Nokta Kaybolmuş

176 25 11
                                    

En son sizinle akşam dışarı çıktığımızda üzerimde siyah bir pantolon, beyaz salaş bir gömlek vardı. Belki hatırlarsınız, giydiğim ayakkabı yüzünden düşer gibi oluyordum hep. Siz ise kot bir pantolon, üzerinde siyah bir bluz, yine bileğinizde aynı ip bileklik. Ve şekli hiç değişmeyen dağınık esmer saçlarınız.

O akşam çok eğlenmiştim. Siz ise bir kere gülümsemiştiniz sadece. O da bana değil, bir başkasına gülümsediğiniz için olmuştu. Ama olsun, çok hoştu yine de o gece. Unutmam, bir ömrümü alır.

İnanır mısınız Nokta Bey, üzerimde yine aynı kıyafetler, ve yine yürüyemediğim ayakkabıyla sahilde, oturduğumuz banktayım. Evet, belki siz yanında değilsiniz şu an. Ama olsun. Ben sizi hayal ederim.

Gülümsemenizi, gözlerinizi. Ah o gözleriniz...

Küçükken illa ki salıncağa binmişsinizdir. Çok binerdim. Babama hızlanmasını söyler, daha yükseğe çıkardım. Mutlu olurdum. Ama sonra bir korku sarardı bedenimi düşeceğim diye. Zinciri öyle bir sıkardım ki, avucumun içinde iz çıkardı.

Sizin gözleriniz de öyle bir şey işte Nokta Bey.

Öyle bir bakmak istiyorum ki. Bakınca da bırakmıyorum mesela. Ama daha sonra korkuyorum siz gözlerinizi çekeceksiniz üzerimden diye. Yine gözlerimi kenetliyorum gözlerinize, ve tırnaklarımı avucuma batırıyorum heyecandan. Kalbimin atışından. Hepsi size olan düşkünlüğümden.

Ama o an, en güzel şey, gözlerinizi gözlerimden çekmemeniz. Ardından gelen küçük tebessümünüz ve gözlerime doğru parıldayan gamzeniz.

Ardından elinizi ensenize götürüp kaşımanız ve ben hâlâ size bakarken sizin artık bakışmayı kesme kararı almanız.

Çok hoş Nokta Bey.

Buna tam utanma denir mi bir fikrim yok ama, nasıl bakışmayı keseceğinizi bilmemeniz bile hoşuma gidiyordu o zamanlar. İlk anlar.

Sonra konuşmaya başlamıştık zaten sizinle. Ah be Nokta Bey. Sizin bildiğiniz şeyleri, size anlatmam çok gülünç değil mi sizce de?

Size yazdığım sayfaların arasında, ilk defa gülümsüyorum bunları yazarken. Çünkü sizin geçmiş dediğiniz, benim için geçmedi. Orada takılı kaldım. Cümlenin başında üç nokta var. Sonunda nokta.

Geçmişimiz var ama geleceğimiz sadece Nokta.

Geçmiş Virgül olmuş, Nokta kaybolmuş.

Ne diyordum Nokta Bey? Evet işte. Yine sizden, benden, olamayan bizden, bir aralar biz olmayı başaran sizden bahsediyordum.

Seviyorum sizi. Bizi değil, sizi seviyorum.

O gün öyle bir geçmişti ki, artık evine gitmeye karar vermiş gibi gözüken simitçinin son simitini biz aldığımızda, küçük susamlarda bile bir hüzün vardı sanki. Sizin gideceğinizi hissetmiş gibilerdi. Ve galiba anlamayan bir tek ben vardım.

Ama öyle ya, bende bir süre sonra anladım. Gittiğinizde. Siz, beni sevmemişsiniz meğer. Ben kalbimi kandırmışım.

Ben o simiti yerken, sizin ayağınızı uzattığınız kayalık bile kendi içinde parçalanmıştı sanki. Hissediliyordu gideceğiniz her bir taraftan. Üzgünüm, benim aptallığım, anlayamamışım.

Size çok merak ettiğim bir soruyu, artık zamanı geldiğini düşündüğüm için soruyorum. Siz, beni hatırlıyor musunuz?

Bakın, eğer okursanız diye, tarihi bile atıyorum şuraya bir köşeye. Okursanız, lütfen cevap verin. Merak etmeyin, ben ölünce sizi duyabileceğime inanıyorum.

12 Temmuz 2009

Evet Nokta Bey. Tam bir sene oldu sizi görmeyeli. Nasılım? Kötüyüm. Annem italik yazılan her kelimenin, ayrı bir duyguyla kaplanmış olduğunu söylerdi. Öyle düşünür, öna göre yazarmış yazdığı yazıları. Ben de bu tarihi öyle yazıyorum. Benim için ayrı bir duyguyla kaplı olduğu için. Beni bilirsiniz, her kelimem size sevgi besliyor. O tarih ise acı. Biraz.

Ve daha çok, özlem. Sonrasında biraz aradığım kokunuz.

×
Kaçıncı sayfaydı bu? Nokta artık titreyen elleri yüzünden sayfaları tutamaz olmuştu.

Ama bir yandan da karıştırmamaya çalışıyordu. Nokta, okumuştu.

Geçirdi içinden, " 26 Eylül 2016. Unutmadım."



VİRGÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin