4.BÖLÜM
Gecenin karalığında cep telefonu uzun uzun çalıyordu. Eylül telefonunun sesiyle uyandı, saate baktığında henüz çok erken olduğunu anladı. Uyku sersemi telefonunu bulmaya çalışırken oğlunun uyanmasından korktu ama sesin geldiği yeri bir türlü bulamıyordu. Telefon susmuştu. Sonra akşam telefonunu çantasından çıkarmadığını hatırladı. Telefonu yeniden çalıyordu. Saniyeler içinde çantasından telefonunu çıkarıp eline aldı. Arayan kişiyi görünce daha çok heyecanlandı. Hastaneden aranıyordu. Öğlen telefon numarasını verdiği hemşire arıyordu. Hemşire gecenin bu saatinde aradığına göre acil bir durum olmalıydı. Kafasında alarm zilleri çalıyordu. Teyzesine bir şey olmuştu! Yüreğine amansız bir sızı çöreklendi.
"Ne olur Allah'ım, teyzeme bir şey olmasın!" telaşla telefonun tuşlarına basmaya çalışırken ellerinin titremesine bir türlü engel olamadı. Ayakta duramayacağını anlayarak hemen yatağının kenarına oturdu.
"Benim Eylül." dedi telefonun ucundaki hemşireye kısık bir sesle nefes nefese.
Kısa bir süre sonra telefonunu kapadığında teyzesinin son saatlerini yaşadığını biliyordu. Oturduğu yerden kalkmaya çalıştı, fakat titreyen dizleri ayağa kalkmasını engelliyordu. Ne kadar zaman öylece durduğunu bilmiyordu. Son bir gayretle oturduğu yerden kalkabildiğinde artık hiçbir şey hissetmiyordu. Rüyada gibiydi. Tüm duyuları uyuşmuştu sanki. Sessizce hazırlanarak Serap'ı uyandırdı. Bir robot gibi teyzesinin durumu anlattıktan sonra evden çıktı.
Sabahın karanlığında evin yakınındaki taksi durağına doğru yürürken, sokak lambasının solgun ışığı altında parıldayan büyük bir araba gözüne çarptı. Bir adım daha atmıştı ki arabadan Ali'nin indiğini gördü. Ona doğru geliyordu Ali. Tükenmiş, boş gözlerle baktı ona. Birkaç saniye sonra Ali onu arabaya yerleştiriyordu. İtiraz etmeden Ali'nin onu arabaya yerleştirmesine izin verdi.
Ali yeniden arabayı çalıştırmadan önce yanında adeta bir ruh gibi oturan Eylül'ü inceledi. Bir insan bir gecede nasıl bu kadar değişebilirdi? Bembeyazdı yüzü. Kıpırtısız, boş yeşil gözleri sabit bir şekilde yola bakıyordu. Sanki yaşamıyordu...
Bakışlarını çevirerek arabayı hareket ettirdi. Araba sessizlik içinde hastaneye doğru hızla yol alıyordu, neden sonra Eylül sessizliği bozdu. Dalgın bir şekilde, "Sen nereden biliyorsun?" diye sordu.
Bir müddet Eylül'ün sorusu havada asılı kalmıştı, sonra Ali direksiyondan başını çevirmeden "Hastanede teyzenin doktoruyla görüşüp telefon numaramı bırakmıştım." dedi.
"Neden böyle bir şey yaptın?" " Biz seninle boşandık. Aramızda hiçbir bağ kalmadı anlamıyor musun ve ben senden yardım istemedim."
Eylül öfkeyle bağırırken Ali'nin direksiyonu tutan parmakları kasılmıştı. "Her şeye rağmen yardımına koştum." "Bana minnet duyup teşekkür edeceğine, ama bunu senden beklememem gerekiyor değil mi?"
"Her şeye rağmen, öyle mi? Sen bu konuda hiç bir şey bilmiyorsun ve bilmek istemiyorsun." "Sana göre ahlâksız olduğumu bilmene rağmen, bana yardım etmen büyük fedakârlık! Ama ben suçlu değilim ve senin yardımını istemiyorum." " Hemen arabandan inmek istiyorum."
Hırsla arkasına yaslandı, gözlerini kapadığında yine teyzesinin hayali canlandı. Ali'nin iş seyahatine çıktığı bir gündü. Üzgün bir şekilde teyzesine, Ali'nin artık onu sevmediğini söylediğinde teyzesi çok yanıldığını, erken bir evlilik olduğunu fakat Ali'nin sevgisinin derinliğini anlayamayacak kadar tecrübesiz olduğunu söylemişti. "Bunun için biraz daha olgunlaşman gerekiyor." demişti. Boşandıklarında bile aynı şeyleri söylemişti, Eylül teyzesine isyan etmişti. "Karısını seven bir adam ihanetle suçlar mı?" dediğinde "Bir erkek tutkuyla sevdiği karısını, başka bir erkeğin bırak kollarında görmeyi, yanı başında bile durmasına tahammül edemez." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İHANET(Tamamlandı)
RomantizmİHANET Yıllar önce kendisini bir başkasıyla aldatan eski karısının yeniden İstanbul'a döndüğünü tesadüfen öğrenen ünlü iş adamı Ali Haznedar, büyük bir öfkeyle onun peşine düşer. Bu defa onu bırakmayacaktır ve intikamını almaya kararlıdır.