Sabah olmasına rağmen ayağa kalkacak hali yoktu Gül'ün. Yol yorgunluğunun üstüne bir de dünkü hadise eklenmiş iyice katmerlenmişti dertleri. Yine de iki damla uyku girmemişti gözüne. Sadece birkaç metre ötede bulunan hiç tanımadığı bir adamla dört duvarı paylaşıyordu. Pardon. Hiç tanımadığı müstakbel nişanlısıyla.
Dün gece onun isteğiyle başlayan konuşma faslı daha kendisi konuşamadan yine onun isteğiyle son bulmuştu. Bu durum fazlasıyla tuhaf geliyordu Gül'e. Hiç tanımadığı bir adamla evlenmek...
Evlilik...
Bu kadar kolay mıydı bir hayatı paylaşmak? Evleneceğini bilseydi o koca kafalı Arifle de evlenirdi. O ahmakla baş etmek zor olmasa gerekti. Hem en azından annesi yakınında olurdu.
Başını iki yana sallayıp "Saçmalıyorum," diye mırıldandı Gül. O kendini bilmez serseriye göre Levent bin kat daha iyiydi. Bir kere sorumluluk sahibi bir insana benziyordu. İşi gücü vardı en azından. İyi de eğitim gördüğü her halinden belliydi. Aile hayatı da düzgündü. Oğlunu bulunmaz Hint kumaşı sanan bir kaynanası olmayacaktı. Ya da başkalarına çatmak için yer arayan bir görümcesi... Her şeyi geçti işin ucunda yaşlı bir adamın mutluluğu ve eğitim hayatı vardı. Yakup Bey'i düşününce içi burkuldu tekrar. Rahmetli babası gibi yaşamayı seven neşeli bir adamdı. Ölüm ikisine de hiç yakışmıyordu.
Daha fazla oyalanamayacağını bildiği için yataktan kalkıp üstünü değiştirdi. Yatağı düzeltip tarağını ve diğer bakım eşyalarını çantasından çıkarıp ortak banyoya ilerledi. Neyse ki Levent'in odası üst kattaydı da birbirlerini görme ihtimali düşüktü.
Odadan çıkıp koridorun sonundaki salona baktı Gül. Bakmaz olsaydı keşke. Levent boynunda havluyla üstü çıplak ve belinden düşecekmiş gibi duran eşofman altıyla karşısında duruyordu. Nemli teni, gün ışığı vurdukça parlıyordu. Bugünkü utanma kotasını ziyadesiyle doldurduğu için odasının hemen yanındaki diğer kapıyı açıp kaçarcasına içeri girdi. Ne düşüncesiz adamdı bu? Evinde genç bir kadın olduğunu bilmiyor muydu?
Utançtan Gül'ün eli ayağı boşalınca elindeki eşyalar gürültüyle yere düştü.
"Aptal kafam!" diye yakındı kafasına vurarak. "Sen baksana işine gücüne. Durup dururken millete kendini rezil ediyorsun." Daha sonra yere eğilip dökülen eşyalarını toplamaya başladı. Ayağa kalkacağı sırada banyonun kapısı tıklatıldı.
"Gül iyi misin?"
Gül mü? Daha düne kadar hanım diye hitap ediyordu kendisine. Bir gecede nereye gitmişti o resmiyet?
"Evet iyiyim. Küçük bir aksilik oldu işte."
"Anladım. Yardıma ihtiyacın var mı?"
"Hayır, ama şey..." Duş alması gerekti ve temiz havluların nerede olduğunu bilmiyordu. "Temiz havlu bulamadım da. Nerede olduğunu biliyor musunuz?"
Karşı taraftan Gül'ü dinleyen Levent yutkunma gereği duydu. Hayal gücü bir anda fazla mesai yapmaya başladı. Duş mu alacaktı?
"Ben getireyim hemen," diyerek üst kata yöneldi Levent. İlk önce üstüne bir tişört geçirdi. Az önce genç kızın ne kadar utandığını fark etmişti. Bir daha onu zor duruma düşürmek istemiyordu. Daha sonra havluların olduğu çekmeceden gerekli olan şeyleri çıkarıp üst üste koydu ve zaman kaybetmeden aşağı indi. Banyonun kapısını tıklatıp Gül'ün açmasını bekledi.
"Al," dedi elindeki havluları Gül'e uzatarak. Gül başını uzatacak kadar araladığı kapıdan havluları alırken teşekkür etti. "Başka bir şeye ihtiyacın olursa seslenmen yeter." Gül olur anlamında başını salladı. Kapıyı kapatıp üstüne de kilitledi. Ne olursa olsun, bir gündür tanıdığı bu adama güvenmek için hala bir sebebi yoktu. Hızla üstündekileri çıkarırken bir yandan da adama hayıflanıyordu. O tişörtü beş dakika önce giyse ne olurdu sanki? Durduk yerde hem utanmış hem de rezil olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Gelinim
Romance~Aşk, komedi türünün en absürd prodüksiyonudur.~ Diğer renklerden yoksun pembe aşk hikayelerini unutun! Aşk gülüşüyle gözyaşıyla güzeldir. Öfkesiyle çirkin, Arzusuyla tehlikeli olduğu gibi. Levent ve Gül de bundan nasibini almıştı. Öyle ki şimdiye k...