1.BÖLÜM
Şarkı: Sia- Alive.
Yayınlanma Tarihi. 10.06.2016.
İYİ OKUMALAR.
Multimedya: Gazeteci Kızımız nam-ı diğer ESİN AKUT. Gerçek adını öğrenmek için henüz çok erken...
Kanayan yara izine bir kaç kere dokunup geri ellerimi izin kuruması için geri çektim. Hamağın ipini sıkıca bağladıktan sonra minderi halatın üstüne bırakıp, ayağımla bir kaç kere öne arkaya ittirip arkama yaslandım. Kulaklığımı telefonuma taktıktan sonra kulaklığımı kulağıma sıkıca ittim. Kulaklığımdan gelen sesler çok fazlaydı ruhuma... Sürekli rahatsız eden hisler sarıyordu beni. Hamağın ipini bağladığım ağaçtan yüzüme bir kaç tane yaprak düşüyordu. Hepsini yanımda ki kitabın arasına koyacağımı kendime hatırlatıyordum ama unutacağımı da biliyordum. Yavaş yavaş hamak sallanmasını durdurdu. Annemin elini havaya kaldırıp gelmem için salladığını gördükten sonra hamaktan indim.
Piknik masalarından birisinin üstünde her türden kahvaltılık malzeme vardı. Peynirler, reçeller, hamur işleri, poğaçalar, kahvaltılık ürünler... Daha sayamadığım kadar şey. Bu çok fazlaydı, masa gerçekten çok doluydu. Altı üstü altı kişiyiz. Masada ki boş yerlerden birisine oturduktan sonra önüme koydukları tabağa çatalıma ne geldiyse doldurdum.
Yemeğe başlayınca babamın sorusuyla başımı kaldırdım.
"Senin işin yok galiba bu aralar?" küçümseyici bir tavırla söylediklerine karşı, ciddi bir ifadeyle,
"Var. Dışarıdan soyutlanmak."diyerek, karşılık verdim. Gözlüğünün üstünden bana bakarken, gözlüğünü itti.
"Sana demiştim, bu meslekte sadece, kötüleneceksin." Kelimelere vurgu yapmıştı. Bana, kızına. Ne kadar da seviyordu canımı acıtmayı. Eskiden saçımın teline bir şey olacak diye korkan adam, bugün kızına acımıyordu! Acımıyordu! Kızgın bir yağın içinde saatlerce kalsam canım bu kadar yanmazdı. Duygularımı ona karşı saklayamazken artık saklamayı öğrenmiştim. Bunun sorumlusu da oydu!
"Boşu boşuna dört, beş yılını ona harcadın, beni azıcık dinleseydin eğ-" sözünü kesip, hışımla ayağa kalktım.
"Ellerinize sağlık ama aç olmadığımı şuan fark ettim. Size afiyet olsun." masadan kalktıktan sonra, gökyüzüne diktim gözlerimi. Sinirden dolayı bir kaç göz yaşı dökülmesin diye. Dökülürse eğer o zaman anlardı, canımı yaktığını. Ters istikamete doğru koşmaya başladım. Daha hızlı koştum, koştum, koştum... Yorulana kadar koştuktan sonra ormandaki bir banka nefes nefeseyken oturdum. Dirseklerim dizimde, telefonumun tuşlarına tıklayıp kulağıma götürdüm.
"Ooo, bu numarayı nereden buldun sen?" sesinde ki sitemli neşeli hali gülümsememi sağlamıştı. Her zaman böyleydi, neşe dolu. Neşesini etrafa saçan birisiydi,ablam.
"Ne bileyim ben,çevirdim numara sen geldin." umursamaz sesime karşın güldü. O ne kadar neşeliydi ben o kadar sinirli birisiydim. Her zaman zıttık. Hiçbir zaman birbirimize benzemezdik.
"Orman havası? Aile ortamı, nasıl gidiyor?" sesindeki merakla kaşlarımı çattıp önüme gelen bir kaç saç tutamını arkaya attım.
"Muazzam!" diye cevapladım. Dudak etimi ısırınca kanattım, metal tadı gelmeye başlayınca ısrarla ısırınca hoşuma gitmeye başladı bu tat.
"Orada olmayı çok isterdim! Maç kaç kaç?" durumdan mutlu gibi görünüyordu. Oysaki huzursuz olması gerekmez miydi? Kardeşinin ve ailesinin arası bozuktu. Nasıl bu kadar mutlu olabiliyordu? Ya da benim gibi dalga mı geçiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİHRİMAH | FERFECİR
Misterio / Suspenso"𝐤𝐢𝐦𝐬𝐞𝐧𝐢𝐧 𝐤𝐢𝐦𝐬𝐞𝐲𝐢 𝐛𝐮𝐥𝐚𝐦𝐚𝐝ı𝐠ı 𝐛𝐮 𝐡𝐢𝐤𝐚𝐲𝐞𝐝𝐞 𝐬𝐞𝐧 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢𝐧𝐢 𝐛𝐮𝐥𝐚𝐛𝐢𝐥𝐞𝐜𝐞𝐤 𝐦𝐢𝐬𝐢𝐧?" Çelme takıp yere düşmesini sağladım. Ama... Sadece o değil, ben de düştüm yere. Kollarımı saran kolları sırtımda birl...