Bırak düşsün. O yaş gözünden düşecek. O yağmur yağacak ve betona sertçe düşecek. Çiçekleri ise okşayacak. Seni belki mutlu edecek ama belki de ona eşlik ettirecek.
O yağmur denizi coşturacak ve insanları kaçıracak.
Şemsiyeler açılacak gökyüzüne doğru ve rüzgar şemsiyeyi atarcasına esecek.
Bulutların hiddetini duyacaksınız. Küçük çocuklar korkacak ve siz küçükken nasıl korktuğunuzu hatırlayacaksınız.
Kimisi camdan izleyecek. Kimisi inip hissedecek. Kimisi ıslanan gözlüğünü silecek. Kimisi montuna sarılacak. Kimisi de sevdiğine.
Kiminin annesi ıslanan evladını kurulayacak. Kiminin ki geç geldiği için dövecek.
Kimisi yağmurdan kaçıp evine gidebilecek. Kimisi geceyi geçirebileceği bir yer arayacak.
Ve tekrar bulutların hiddeti. Yağmur yavaşlamış sanki ama tekrar yağacak gibi. Sokaklar sessizleşmiş ve çevrede sadece durup kendini silkeleyen bir sokak köpeği var. Apartmanların çatılarından tek tük damlalar çarpıyor yere. Çiçekler okşanmayı bırakmış. Sevgiyi hissediyorlar ruhlarında.
Kimi her zaman aldığı tadı alırken; kimi ne zamandır sulanmamış, sevilmemiş. Yağmur sevmiş onu. Bulutlar selamını vermiş ve rüzgar okşamış. Yaşadıkları toprak, kokusuyla büyülemiş.
Ve insanlar astıkları çamaşırlar ıslandığı için dert yanıyorlar.
Siz de benim yağmurda beraber ıslanarak, toprak kokusuyla birlikte yürümek istediğim insandınız Nokta Bey. Ama siz sevmezsiniz yağmuru. Bilmiyorum benim için yine de ıslanmayı kabul eder miydiniz. Pekte bir önemi yok zaten artık. Islanan saçlarınıza şekil vermek size çok zor gelirdi. Unutmadım, sanmıyorum da unutacağımı.
Sizi size anlatmak bir saçmalık. Sizi tanıyan birine yine de kendinizi anlatma hissine kapılırsınız ya hani, tam da öyle bir şey benim yaptığım. Sizi tanıdığımı düşünemezdiniz, her zaman "ben bunu böyle yapmam" ve "beni hiç tanıyamamışsın" cümlelerini duyardım sizden. Ama ben bunu kabul eder miyim Nokta Bey?
Siz, kendimden daha iyi tanıdığım tek kişisiniz.
Dertlerinizi bana hiç anlatmadınız. Bende hiç dinlemek istemezmiş gibi görünürdüm gerçi. Zaten o zamanlar fark etmeye başlamıştım ki, size en büyük derdi veren insan benmişim. Sayfalarımı, beni umursamadığınızdan bahsederek harcadığımın farkındayım şu ana kadar. Hala dediklerimin ve hissettiklerimin arkasındayım Nokta Bey. Her hissimiz birbirimize karşı eşit olamadı hiç bir zaman. Ve hiç ne eşitlemeye çalıştınız, ne de hislerimin üzerinde bir hisse sahip olmaya. Gerek görmediniz. Ama benim hareketlerimi test edecek kadar önemsemişsiniz. Düşündükçe anlıyorum bazı şeyleri.
Üzerinden kaç yıl geçti birlikteliğimizin, kaç gecemi ve gündüzümü düşünmeye harcadım hatırlayamıyorum. Ama yeni yeni fark ettiğim şeyler olduğunu size söylemeden edemeyeceğim. Toparlamadığım huylarımın olduğunun farkındayım. Ve yine hiç pişman değilim. Bunları dert ettiğiniz için sizden özür dilerim. Farkındayım, bu bir şeyi değiştirmiyor. Zaten değiştirmek içinde çok geç. Siz, böyle bir insansınız çünkü. Onca şeyden sonra değiştirsem ne fark eder değiştirmesem ne fark eder kafasıyla ilerledim bende hep. Belki de ilerde hissedeceğim tek pişmanlık bu düşüncem olur. Belki de sıra ona gelene kadar ben gitmiş olurum. Biliyorum.
Tek yaramın siz olmanızı o kadar çok isterdim ki.
Sizde hepsinin üzerine geldiniz. Tuzu biberi oldunuz. Bundan da pişman değilim. Sizi tuzu biberi olacak kadar değerli gördüğüm için ve herkesten, her şeyden ötede tuttuğum için, kendimle gurur duyuyorum. Siz ise, size bu kadar değer veren bir insanı bıraktığınız için utanın isterdim hep. Buna da gerek yok ama. Olsun. Sizden lanet edecek kadar gücüm kalmadı çünkü.
Ne yapacağımı bilemiyorum artık Nokta Bey. İnsanlara nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyorum. Yüzümü güneşe mi, fırtınaya mı çevirmek istiyorum, bilmiyorum.
Teninizi merak eder haldeyim.
Tek bir şarkıda ağlayacak kadar kırığım.
Sizin bunu değiştirmenizi beklemedim hiç. Bunun için yazmadığımı biliyorsunuz. Kalp kırıklarım ruhuma batıyor artık. Ölmeyi ne kadar çok istediğimi biliyorsunuz. Aslında bilmiyorsunuz, okusanız haberiniz olurdu. Daha okuyamıyorsunuz. Zaten okuduğunuz zaman ben gitmiş olacağım. Umarım.
Nokta Bey, kırgınlığım size değil yaşadıklarımıza ve yaşayamadıklarımızadır.
Kırgınlığım sesinizi başkasının duymasına izin vermenizedir.
Ve kırgınlığım en çokta kendimedir. Bana bu kadar zarar vermenize izin vermek, en büyük aptallığımdı. En büyük zayıflığımsınız.
Siz, benim şah damarımsınız.
Siz, avucuma aldığım, sonra parmaklarımın arasından akıp giden susunuz. Saflığınız herkes için tartışılır bir durum. Ama o güzel yüzünüz, avuçlarımın arasında olması gerekirken, boşlukta. Yanaklarınızda ne benim ellerim var, ne de benim ellerimde sizin yanaklarınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRGÜL
Chick-LitBak şimdi, sen bir noktasın. Her zaman nerede bitireceğini biliyorsun. Ne söylemen gerektiğini, tekrar başlayacak yeni bir cümlenin ne olduğunu bilebiliyorsun. Ben, virgülüm. Cümleyi bitiremiyor, sadece nerede durulması gerektiğini belirtiyorum. Ben...