Taksi İstanbul'un sakin bir mahallesinde tek katlı bir evin önünde durduğunda derin bir nefes aldı Gül. Gelmişti gelmesine ama sabahın köründe milletin kapısına dayanıp ne diyeceğini bilmiyordu. Çantasından çıkardığı parayı taksiciye uzatıp aşağıya indi ve bagajdan taksicinin verdiği valizini aldı. Demir bahçe kapısının önüne geldiğinde bir anlık tereddüt yaşasa da bu cesareti bir daha kendinde bulamayacağını bildiği için ikinci kez düşünmeden kapıyı açıp bahçe kapısında içeri girdi. Eve uzanan taşlı yolda ilerlerken bahçenin sade ama zarif görüntüsünü dikkatini çekmişti..
Sonunda kapının önünde durdu. Zile bastığında ne diyeceğini düşünedursun diafondan gelen erkek sesi dumura uğramasına neden oldu. Hay aksi! Her şeyi Mebrure Teyze'sine göre planlamıştı. Bu konuşan da kimdi ki? Yoksa yanlış adrese mi gelmişti.
Konuşan kişinin eşi olmasını ümit ederek cevap verdi.
"Şey iyi günler ben Mebrure Teyze'ye bakmıştım. Doğru adreste miyim acaba?" Karşı taraftan ses gelmediğinde Gül tırnaklarını kemirmeye başladı.
"Adres de yanlış. Buyur buradan yak!" diye geçirdi içinden.
"Kendisi benim annem olur da artık burada yaşamıyor. Neden sormuştunuz acaba?"
"Bakın ben Sığacık'tan geliyorum. Annenizin yakın bir arkadaşının kızıyım. Önemli bir nedenden dolayı annenizi görmem gerekiyor. Rica etsem annenizim adresini verir misiniz?" Hatasız bir şekilde cümleyi toparladığında derin bir nefes verdi Gül. İçten içe bu yola girdiği için pişman olmaya başlamıştı. Hatta geri dönme fikri gözüne o kadar cazip gelmişti ki valizini eline alıp gidecekti. Tabi siyah çelik kapı açılmasaydı.
Jilet gibi giyinmiş kol düğmelerini iliklemeye çalışan genç adama baktı Gül şaşkınlıkla. Bu adam cidden Mebrure Teyze'nin oğlu mu diye sormadan edemedi kendine. Hoş, o daha meşhur Mebrure Teyze'yi de görmemişti ya! Adam da onu birkaç saniye inceleyip tekrar yüzüne baktı. Yutkunmak zorunda kaldı Gül.
"Kusura bakmayın benim birazdan çıkmam gerekiyor da annemin adresini versem kendiniz gidebilir misiniz?" Gül evet anlamında başını salladı. Yani yapacak başka bir şey yoktu. Bir taksi çevirip yoluna gidecekti.
"Taksiyle..." Sözünü bitirmeden adam karıştı lafa.
"Ya da durun siz gitmeyin ben annemi arayayım o gelsin buraya. Madem Sığacık'tan geldin seni öylece göndermek yakışık almaz," dediğinde tereddüt etti. Kadıncağızı bir de ayağına mı getirtecekti. İşte asıl bu yakışık almazdı.
"Şey... Yani benim için zahmet etmesin. Sonuçta..."
"Ne zahmeti, zaten yarım saati bulmaz gelmesi. Buyurun içeri lütfen ben de anneme haber vereyim." Adam içeri geçmesi için kenara kaydığında kuşkuyla baktı Gül. Bu kadar normal olamazdı. Tanımadığı bir adam bu kadar doğal davranamazdı. Biraz tereddütle yaklaşmalıydı olaya, tıpkı kendisinin yaptığı gibi. Adamla kısa bir süre bakıştıktan sonra valizini çeke çeke içeri girdi Gül. Ama içten içe de dua ediyordu tanımadığı birine güvenmesinin sonunun hüsranla bitmemesi için. Her gün televizyonda izlediği vahşi haberlerle sarsılıyordu, ama şimdi kendisinin yaptığı...
İçeri girdiğinde valizini holde bir kenara bırakıp ayakkabılarını çıkardı. Kensisini bekleyen adamı takip edip salona girdi.
"Buyurun," Daha adını bile bilmediği adam oturması için koltuğu işaret ettiğinde başını önüne eğip kolduğa ilerledi.
Telefonu eline alıp bir numara çevirdikten sonra kulağına yaklaştırdı adam. Gül de dikkatle onu izledi.
"Günaydın anne," dedi adam çapkın bir ses tonuyla. Gül o yüz ifadesi ve ses tonuna hayranlık duymadan edemedi. "Hayır annecim, hayır," diye devam etti adam. "Sığacık'tan bir yakının geldi," dedikten sonra bir süre karşı tarafı dinledi. "Bilmiyorum eski adresini vermişsin herhalde. Adı mı? Adı şey..." Adam sorarcasına Gül'e baktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Gelinim
Roman d'amour~Aşk, komedi türünün en absürd prodüksiyonudur.~ Diğer renklerden yoksun pembe aşk hikayelerini unutun! Aşk gülüşüyle gözyaşıyla güzeldir. Öfkesiyle çirkin, Arzusuyla tehlikeli olduğu gibi. Levent ve Gül de bundan nasibini almıştı. Öyle ki şimdiye k...