzüm belledim."
Yürüdüm . Yavaş yavaş ama heyecanımı belli ederek yürüdüm . Ve bir not daha gözüme çarptı .
" İlk bakışta mı başladı bu aşk bilmem ama; ben her baktığımda aşık oldum."
Ve bir tane daha .
" Senin kusur sandığın her zerrene aşığım ben ."
Bir odanın kapısının önüne geldik . Kapıda kocaman harflerle yazıyordu .
" SENİ SEVİYORUM!"
Tekrarladım .
" Seni seviyorum."
– Şşşş ! Konuşmak yok . Hadi kapıyı aç.
Yavaşça kapıyı açtım . Etraf balonlarla kaplıydı . Ve bir duvarda bizim resimlerimiz asılıydı . Bir tane değil iki tane değil . Neredeyse hepsi . Kapıyı kapattım . Kapının arkasındaki koltukta elinde küçük kalpli bir pastayla Sude oturuyordu . Pastanın üzerinde iki tane mum vardı . Ve dördümüzün olduğu , dört yıl önce çekilmiş bir fotoğraf basılıydı .
Aklıma bir şeyler geliyordu . Ulaş'a döndüm .
– Hatırladım sanki .
– Hatırladın mı ?
– Bana yaptığın sürpriz .
Başını salladı , geldi sarıldı. Kucağına aldı . Etrafında bir kaç kez döndü .
İlk yılımızın dolduğu gün , dedi .
– Peki ya bu ev ?
– Bizim evimiz .
– Nasıl yani ?
Cebinden anahtarı çıkardı . Elimi tuttu . Anahtarı avucumun içine koyup parmaklarımı tek tek kapattı . Ve annem lafa girdi .
– Kolay değil . Altı yıl üniversite okuyacaksınız .
Sudeyle birbirimize baktık . Gülümsüyorduk .
Ayağa kalktı ve yavaş yavaş yürüdü bana doğru .
– Hadi üflemeyecek misin ?
Üfleyip gözlerimi kapattım . Dileğimi diledim . Ulaş ile mutlu olmayı diledim .
Annem elinde bir kutuyla geldi yanıma . Sıkıca sarıldı .
Baş belası , dedi ve kutuyu uzattı . Kutuyu açtım . Bir fotoğraf makinasıydı bu . Üzerinde de not yazıyordu . "Her anını , her gününü çekmeni istiyorum . "
Annemin boynuna sarıldım sıkıca . Ve ciddi bir tavıra büründüm .
– Ne gerekti vardı ki bunlara .
Sesimi kalınlaştırdım .
Başınızın belası olmaya geldim , dedim .
Annem açtı kollarını . Sevgi çemberi , dedi . Ve o minicik kollarına sığdırdı beni , Sude'yi ve Ulaş'ı .Çok yorulmuştuk . Herkes bir tarafa yığılmıştı . Ben de masanın üzerindeki mp3 ü aldım taktım kulaklıklarımı . Aldım elime kağıt kalemi ve yüz üstü uzandım yatağa . Tek bir şarkı vardı mp3 ün içinde . " Al Green - Let's Stay Together "
Şarkıyı çevirmeye çalıştım .
" Ben sana çok aşığım . Var mısın benimle birlikte olmaya . Ben hayatımı seninle geçirmek istiyorum ." falan diyordu şarkıda . Koşarak mutfağa gittim . Buz dolabından çıkardım çikolatalı süt kutusunu ve sessiz olmaya çalışarak odama doğru yürüdüm . Tam odaya gelecektim Ulaş'ın koltukta uyuya kaldığını gördüm . Bir kaç dolabı karıştırdım ve bulduğum battaniyeyi Ulaş'ın üzerine örtüp odama çekildim .
Defalarca dinledin , saatlerce dinledim . Ulaş ile bizim şarkımızdı bu . Gözlerimi kapattım ve düşünmeye başladım . Aklıma gelenleri bir bir kağıda yazıp sabah Ulaş' a verecektim .
Yazmaya başladım .
"Şimdi elimde bir süt kutusu var. Bilirim her sabah kahvaltıdan önce içersin. Bir de asla atlet giymezsin. Bu yüzden futbol oynarken hep belin açılır. Saçların hep mentol kokar , öğle arası daha fazla top oynayabilmek için de hep 5.teneffüs yemek yerdin . Bira içince de çok konuşursun. En sevdiğin meyve kavun ama kesemezsin. Koşunca da bazen tıkanırsın. Bütün Barış Akarsu şarkılarını ezbere bilirsin. Kitaplardan sohbet etmeye bayılırsın. Bir tane de kedin var. Sürekli bir yerlere tırmanan . Aslında köpek de seversin. Ama küçük olan türünü. Asla ve asla zeytinli poğaça yemezsin. Canın çok tatlıdır. Halı sahada her düştüğünde dizin kanadı mı diye paçanı sıyırıp bakarsın. Saçların her rüzgar estiğinde alnına düşer. Baş parmağın normale göre çok uzundur. Serçe parmağında da küçücük bir ben var. "
Aldım elime kağıdı . Dörde katladım ve Ulaş'ın uyuduğu koltuğun yanındaki masaya koydum . Üzerine de büyük harflerle yazdım .
" ULAŞIMA"
Küçük bir öpücük kondurdum sevgilimin yanağına . Gözlerimi açacak halim kalmamıştı . Bu yüzden bu sefer odama uyumak için gidiyordum .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYA #Wattys2017
Teen FictionBabasız büyümüş bir kızım ben . Benim ilk aşkım babam diyemedim hiç . Benim tek kahramanım babam diyemedim . Onun yokluğu her zaman şanssız olduğumu düşündürdü bana . Hay aksi ! Bir de bu hastalık . Hiç bir zaman hayal kuramadım zaten . Hedeflerim...