O güneş o ufuğun ardında hep batacak, sonsuz gibi gözüken deniz her gün batışında geceye teslim olacak.
Dalgalar kayaları delercesine esiyordu; yaprakları dalından koparırcasına, asfaltı yerden alıkoyarcasına ve insanın ruhunu bedeninden ayırırcasına... Öyle soğuk ve öyle acımasız.
Güneşin soluk ışıkları denize dökülürken her bir dalgada eriyordu sanki. O bile havaya dayanamayıp kaybolmuştu. Güneş bir kez daha küsmüştü denize.
Ruh bedenden ayrılmış başıboş şekilde dolanıyordu sahilde, uçurumda ya da denizin dibinde. Yosunlar ruhunu sarmış, martılar simit bekler olmuştu. Herkese gürleyen sesini ise denizin asi dalgaları susturup kendine hapsetmişti. Bedeni ise herhangi bir uçurum kenarından bu sonsuzluğun tınısıyla ruhunun kayboluşunu izliyordu. Denizin tınısıyla, denizin sonsuzluğuyla ve denizin o asil mavi tonlarıyla.