Bölüm 17: Haber.

2.9K 177 171
                                    

Bazen yürümeyi öğrenmeden koşman gerekir.

~~

'Koduğumun şerefsizleri. Onu bu işe karıştırmayacaktınız. Yemin ederim sizi öldüreceğim.' diye işittiğim sesle gözlerimi aralamaya başladım. Etraf hafif karanlıktı. Karşımda tanımadığım bir yüz elindeki telefonu hoparlörde olduğunu gözüme sokarcasına konuştu 'Bak, bu güzel kız açtı şimdi gözlerini. Sadece bir saatin var Demir. Sen benim canımı yaktın sıra sende. Bu kızı Ankaradaki herhangi bir konteynırın içine kapatacağım. Bir saat içinde bulamazsan bam! Hadi bakalım. İyi şanslar.' deyip bana göz kırptı ve telefonu kapatıp konteynıra fırlattı. Telefon parçalanmıştı.

'Evet bayan güzellik. Aslında seninle daha farklı şeyler yapabilirdim. Bunu çok isterdim emin ol. ' deyip vücudumu süzdü. 'Ama işte bazı şeyler istediğimiz gibi olmuyor. Şimdi ya o gelip bir saate seni buradan kurtarır ya da sana Allah rahmet eylesin. Oksijensizlik başa bela tabi.' dedi ve hızla çıkıp kapıyı kapattı. Ağzım, elim ve ayaklarım bağlı olduğu için hiç bir şey diyememiştim.

Gözlerim fal taşı gibi açılmış bir halde karanlığa alışmaya çalışırken ne yapabileceğimi düşünüyordum. Birincisi bunlar kimdi. İkincisiyse bir saate burayı nasıl bulacaktı Yeni. Ankara da binlerce konteynır vardı. Belkide sonum böyle olacaktı, çünkü babam işe gideceğim diye bildiğinden bir saat içinde beni arama gibi bir şeye girişmezdi. Yeni ise binlerce konteynırın içinden nasıl bulacaktı beni.

Derin bir nefes alıp şuan ki durumumu gözden geçirdim. Tabi ki de pes etmeyecektim. Arkadan bağlı olan ellerimi popoma doğru yaklaştırmaya çalıştım. İpler gerçekten çok sıkıydı. Bileğimin kesildiğini hissetsem de pes etmeyerek arka cebimdeki minik çakıma ulaşmaya çalıştım. Her zaman yanımda bir çakı muhakkak olurdu. Ve bim bam bom! Çakıma ulaşmıştım. Bileğimin kanadığını hissedebiliyordum. 

Yaklaşık yirmi dakika olmalıydı. Yirmi dakikadır pes etmeden elimi bağladıkları ipi kesmeye uğraşıyordum. Nefes alıp vermem yavaşlamıştı. Nihayet elimdeki iplerden kurtulduğumda sessizce inlemiştim. Bileklerim çok acıyordu. Ellerimi ön tarafıma çekip karanlığa alışan gözlerimle süzdüm. Kanıyordu. Aldırış etmeden çakımla bacağımdaki iplere yöneldim. O arada ağzımdaki bandı çıkarmıştım. Bacağımdaki ipler daha kalın ve daha sıkıydı, baya uğraşacağa benziyordum.

Yeniden bir yirmi dakika daha kaybetmiştim. Bacağımdaki ipler bir türlü kesilmemişti. Aşağı yukarı toplamda 40 dakika geçmişti. Oksijensizlikten nefes almam iyice azalmıştı. Kapıya doğru koşup bir kaç kez bağırdım. Tabiki de kimse duymamıştı, ne bekliyorduysam acaba!

Elimdeki çakı ile konteynırın üzerine bir kaç delik açmaya çalışmıştım. Tam bir salak gibi bıçakla demiri delmeye çalışıyordum. Deli gibi bağırmaya başlamıştım. 'Hey, hey kimse yok mu? Lanet olsun.'

Bir kaç bağırıştan sonra vaktin iyice azaldığını anlamam için nefes alamamaya başlamam yetmişti. Gözlerimi sıkıca yumup yere çöktüm. Evet, sonum gelmişti. 

Aslında geriye dönüp bakacak olursam, son iki yılım hariç çokta kötü bir hayat yaşamamıştım. Babam, annem ve kardeşim benim hayatım olmuştu. Annem, canım annem. Bizi ne emeklerle büyütmüştü. Asla hakkını ödeyemezdim. Babam, koca reisim, kahramanım. Bu hayatta güvendiğim tek erkek. Yanında bulunmaktan, saçmalamaktan keyif aldığım adam. Sığındığım liman, huzurum. Babamın bende tarifi yoktu, gerçekten yoktu. O benim gözümde tarifsiz, eşsizdi.

Ve Efe. Canım kardeşim. Bu hayatta kaybetmekten korktuğum, kılına zarar gelirse dünyayı yıkacağım velet. Kimseyle paylaşamadığım, yanında çocuk olduğum bücür. Benim öldüğümü öğrenince ortalığı ayağa kaldıracak ufaklık. Belkide böylesi iyidir ha Efe? Beni baban yerine koyduğunu söylemiştin ablacığım, belki de babanın ben olmadığımı yokluğumda anlarsın, seni ne kadar sevdiğimi asla unutma.

EFRAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin