''Yah, Park Jimin! Yemeğini yemeden bu evden dışarı adımını atamazsın!'' Seokjin hyung aceleyle askılıktaki ceketini almış giymeye çalışıyordu. Sadece Seokjin hyung değil, hepimiz bir acele içindeydik. Çünkü hepimiz geç kalmıştık ve hepimizin dersleri birbirine yakın zamanlarda başlıyordu. Üniversite buraya arabayla bile kırk dakikalık uzaktaydı! Hepimiz nasıl oraya zamanında varabilirdik ki?!
''Hyung, aç değilim.'' Dudaklarımı büzmüş sızlanırken Yoongi hyung kendi çatalını tabağımdaki yemeğe batırdı ve çatalını havaya kaldırdı. Yeniden sızlanmak için dudaklarımı aralamışken birden yemeği ağzıma tıkıştırmıştı. Onun bu hareketi yüzünden kaşlarımı çatarken gülümsedi. ''Sağlığın için.''
Uzanarak kolumu tuttu ve onun çatalını tutmamı sağladı. ''Eğer önündekileri bitirmezsen hiçbirimiz evden çıkmayacağız Jimin. Bu yüzden usluca yemeğini yiyemez misin?''
Yoongi hyung yüzünden ağzımda olan yemeği çiğnedim ve yuttum. En sonunda ısrarlarına dayanamayıp elimde tuttuğum Yoongi hyungun çatalıyla tabaktaki yemeği ağzımda boş yer kalmayana kadar doldurdum. Kapıda öylece durmuş bana bakanlara ters bakışlarımı attım ve ağzımın dolu olmasını umursamayarak konuşmaya çalıştım.
''Mutlu musunuz?'' Sesim boğuk çıkmıştı ve ne dediğimi anladıklarını pek sanmıyordum.
''Jeon Jungkook! Daha üstünü bile giymemişsin!'' Seokjin hyung bu sefer Jungkook'la konuştuğunda Jungkook şaşkın bakışlarla hyungların arasından mutfağa girdi ve bana baktı. Önce güldü ve ardından hafifçe omzuma vurup arkamdan geçti. Bu kadar enerjik olduğuna göre gece uykusunu iyi almış olmalıydı. ''Hyung, ağzını o kadar yemekle doldurmana gerek var mıydı?''
Omzumu kaldırıp başımı hafifçe yana yasladım. Önümdeki tabağın boş olduğunu gördüğümde rahatlıkla sandalyeye yaslandım ve ağzımdaki yemeği bir süre çiğnedikten sonra yuttum. Oturduğum yerden hızlıca kalkıp tabağı tezgaha bıraktığımda mutfaktan çıkmak üzereydim ki Taehyung önüme çıkınca durmak zorunda kalmıştım. Göz göze geldiğimizde birkaç adım gerileyip mutfağa geçmesine izin verdim.
''Niye bu kadar acele ediyorsunuz ki?'' Anlaşılan Taehyung ve Jungkook'un, kendi ders saatlerinden haberleri bile yoktu.
''Siz ikiniz nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsunuz?'' Hoseok hyung sırtını duvara yaslamış hayretle Jungkook ve Taehyung'a bakıyordu.
''Niye sakin olmayalım?'' Jungkook uzanarak bir sandalyeyi çekti ve oturduğunda hala neden bahsettiğimizi anlamadığını belirten bakışlarını bize yolladı.
''Çünkü dersimizin başlamasına yarım saat var ve buradan üniversiteye varmak en az kırk dakika!'' Namjoon hyung sesini biraz yükselttiğinde, ikisinin tepkisine gülmemek için kendimi zor tuttum. Muhtemelen Namjoon hyungun sesini yükseltmesine değil dediği şeye böyle tepki vermişlerdi.
''Ne?!'' İkisi de aynı anda bağırdıklarında bu sefer gülümsemeden edememiştim. Ah, şu an onları izleyip gülmemeliydim. Hepimizin acele etmesi gerekiyordu. Elimizden geldiğince hızlı gitmemiz gerekiyordu. Fakat Jungkook'un üzerinde eşofman vardı ve Taehyung'un da pek hazır olduğu söylenemezdi. Yok, kesinlikle diğerleri gibi ben de dersime geç kalacaktım. Arabayla bile en az kırk dakika sürüyordu ve eğer olur da arabayla gidemezsek bu süre daha da uzayacaktı.
''Jeon Jungkook, git ve üstünü giyin. Kim Taehyung, sen de şu dağınık saçını düzelt. Biz sizi aşağıda bekliyor olacağız.'' Seokjin hyung mutfaktan koşarak çıkan ikiliye söylenirken biz de o sırada kapıdan çıkıyorduk. Seokjin hyung da çıktığında kapıyı kapamadan önce anahtarı unutmamaları gerektiğini söylemişti. Ardından kapıyı kapadı ve birlikte merdivenlerden inmeye başladık. O sırada telefonumu evde unuttuğum aklıma gelince durdum ve hyunglara dönüp telefonumu evde unuttuğumu söyledim. Şu sıralar telefonumu bir yerlerde unutuyordum. Bu sinir bozucu bir hal almaya başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me, vmin
FanfictionGecenin bir saatinde uyumak üzereyken camınıza taş atıldığını düşünün. Korkmaz mısınız?