Bir kulaklık düşünün. Siz onun düğümünü çözüp cebinize ya da çantanıza koymuşsunuz. Çünkü onu cebinizden, çantanızdan alırken onu düğüm olmuş bir şekilde görmek istemiyorsunuz. Sonra kulaklığı geri alıyorsunuz. Kulaklık düğüm. Oysaki siz onu gayet iyi bir şekilde muhafaza etmeye çalışmıştınız. Nasıl tellerinin kopmaması için, bozulmaması için uğraştıysanız, düğüm olmaması için de çok uğraşmıştınız. Ama ilk önce sakince kulaklığı bozdular. Bazı şeyleri algılamakta zorlandınız.
Hayat sizce ne kadar önemliydi?
Yaşamaya gerçekten değer miydi?
Bizi bu kadar yormalarına biz mi izin verdik?
Gerçekten bizi nasıl bu kadar yordular?
Uyandığımda camın ardında ki hayatta cıvıldayan kuşlar göremediğim çok sabahım oldu. Artık ağaçların gözüme yeşilmiş gibi gelmediği çok sabahım oldu. Artık doğan güneşin benim penceremden hücum etmediği çok sabah fark ettim. Açtığım radyoda çalan şarkının ruhuma hitap etmediği çok günüm oldu.
Ağlarken kendimi çok sakladım. Ama ağladıktan sonra kızaran burnum ve gözlerimi saklamayı başaramadım.
Bir şeyim yok derken boğazımda oluşan yumrudan hiç kurtulamadım ben. Biz. Biz bunu hak ettik mi? Ben buna inanmıyorum.
O kulaklığın düğümünü çözmek için nereden baksanız on beş dakikamızı harcadık. O düğüm, sizi bilemem ama benim şu an kafamda. Ve kafamda ki karmaşıklığı çözmek için sadece on beş dakika yetse keşke. Siz düğümü çözüp çantanıza attıkça o kulaklığı, bir daha ki çıkarışınızda o kulaklık hep düğümlü çıkıyor. Ve dağılmıyor kafam. Bir şeye odaklanamamak çok zor biliyor musunuz? İnsanlara iyiymiş gibi hissettirmek için bir şeye odaklanmaya çalışmak çok zor. Bir şeyi yapmaya çalışırken kafandan elli tane problem ve düşünce geçmesi.
Biliyorum Nokta Bey. Bunların sizinle alakası yok. Ama sanırım ben kafama her şeyi çok fazla takıyorum. Bundan rahatsız olmaya başladım Nokta Bey. Sizi düşündüğüm için hiç pişman olmadım tahmin edersiniz ki. Sizi düşündüğüm için pişman olmaktan korkuyorum.
Yazamıyorum. Ellerim titriyor böyle arada.
Bazen benim için üzüldüğünüzü bilmek istiyorum. Aslında sizin üzülmenizi hiç istemem, ama kendimi biraz olsun değerli hissetmek istiyorum. Biliyorum hiç sırası değil ama buraya bunu yazmadan ölürsem bundan hiç hoşnut olmam.
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını,kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim.
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
Bunu Frida Kahlo söylemiş sevgilim. Özür dilerim, artık dayanamıyorum sanırım. Size Nokta Bey demem gerekir biliyorum, ama artık içimde tutuşarak beni öldüren alevlerin üzerine atacak suyum kalmadı. Size sevgilim demek, hiç çiçek sevmememe rağmen baharı getiriyor her yerime. Size sevgilim demek bana her sevgiliye sevgilim demekten daha anlamlı geliyor bana. Çünkü sadece ilişki olsun diye birileriyle çıkan insanlar bulamazlar sevgililerini Nokta Bey. Siz benim gerçek sevgilimsiniz. Sizinle bir gönül bağı içerisinde değiliz evet, ama siz benim sevgilimsiniz. Sizin sevgiliniz de başkası.
Olsun, sakın üzülmeyin size böyle şeyler söylediğim için. Ki sanmıyorum ki üzülesiniz. Ama ben sizin her ihtimalinizi düşünüyorum ister istemez. Birden karşıma çıkma ihtimalinizi, birden beni sevme ihtimalinizi, birden beni özleme ihtimalinizi, benim için üzülme ihtimalinizi, beni düşünme ihtimalinizi, her şeyi düşünüyorum Nokta Bey. Sizin beni düşündüğünüzden çok ben sizin beni düşünme ihtimalinizi düşünüyorum.
İşte hepimizin özenle koyup geri aldığımızda düğümlenmiş gördüğü kulaklık bu. Biz birisini çok seviyoruz. Hepte sevdiklerimiz arasında en çok birini seviyorum. Hep en çoğumuzu yaşadığımız biri oluyor. En uzun süre çalışan kulaklığımız, en çok para verdiğimiz kulaklığımız, en kaliteli olan kulaklığımız, rengini en beğendiğimiz kulaklığımız. Bizim bir sürü kulaklığımız oldu belkide. Hepsi her şekilde düğüm oldu. Hepsini de çözmek için uğraştık.
Herkes hep düğüm oldu. Çözmeye hep biz çalıştık. Yoruldum galiba Nokta Bey. Ağlamak istiyorum. Delicesine ağlamak istiyorum. Çok yorgunum diye bağırmak isterdim ama bağıracak gücüm yok Nokta Bey. Sadece ağlamak istiyorum. İçimde ki bütün hüznü kusmak istiyorum. Buna uygun hiçbir yerim yok. Sizin de bir düğüm olmanızı isterdim. Ama siz düğüm olacak kadar birlikte olamadınız benimle.
Sizi özlüyorum, birazda ölüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRGÜL
ChickLitBak şimdi, sen bir noktasın. Her zaman nerede bitireceğini biliyorsun. Ne söylemen gerektiğini, tekrar başlayacak yeni bir cümlenin ne olduğunu bilebiliyorsun. Ben, virgülüm. Cümleyi bitiremiyor, sadece nerede durulması gerektiğini belirtiyorum. Ben...