Yavaşça ayaklandığımı hayal edin. Bedenim sizin hatırladığınızdan daha cılız. Bacaklarım ciddi anlamda "kürdan" tanımına uyacak durumda. Suratım çökmüş, az çok olan yanaklarım yaşlılığın en derin belirtisi gibi duruyor. Tam olan pantalonlar artık bol ve renkleri solmuş. Saçlarımdan yağ akacak diye korktuğumu düşünün birde.
Tanrı'm! Gerçekten saçlarımdan yağ akacak diye korktuğum zamanlar yaşadığıma inanmıyorum!
Sonra sol kolumda damar bulamayan aptal hemşire yüzünden morarmış bir sağ kol gelsin gözünüzün önüne. Geçirdiğim küçük sinir krizleri işte, bilirsiniz. Hepsini boşverin şimdi Nokta Bey.
Ben, tüm bunlara dikkat ederken, bir şey fark ettim.
Nokta Bey, sizce size bunları yazarken ölür müyüm?
Tam sizi size anlatırken, birden nefesim kesilir mi?
Nokta B- Tak!Yere düşen kalemin sesi.
Sizce, böyle dramatik bir olay gelir mi başıma?
Ama ciddi anlamda, siz eğer bunları okurken, gerçekten ölüm sebebim o ve ona benzer bir şey olursa, benim adıma bir kahkaha bırakın doğaya. Güzel gülüşünüz neşelendirsin kullandığım mürekkebi. Çünkü bu mürekkep, benim acılarımdan daha çok çekti. Aslında bu bir krizden çok, benim ilk ölümü deneyişim oldu. Aslında psikoloğum bana yeni bir ilaç verip, diğerlerinin dozlarını arttırmasaydı, daha bir keyifli geçebilirdi benim için bu günler.Tanrı'm! Sen şakasın doktor! Dolabımda ki kıyafetlerin toplamından daha çok veriyorum ben bu ilaçlara!
Ama diyemedim işte. Bilirsiniz, ben düşünmek ve yazmakla yetinirim. Psikoloğum ama ona bile doğru düzgün anlatamıyorum hiçbir şeyi. Çünkü aramızda kalması daha bir güzel Nokta Bey. Bize özel şeyler var hala mesela. Eskiden beni boynumdan öperdiniz, bize özeldi. Şimdi niye hala bize özel şeyler olmasın ki Nokta Bey?
Ayrıca aklınız da bulunsun, ben hala kulaklarımın arkasında sizin sıcak nefesinizi hissedebiliyorum. Soğuk bedeninizin sıcak nefesleri, nasıl da çekiyordu beni size bir bilseniz. Kalbim sanki dayanamıyordu bu kadarına. Fazla sevmekten ölebilirdim o anlar. Ölümümün her şekilde sizin elinizden olması, beni gerçekten çok gururlandırıyor. Biri hemen kollarınız altında, biri kilometrelerce uzağınızda olsa bile. Ölümü, sizin ellerinizden tatmak bile bir başka olacak gibi sanki.
Ben bu gün sadece doktorun verdiği ilaçlar bir işe yarasın istedim. Hepsini birlikte içersem, hem uzaklara gider, sizi izlerdim yukarıdan. Tanrı'ya yalvarırdım sizin bir meleğiniz olmak için. Bir de orada idam ederlerdi beni. Sinirlenirdi Tanrı bana ve ben size bakıp gülümserdim. Sizi bir kızla görünce gözlerimi kapatır, kulaklarımı sağır ederdim. Ölmüş kalbimi bir de orada nasıl paramparça edebilirdim? Çoğu insan bu dünyanın insanlarından, şartlarından ve yaşattıklarından kaçmak için intihar eder ya, ben o tarafta sizin yüzünüzden nasıl kırılmadan durayım?
Sizi ve başkasına gülüşlerinizi izlerken, nasıl parçalanmam? Bunları okurken hissettiğiniz alayı görmeden nasıl tebessüm edebilirim? Siz benim her cümlemle dalga geçerken, ben sizi tanıdığım için nasıl tebessüm etmem? Siz bu kağıtları benim doktoruma tez çıkarması için ellerinizle verirken, ben nasıl kendimi kimin için öldürdüğümü düşünmeden durayım?
