Siz benim gevşemiş saç tokamsınız sevgili Virgül. Zayıf bedenimden sanırım, ince bileğimden habersizce kayıp gidiyor, bir daha da ortalarda gözükmüyorsunuz. Siz benim seve seve aldığım tokamsınız. İlk mi bilemiyorum; aşkın tanımını bilemiyorum hala. Ama zevkle saçlarıma doladığım en güzel tokasınız. En çok siz durursunuz sandım yanımda, yanılmışım. Klasik. Hiçbir zaman beklenilen olmaz ya hani, gitmemeniz için ne kadar dua ettiysem, o kadar da gittiniz benden. İnancım kalmadı dualara ve size. Özellikle de aşka.
Zevkle okuduğum bir kitapta derinden etkileyen bir kısım vardı. Bilir misiniz? diye sormayacağım. Bilmediğinizi biliyorum. Size kitap okutacak hiçbir şey yaşamadınız, biliyorum. Sizin yalnız kalacak bir anınız olmadı. Her zaman etrafınız kalabalıktı, hatırlıyorum. Sizi kimse kitaplarla yalnız başınıza bırakmadı. Kendinizi şanslı hissedebilirsiniz, her zaman yanınızda arkadaşlarınız veya insancıklar olduğu için. -Ki şanslı falan hissettiğiniz yok, depresif olmayı sever, yinede hiç öyle gözükmezdiniz.- Bence sizde farkındasınız, çok şanssızsınız. Başka bir dünyanız yok, başka hayalleriniz yok. Basitleştirilmiş ya da basit olmayı kabul etmiş yaşantılardan birisiniz sizde. Her neyse. Kitap diyordum. Kimsenin beğenmediklerini beğenmek gibi bir huyum vardır. Eleştirilen kitaplardan birini aldım elime. Eleştirilmesi bile benim için başlı başına sevgi sebebiydi. Her zaman eleştirenlerin eleştirilenlerden daha çok kusuru vardır çünkü buna eminim.
Aşkın tanımını yapmış yazar bir şekilde. Nasıl ısıtıyor kalbi, anlatamam. Sadece yazabilirim. Tabii sizde okuyacaksanız eğer. Umarım sizin için yazdıklarımı yok saymazsınız.
"Gövdem günahkar değilse bile, kafam günahkar. Aşkın sesini tanıyorum, çünkü duvarın öte yanından duydum, ama duyu olarak neye benzediğini bilemiyorum. Irmağın çamurunda kıvrılan yılan balıkları kadar kaygan iki vücut, domuz peşine düşmüş köpeklerinkini andıran soluklar... Nasıl bir şey olabilir ki aşk?
Bir kere aşık oldum - aşk dedikleri şey bizi doğruca cennetin kapılarına götüren, aynı anda o kapıların sonsuza dek kapalı olduğunu gösteren zulümmüş meğer."
Bir bakıma katılıyorum Virgül Bey. Aslında tam olarak da katılıyor olabilirim, bilemiyorum. Ancak çelişkiye düştüğüm bir konu var. Eğer aşk gerçekten denilen - ya da hissedilen - kadar garip ve acımasızsa; hepimiz birer mazoşist sayılmaz mıyız? Ya da girilen bu çukurdan kaçmaya yeltenen hiç mi insan yok? Sanırım en basitinden sizin gibi olmalı insan.
Sevdiğini söyleyip sevmemek. Hatta hiçbir şey demeyip seviyor gibi davranmak. Gayet basit ve alçakça.
En mutlu gün, en mutlu saat. Sizinle geçebilirdi. Ki bence geçiyordu zaten, ama siz sadece yanımda duruyormuşsunuz. Merak ediyorum, sen en mutlu gününü kim bilir nerede kiminle geçirdin. Aslında artık bunun bir önemi yok. Zaten ben yitip gittikten sonra okuyacağınız bu kelimeler size sanıyorum ki anlamsız gelecek.
Bu arada, yazıp duruyorum ben ama, siz nasılsınız ?
Umarım iyisinizdir. İyi olduğunuzu biliyorum. Mutlu olduğunuzu. Dedim ya, siz hiçbir zaman yalnız kalmazsınız. Mutlusunuz, görüyorum çünkü. Sizi hissediyorum. Beyaz teninizi, ellerinizi kasmasanız bile gözüken kemiklerinizi görüyorum. Kanepede oturmuş, bacaklarınızı uzatıyorsunuz. Pantalonlasınız, ne zaman görsem sizi, her zaman pantalonunuzu çıkarıp pijamanızı giymeyi unuturdunuz. Kaldırımda yanınızda ki insanla yürürken arabaların geçtiği tarafta hep siz durursunuz. Kötü yapılmış dışarı çayına küfretmek alışkanlığınızdır. Sigara belki çok içmezsiniz ama, kışın pürüzlenen boğazınız ve tıkanan burnunuzu sadece sigarayla temizlersiniz.
Biliyorum, iyisiniz.
Kitap takıntıma yine laf ederdiniz burada olsanız. Bu kadar kitabı niye okuduğumu anlamazdınız hiç. Daha eğlenceli şeyler vardı sizin için. Yazı yazmayı unuturdunuz. Yinede benim gibi adınızı unutmazdınız. En azından benden daha iyi bir yaşantınız vardı.
Biliyorum, hala var.
Sizi o kadar çok özlüyorum ki. Sanki evimde bir kedi beslemişim ve o kedi bir daha gelmeyecekmiş gibi. Evin yolunu ezberletemediğim bir kedi, nasıl olur ki! En çokta kendime kızıyorum, o kediye yolu ezberletecek kadar sevdiremedim kendimi. Gelmeyeceksiniz, biliyorum. Beni sevmiyordunuz ve sevmeyeceksiniz. Siz beni sevemezsiniz.
Siz.
Siz.
Siz.
Gecenin alacakaranlığında, size verilen en büyük hediye olan Ay'a bakın. Bana bakın. Sizi seven kalbimin nasıl parladığına bakın. Bana bakın. Seyredin gökyüzünü. Sonra batışına bakın.
Batan her şeyin bir doğuşu olmak zorunda değil Virgül Bey.
Ben battım, ve doğmaya ne niyetim var, ne de gücüm.
Ay parlayabilir Virgül Bey. Güneşi olmadan asla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRGÜL
ChickLitBak şimdi, sen bir noktasın. Her zaman nerede bitireceğini biliyorsun. Ne söylemen gerektiğini, tekrar başlayacak yeni bir cümlenin ne olduğunu bilebiliyorsun. Ben, virgülüm. Cümleyi bitiremiyor, sadece nerede durulması gerektiğini belirtiyorum. Ben...