Üşümüşsün Virgül, Yanına Nokta Koyalım Isınırsın

123 19 2
                                    

Üşüdüm. Yaz mevsiminin ortalarında yağan bu yağmurlar, hep kendimi hatırlatıyor bana. Her dakika sizi hatırlayan benliğime, birkaç gün dinlenme izni verir gibi yağıyor yağmurlar. Siz kapıyı çalarsınız da gelirsiniz diye korkarak takmadığım kulaklıkları sadece böyle günlerde takabiliyorum işte. Nedendir bilmem, bu günlerde denk gelmezmişsiniz gibi geliyor. Bana uğramazsınız gibi hissediyorum. Sizinle yan yana olduğumuz yaz mevsiminde bir kere görmedim yağmur yağdığını.  Siz, yağmuru sevmezsiniz.

Sanki siz yokken, size duyduğum özlem, bulutlarıda ağlatıyor gibi.

Kaybedişim sanki o günler siliniyor da, her gün mutluluğu tadan zengin ama gurursuz insanlar gibi oluyorum. Zenginim, ama gurursuzum sanki o günler. Gurursuzluğum beni alakadar etmiyor ya, önemsemiyorum.

Paramı harcadığım tek yer market oluyor, yine de zenginim diyorum o günler. Gurursuzum ya ama gerçekten, bana yaptığınız o kadar şeyi unutuveriyorum. Öyle ya, ne zaman kızabildim ki ben size?

Nokta Bey, sizde gördüğüm o ışıltıyı, başkaları da görüyor mudur sizce? Herkese öyle aşkla mı konuşuyorsunuz yoksa? Lütfen, onu sadece benim görebildiğimi söyleyin. Alabildiğine kahverengi gözleriniz bir tek beni vurmuyor kalbimden, biliyorum. Hatta şu an mesaj atmanızı bekleyen kızın kalbi sadece gözlerinizi sevmemiştir. Ama ben, aşık olmuştum.

Şu an gelen gülme isteği o kadar kuvvetli ki... Uzun zamandır ağlarken tebessüm etmemiştim.

Ben sizin gözlerinize hâlâ aşığım Nokta Bey.

Her zaman tütün kokan tişörtünüzün altında, bağımlılık yapan kokunuzu, sadece ben hissedebilirim. Nokta Bey, lütfen tütünle kaplı kalkanı, benden başka kimseye kaldırmayın. O kokuyu, burnuma mühürlüyorum. Ve umarım bu sayfa, sizin eşsiz kokunuz altında kirlenir. Umarım öldüğümde beyaz teniniz her bir kelimenin anlamını hisseder gibi gezinir. Parmaklarınızı lütfen gezdirin her bir acımda.

Nokta Bey, parmaklarınızı saçlarım arasında hissedebiliyorum.

Özlemişim, yağmuru. Özgür hissettiren çiğ damlalar cama her vuruşunda gözümü kapatıp tebessüm etmek istiyorum. Ama size yazdığım bu sayfaya ara vermem demek, kendime düşünme fırsatı vermek demektir. Nokta Bey, düşünmek istemiyorum. Kalbim sizin için yırtınırcasına haykırırken, karnımda ki kara kelebek saklanıyor gibi. Sizin ellerinizi tenimde hissetmeden ölmek istemediğimi biliyor. Sizi son bir kez ciğerlerime çekmeden buralardan gitmek, cehennemden başka bir cehenneme gitmek kadar farksız olacak. Ki, öyle olacak.

Gülümseme.
Sevmek, tek bir kelimeyle cehennem.
Sevişmek, her küçük dokunuşun yanında, bunun aşkla yapılıyor olması.
Sevişmek, sevmenin cüretkâr yönü gibi sanki.
Sevmek, sevişirken de cehennem.
Sevmek, cennetin kabul etmediği bir cehennem.

Her bir aşk tomurcuğunda yanıyorum Nokta Bey. Siz, ne olur sadece hoşlanmakla kalın. Sizin severek cehennem etmeniz buraları, kalbimi mahveder.

Bir başkasıyla aşkla sevişecekseniz, ne olur, haberim olmasın.

Ne olur, ölmüş olsam da, o gün sizin meleklerinizden biri olmayayım. Yapamam. Bir başkası için atan kalbinizi hissetmek kalbime ihanet olur. Kalbim, kalbinize hiç ihanet etmemişken, ben kalbime ihanet edemem. Beni bilirsiniz, en çok sizi seven kalbime ölürüm.

Sonra da, beni sevmeyen kalbinize.

Nokta Bey, gerçekten üşüyorum. Ama kapatmıyorum pencereyi. Küçük damlalar esintiyle odamın parkesini ıslatıyor. Benim ise çıplak ayağımı oraya değdiresim geliyor. Tabii, yine elimde ki kalemin varlığını hissedip vazgeçiyorum herşeyden. Ama öyle ya, şu an hiçbir şey hissettiğim özgürlüğü geçemez, yok edemez gibi geliyor. Yine de, sizi yazıyorum hâlâ. Sizi, size yazmak ironik ama bir o kadar da huzur verici ki, derin nefesler alıyorum.

Vazgeçemiyordum sizden ve sizin üzerimde ki etkilerinizden. İşin içine yazmak da girince, ortaya tam bir festival çıkıyormuş gibi hissediyordum.

Ama yine, o festivali kargaşaya çeviren birkaç parça acıya denk geliyordunuz. Sonrası, katliamdan daha öte bir şizofrenin yazılarına dönüyordu.

O zamanlarda da, size olan sevgim giriyordu işin içine. Daha bir melankoli, özlemle karışıp oksijeni tüketiyordu. Yine de, ısınamıyor ruhum bunlarla. Sizi yaşayamadan buralardan gidecek olmam buz kesmişim gibi hissettiriyor. Yine de, ellerim hala tuttuğum kalem yüzünden sıcakmış gibi. Algılayamıyorum.

Kafamı hissetmiyorum.

Mesela sizi de hissedemiyorum. Kafamı omzunuza koyduktan sonra hissedeceğim kalbinizi hissedemiyorum malesef. Sizin yüzünüzden ama, bilin bunu.

Nokta Bey, bu gün her şeyden siz sorumlusunuz. Çünkü yağmur yağıyor, yaptığınız hatalar bir bir dökülüyor gökyüzünden. Bu gün benim özgürlüğüm, sizin hatalarınızla hapsoluşunuz olsun.

Bu yağan hatalar teninize her çarpışında, beni hatırlatsın size. Kalbinize, ve beni hatırlamayan beyninize.

Kaybetmiş miydim ben sizi? Buna kaybediş mi denirdi, pek bir fikrim yok ama, ben daha kazandığımdan bile emin olamıyordum. Kazanamadığını nasıl kaybederdi insan?

Keşke izin verseydiniz, kazansaydım sizi. Kaybetsem de diyebilseydim, "Kazandım ben onu ulan!"

"Kaybetsem de, kazandım ben."

Kalbinizi diktiğiniz ipi tutup koparmama izin vermediniz siz. Her hir fikrim suratınıza çarpsın şimdi. Yağam yağmurlardan sonra soğuk bir rüzgar essin, üşüyün.

Bir bakarız, birbirimize sarılıyor oluruz. Ben sizi sararım kollarımla. Kaybolursunuz hatta kollarımın arasında.

Her zaman ki gibi, kaybolursunuz.
Her gece hayaline sarıldığım siz, gözlerimi açtığımda yok olursunuz yine.

Nokta Bey.
Siz, sevgim karşısında yok olursunuz.

VİRGÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin