Yok Oluş Birden Gelirdi, Her An Yok Oldum

94 14 0
                                    

Sen kaybettiğini say. Hatta hiç kazanmamış birisi olarak kaybet. Kaybettiğini kazan. Ya da kaybettiğinle yetin. Tanrı buna izin verir çünkü. Kaybettiklerinle yetinip acı çekmene izin verir. İçi sızlamaz, hatta bazen yol göstermez sana. Sen devam edersin hayatına.
Ki kaybettiğin büyük bir şeyse -genelde 'kaybetme' seviyesine erişebilen bir durum önemlidir.- hayata devam etme gereği bile duymayabilirsin o zamanlarda.

Ama eğer vazgeçersen hayatından, yine kaybetmiş olursun. Ruhunu, belki de sadece bedenini. Çünkü ruhunun ölmediğine inanan insanlardansan, umut hiçbir zaman senden gitmemiş demektir. "Umudum kalmadı" dedikten sonra bir umutla umut bekleyen insan sensin. Bir umutla kendini asan, hapları mideye gönderen, bileklerinde soğuk metali gezdiren, sensin. Bir umut için ölüyor, hiçlik içinde yok oluyorsun. Ne uğruna?

Yine kazanamadığın şeyler için. Ya da kazanmayı umut ettiğin şeyler.

Emin olduğum birşey var ki, Tanrı bensiz yaşamanıza izin verecek.
Bana çektirdiği onca şeyin ardında, kalbimde atan kişinin mutlu olmasına sesini çıkarmayacak. Ama benim yok oluşum, şu kelimeler dışında hayatınızdan silinmeme sebep olacak. Zaten bunları da yakarsanız eğer, gezegende hiç olmamış olacağım. Eğer derseniz ki, aklınızda kalacak bu cümlelerim, ah be Nokta Bey, sizin hafızanız güçsüzdür. Beni bile unutmuş olabilirsiniz şimdiden.

Olsun! Ben Tanrı'nın eğlenmek istediği bir oyuncak olarak var oldum, sizin için harcadım bu oksijeni, Tanrı bana kızgın.
İsraf ediyorum iyi insanlar için yaratılan bu gezegeni. Ama, sizin için yine. Siz, bir başkası için.
Olsun.

Kendimi bir şizofren gibi hissediyorum. Doktorun dediği türden bir şizofren gibi. Ama benim duyduklarım, iç sesim, gerçekten! Ben sizin ya da bir başkasının görüntüsünü görmüyorum. Ben, gözlerimi tavana dikip, siz ile benim birlikte olduğumuzun hayallerini kuruyorum. Teninizi hissettiğim zamanları, gözlerinize kilitlendiğim ve sizin sadece gülümsediğiniz zamanlar.

Sonra yok oluyorlar zaten. Tanrı umutları birbir yok ediyor içimde. Umarım kulaklarınızı çınlatıp başınızı ağrıtmıyorumdur. Sahi, biliyor musunuz? Aslında siz benim şu mektuplarımı bile okuyamayacaksınız. Benim günlerimi harcayarak yazdığım bu kelimeleri sizin bir saatte ya da bir gün de okuyabilmeniz neredeyse imkansız. Her ne kadar isteseniz de, yılacaksınız okumaktan. Sizi tanıyorum.

Vaktiniz her zaman kıymetli olmuştur. Ben bana bahşedilen zamanı kullanmamak için ölümü isterken, siz her zaman yaşam doluydunuz.

Ve herşeyi geçtim, Nokta Bey, bana lütfen sevilmenin nasıl birşey olduğunu anlatın. Ki bu elbette zamanı geldiğinde olsun!
Bulutların çok çok ardından sizi işitmek ve dinlemek biliyorum ki düşündüğümden daha keyifli olacak. Sizi hatırlamak biliyorum ki beni her zaman mutlu edecek.

Evet, şu an da sizi hatırlayarak geçiriyorum zamanımı ama sorunsuz ve dertsiz her saniye daha farklı olacak. Sizi gerçekten görebildiğim zamanlar, benim tebessüm etmem için en güzel ve masum zamanlar olacak.

Siz her ne kadar beni hayatınızda görmeyecek olsanız da, benim orada ki bütün zamanım sizin yanınızda geçecek. Sizin bir başkasına duyduğunuz özlemi ben size karşı hissedeceğim. Ve bundan hiçbir zaman pişman olmayacağım. Şu an da pişman olmadığım gibi. Ama pişmanım sizin benden giderken hiç sarsılmamanızın sebebi olmaktan. Üzerinizde hiçbir etki bırakamadığım için üzgünüm. Sizi mutlu edecek kadar güzel ya da neşeli birisi olamadığım için pişmanım. Oysa ki ben sadece sizin yanınızda gülüyordum. Anlıyorum ki yetmiyor size ve bitmeyen enerjinize. Ama söylemeden geçmeyeyim, her zaman enerjik değildiniz. Hatırlıyorum. Sizinle ilgili hiçbir şey unutmadım ben. Siz her ne kadar virgüllere önem vermeseniz de virgül size önem veriyor Nokta Bey. 

Kaybettiği, yazarken koyduğu tüm noktalar sizi hatırlıyor bana. Virgül benim. Evet, siz Nokta'sınız ama nasıl bir Virgül kadar sevemezsiniz? 

