Sabah'ın güneş ışığında, kendi karanlığımda boğulduğum gece; dudaklarım ruhundaki vadiden arınmış, içten içe çürüyen vücudum senin yalnızlığına gömülmüş olacak.
Dudaklarım boynunun girintisine misafir olduğu zaman; tüm o solan papatyalar 'bizim' için açacak. Aciz, savunmasız vücudum sonsuza dek ruhuna mühürlü kalacak.
Ben, senin tamunun çukurlarına dolan behişt'in serin suyu. Ki sen, benim behiştimin meşe ağaçlarını kasıp kavurarak yakan bir filiz.
Ay yüzüne düşen bir tutam saçın, ışıklı yol gibi inerken boğazıma; bir acı hissettim göğüsüm de. Bu ne tatlı bir acıdırki, acının acısına bile âşık oluverdim.
Ateşten saçların vurdu yüzüme; ölümün sessizliği, doğuş'un sesi. Her daim bizim alfabemiz olan sessizlik bu sefer ay yüzünün ardından fısıldıyordu.
Cennetin kutsal sularında yıkanan ateşten saçların, yakıyordu aciz vücudumun her bir yanını.
Pamuğu andıran narin ellerinin arasından kayıp giden bir su damlası gibi karıştım bende behiştin alev alev yanan sularına.
Ki sen cennetin sularından akan mey, bense cehennemin duvarlarında hapsolan beyaz bir gül. Ruhlarımız birbirine mühürlenmiş, arafta hayat bulacak. Tek bir beden de behişt ve tamu ile bütün olacak. Bir kadın ile bir erkeği düşün Gece, siyah ile beyazı düşün ve cennet ile cehennemi.
Artık senle ben değil, biz olacağız.
Tamu:Cehennem
Behişt:Cennet
Mey:Şarap