Eğer bu dediklerimi şu an yapıyorsanız, bu sayfayı saklayın Nokta Bey. Size olan kırgınlığımı hatırlamanızı istiyorum. Beni unutun, kabulüm. Ki bana kalsa unutmanız bile benim bir yıkılışımdır, şu an bir önemimin olmadığı gibi. Ama size kırgınlığımı unutursanız, lütfen, beni Tanrı katında da öldürsünler. Daha fazla acı hissetmek, öldürmez beni. Mahveder, yok eder, kahreder, ama sanmıyorum ki, orada kederden ölürüm. Keder öldürmez beni. Çünkü insanların çoğu keder yüzünden giderler oraya. Bir daha kederden ölmek de neymiş?
Tanrı bizim acılarımızla dalga geçerek kahkaha atar.
Sizde bunları okuyup öyle yaparsınız.
Ben size bakar, tebessüm ederim.
Belki de eğer mümkün oluyorsa orada, gözlerimden bir damla yaş armağan ederim. Yağmurlar yağar. Herkes yağmur yağmasını, ya bulutlar dolduğu için, ya da mevsimlerden sanar ya. Benim için, ruhu kırılmaya devam eden her bir ölünün gözyaşlarıdır onlar. Ruhlar kırgınlıklarını en çok kış mevsimine saklar, kar değil, dolu yağmasına sebep olurlar. Bazen Tanrı izin verir onlara, acılarını çığ gibi birleştirip gezegene bırakırlar. Mutsuzlar ezilir altında. Onlar da gelsin buraya, acılarından böyle böyle kurtulsunlar diye.
Ama beni almadılar hala!
Ya size amansız bir şekilde bir gün kavuşacağım. Ya da intihar edeceğimi biliyorlar. Ayrıca, bu gün yağmur da yağmıyor. İntihar edemediğim için nasıl üzülmezler! Nokta Bey, umarım bunu okuduğunuz gün yağmur yağmıyordur. Kendinizi suçlamanız, beni biraz daha üzer. Biliyorum, kaşlarımın şekilden şekile girmesini komik ve çirkin buluyorsunuz. Ve sizde biliyorsunuz, her moraliniz bozuk olduğunda, kaşlarımı bilerek şekilden şekile sokuyordum.
Ve ben hala biliyorum, o zamanlar buna gülecek halde olmasanız bile ben, gülümsetmek için sizde gülüyordunuz.İşte bunu unutamam Nokta Bey. Beni mutlu etmek için gülümseyen, benim kendisine muhtaç olduğumu bilen birisinin, en değerli kişinin gidişini, unutamam. Sizde, benim sizin için buralardan gidişimi unutmayınız. Çünkü benim gidiş biletimi, siz kendi ellerinizle verdiniz bana o gün. Kaybedişimi, bana belli ederek yok oldunuz gözlerimin önünden. Peşinizden geleceğimi bildiğiniz için ne adres verdiniz, ne bir iz. Sizi sevmeme sebep olacak parfümünüz bile yoktu o zamanlar. Evinizin önünde o kadar uzun süre oturdum ki ben. Artık o kara kedi bile beni görmekten sıkılmıştı. Ama ben, sizden sıkılmadığım gibi, ondan da sıkılmayıp okşadım onu. Ben sizi sevdim, hala saf gibi seviyorum. Ve belki pişman olmayacağım tek şey bu.
Ama siz, beni yine de bıraktınız.
Nokta Bey, beni nasıl bırakabildiniz?
Umarım, umarım çektiğim acılara değer bir yaşam sürüyorsunuzdur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRGÜL
ChickLitBak şimdi, sen bir noktasın. Her zaman nerede bitireceğini biliyorsun. Ne söylemen gerektiğini, tekrar başlayacak yeni bir cümlenin ne olduğunu bilebiliyorsun. Ben, virgülüm. Cümleyi bitiremiyor, sadece nerede durulması gerektiğini belirtiyorum. Ben...