Özür dilerim. Ah, gerçekten! Hata ettim az önce ama üzerini karalarsam o kelimelerin merak edip kafanızı yormanızı istemem. Gerçi etmeyebilirsiniz ama mühim değil şu an bu. Düzeltiyorum; Siz Virgül dışında herkesi sevebilecek kapasiteye sahipsiniz. 

Her zaman virgüllerden nefret etmişsinizdir, ben sizin karşınıza bir virgül olarak çıktım ve nefret etmenize rağmen iyi dayandınız bana. Size biraz da bu yüzden saygı duyuyorum sanırım. Ve siz her ne kadar ilgilenmeseniz de bu sayfaya kadar okursanız, biraz da aşık olacağım size. Biraz daha hürmet edeceğim cehennemde ki bir melek olarak. İnsanlar kaybettikleriyle de mutlu olmayı öğrenmeliymiş ya, benim kaybettiklerimden biri de sizsiniz. Mutlu olmaya çalıştım, bu doğru. Ama sizinle hüzünlenmek daha birçok size özel bir hareket gibi geliyor bana. Size hüzünlenmek, sizin için üzülmek daha bir çekiciymiş gibi. Sanki farklı bir tat bırakırmış gibi. 

Ki merak etmeyin, bıraktı da. Damağımda hala sizin dilinizin tadı var. Kalbimde hala sizin izleriniz var. Ellerimde nasırlar var siz dokunmadığınızdan beri. Doktorum sizi kaybettikten sonra ona gittiğim için bana kızgın. Ailemi unutmuş gibiyim. Artık kalem tutan parmaklarım ağrıyor. Gözlerim arada bir sulanıyor ve kendimi ağlıyormuş gibi hissedip gülümsüyorum. Bunu fark eden komşu camdan bana bakıp üzülüyor. Şizofren olduğumu düşünüyor. Sizin olmadığınızı ve benim bir hiçe aşık olduğumu sanıyor. 

Mahallenin delisi beni o kadar çok seviyor ki elinde durmadan gezdirdiği içkisinden bir yudum almam için bana uzatıyor. Sonra onu kırmayıp küçük bir yudum alıyorum ağzı kirli şişeden. Seksek oynayan küçük kızların yanından geçerken biraz uzaklaşırlar benden, geçmemi bekleyip geri devam ederler oyunlarına. Küçük oğlanlar top oynarken bazen beni fark etmezler bile. Tıpkı sizin gibi. Nokta Virgül'ü fark etmez. Sonra şu hiç sevmediğim markete girer, koca yerden inadına sadece su alarak çıkarım. Her gün aynı kasiyere su şişesini uzaktan gösterip çıkarım. O alışmıştır artık. Kasanın yanında bir su durur ve onun barkodunu okutur. Benim için her gün elli kuruştan vazgeçer. Oysa ki bilirim, akşam eve gitmek için minibüs parası olmaz cebinde. 

O bilmez ama onun için minibüsle anlaşırım ben. Bir aylık minibüs parasını ben veririm. Diğer ay tekrar bir aylık ücreti veririm ve diğer ay yine aynı şey. O beni sevmez ama ben düşünürüm. Tıpkı siz gibi. Bırakın, ben sizi düşünmeye devam edeyim. Bakın, şu an yanınızdayım. Siz beni göremiyorsunuz ama ben sizin hep yanınızdayım. Merak etmeyin, başınıza kötü bir şey gelirse eğer Tanrı beni cezalandırmış ve sizden uzak tutuyor demektir. Sizin için kuralları yıkar, kendi Tanrı'mla bile çatışırım. Aslında garip olan ne biliyor musunuz Nokta Bey?

Evet, o kadın beni sevmiyor hatta önemsemiyor. Her gün ki bir alışkanlıkla kasasının yanında su şişesi var. Ama bir gün ben ölüp sabahları su almaya gitmediğimde anlayacak beni. Varlığımın ne kadar da güzel olduğunu fark edecek. Alışkanlıklarından birisini kaybedecek. Mahallenin delisi kimseye bana uzattığı gibi içkisini uzatamayacak. Uzatmak isterse ya dövecekler onu, ya da kovacaklar. Kimse benim gibi tebessüm ederek kabul etmeyecek teklifini. Çocuklar top oynarken yanlarından siyah ayakkabılı bir ben geçmediği için garipseyecekler bir süreliğine. Küçük kızlar artık kenara çekilmeden seksek oynayacaklar. O kadın minibüse para vermeye başlayacak ve benim ödediğimi öğrendiğinde şaşırıp beni anacak, üzülecek kendi kendine. 

Ama ben istemedim Nokta Bey. Kimseden iyilik istemedim. O kadın beni özlemeyecek. Siz, ya da o küçük çocuklar beni hatırlamayacak bile. Bir tek o delinin kalbinde kalacağım. Onu seven tek kişi ben olduğum için unutamayacak beni. Noktalara herkes değer verir. Siz herkes tarafından sevilirsiniz ama toplum tarafından itilen bir zihin, herkesi kolay kolay unutmaz. Onlarla konuşan insanları unutmazlar. O adam her sabah orada dururken ben geçmediğim için üzülecek. En çok, ona üzülüyorum Nokta Bey. O okuma yazma bilmez, okuyun ona bunu. Beni unutmayanı ben de unutmam. Beni bir siz unuttunuz, tek istisnayı yapıp silmedim sizi. 

Lütfen, benim yerime için o şişeden bir yudum. 

VİRGÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin