Taehyung ve Jungkook'la birlikte diğerleriyle buluşma yerine gelmiştik. Bir saat önce Hanbin Taehyung'u aramış ve herkesin orada olduğunu söylemişti. Biz de evde fazla zaman harcamadan Taehyung'un adresini bildiği bu yere gelmiştik.
''Jungkook, Seokjin hyungu ara ve herkesin etrafa bakmasını söyle. Eğer bizi burada görürlerse Jimin daha da tehlikeye girer.'' Tehlike kelimesini duydukça bile içim ürperiyordu. Şu sıralar bunu oldukça duyduğum içindi muhtemele- Bir dakika, o Seokjin hyung mu demişti?
''Seokjin hyung mu?'' Gözlerimi irileştirerek sorduğumda Taehyung cevap olarak başını aşağı yukarı salladı. ''Ama Seokjin hyungun burada ne işi var?'' Yoksa Seokjin hyungun da mı bunlarla bir ilgisi vardı? Olaylar gittikçe ilginçleşmeye başlıyordu.
''Öğreneceksin Jimin.'' Verdiği cevaplar içimde gittikçe büyüyen merakı dindirmiyordu elbette. Sıkıntıyla iç çektiğim sırada Jungkook'un sesi kulaklarımı doldurdu. ''Etrafta kimse yokmuş hyung. İçeri girebiliriz.''
Taehyung cevap olarak başını aşağı yukarı salladıktan sonra bana kısa bir süreliğine baktı ve önden ilerlemeye başladı. Jungkook ve ben arkasında ilerlemeye başlamışken gözlerim, yere bakarak ilerleyen Jungkook'a çevrildi. Bir garip davranıyordu.
''Bunun nedeni bunu henüz öğrenmemen gerektiği.'' Jungkook sanki duymuş gibi yanıtladığında sertçe yutkundum. Tepkimi görünce gülümsedi ve saçlarımı karıştırdı. Bu, sanki büyük olan oymuş gibi hissetmeme neden olmuştu. ''Hyung, arada sesli düşünmen işime geliyor.''
Dirseğimle hafifçe omzuna vurduktan sonra adımlarımı hızlandırıp Taehyung'un yanına gittim. Ki zaten bu yıkık dökük gizemli görünen binanın önüne gelmiştik. Kısa bir süreliğine hızlıca etrafa göz attı ve eski kapıyı iterek önce benim geçmem için geri çekildi. İçimde oluşan ürpertiyle binaya adımımı attım. Ardından Taehyung ve Jungkook'un da girmesiyle az da olsa rahatlayarak binanın içini incelemeye başladım.
''Taehyung?'' Tanımadığım bir ses duyunca korkuyla olduğum yerde zıpladım ve en önde olan ben, bir anda Taehyung'un arkasına geçtim. Taehyung bu halime hafifçe sırıtarak konuştu. ''Burada korkmana gerek yok Jimin.''
Sertçe yutkunduktan sonra dediği şeye başımı salladım ve arkasından çıktım.
''Anlatma zamanı geldi.'' Jungkook'un sesi boş yerde yankılandığı sırada biri ışıkları açıp ortamı daha da aydınlattı. Ortamın aydınlanmasıyla birlikte gözlerimi odadaki kişilerde gezdirdim. Seokjin hyung ile göz göze geldiğimde güven dolu bir gülümseme verdi.
''Çoktan anlatmanız gerekiyordu.'' dedi Hanbin.
''Kapa çeneni Hanbin.'' Taehyung sertçe söylediğinde elimde olmadan gözlerim ona kaydı.
''Jimin'i şimdiden tehlikeye sokmaya mı niyetiniz var?''
''En başından beri tehlikedeydi zaten, aptal.''
''Jimin'i korusak da korumasak da sonumuz ölüm.''
''Üzüldüğün şey bu mu? Hepimizin sonu bir şekilde ölüm değil mi zaten?''
''Saçmalığı bırakacaksanız anlatmaya başlayalım.'' Taehyung en sonunda bu konuşmaya dayanamamış olmalı ki kendini tutamayarak sinirle konuştu. Dişlerini birbirine bastırdığı kasılan çenesinden belli oluyordu.
''Ondan önce Seokjin hyungun neden burada olduğunu öğrenmek istiyorum.'' Seokjin hyung böyle bir şey dememi beklemiyor olmalıydı. Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktıktan sonra tekrar o güven dolu gülümsemesini gözler önüne serdi.
''Her şey anlatıldıktan sonra açıklamam anlaman için daha iyi olur.'' Dudaklarımı büzdükten sonra başımı aşağı yukarı salladım.
''İlk kim başlıyor?''
''Ben başlayabilirim.'' Jiwon öne atılarak konuştuğunda tüm dikkatimi ona verdim. İlk başta ne diyeceğini kafasında toparlıyormuş gibi gözüktüğünden sessizce bekledim. Ardından iç çekti ve konuşmasına devam etti. ''Burada gördüğün herkesle yıllardan beri tanışıyoruz. Çünkü kaderlerimiz aynı. Ailelerimizden bizi koparıp aldılar. Yani... senin maskeli adam dediğin kişi. Neden bizi seçtiğini hiçbirimiz bilmiyoruz, inan ki hepimiz ona karşı büyük bir nefret duygusu besliyoruz.''
''Sadede gel Jiwon.'' Taehyung kollarını önünde birleştirmiş bir şekilde soğuk tavrıyla konuştuğunda gözlerimi devirdim.
''Bizleri yanına aldığından beri onun kendi çıkarları üzerine kurulu görevlerini yerine getiriyoruz. Bir gün Taehyung ve Jungkook bir fikir ortaya koydu. Ya onun verdiği bir görevi yerine getirmezsek? Bunun sonu ölüm olsa bile bunu göze aldık. Maskeli adam sana zarar vermemizi istiyor, en sonunda psikolojin bozulmuş bir şekilde onun karşısına çıktığında seni istediği gibi hor kullanabilsin diye.''
İçimdeki garip bir hisle dinlemeye devam ediyordum. ''Peki ya neden bana kötü davrandınız?''
''Çünkü adamları bizi izliyor. Sadece Taehyung ve Jungkook sana karşı iyi olabilir. Onun dışında hepimiz sana kötü davranmak zorundayız. Tabii adamları bizi izlediği sürece.''
''Size güvenmiyor mu?'' Olayları duydukça aklıma daha fazla soru geliyor ve bu da beni daha da meraklandırıyordu.
''Sadece emin olmak için.''
''Peki ya neden bana zarar vermek için size görev verdi?'' Sanırım cevabını en merak ettiğim soru buydu.
''Bunu biz de bilmiyoruz.'' Duyduğum şeyle hayal kırıklığına uğramıştım. ''Sadece sana zarar vermemiz için bize görev verildi.''
''Psikolojik ve fiziksel olarak zarar vermek.'' Nihayet Hanbin'in de sesini duyabilmiştim. Fakat Jungkook ve Taehyung'un sessiz kalması garibime gitmedi değil. ''Sana sapıkmış gibi davranmamın nedeni buydu.''
Başımı aşağı yukarı salladım. Kim, neden bana zarar vermek isterdi ki?
''Eğer yanlış bir hareket yaparsan hepimizin sonu olur Jimin. Bu yüzden kötü davrandığımız an bil ki adamları etrafta ve sen de bize uygun davran.''
Sertçe yutkunduktan sonra başımı onaylarcasına salladım. Bakışlarım Seokjin hyungu bulunca sanki aklına bir şey gelmiş gibi konuşmasına başladı. ''Aslında ben bu olayları yaşamadım. Sadece... seni korumalarına yardım etmek için aralarındayım. Ayrıca bunlardan sana söz etmediğim için özür dilerim Jiminie.''
Gülümseyerek sorun olmadığını anlatır gibi başımı aşağı yukarı hareket ettirdim.
''Yeni tanıştığın kişilere karşı dikkatli olmalısın.'' Taehyung yaslandığı duvardan sırtını ayırdı ve bana doğru yürümeye başladı. Gerginlikle öylece dikilirken yanağıma değen yumuşak parmaklar gözlerimi kocaman açmama sebep oldu. Tepkimi görünce dudak kenarları yukarı kıvrıldı ve gözleri sanki o an parlamış gibi hissettim.
Yanağıma değen yumuşak parmakları hareket ettirerek yanağımı okşadı. Bu süre boyunca bakışlarımı o güzel suratından ayırmadım. Bana olan bakışlarında bir değişiklik olduğuna yemin edebilirdim. Bana karşı çok... güzel davranıyordu. Onun da beni sevdiğine inanmaya başlıyordum.
''Seni koruyacağız Jimin.'' Kalın sesini duyduğumda karnımdaki kelebekler uçuşmaya başlamıştı bile. ''Sonunda ölüm olsa bile... seni koruyacağız.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me, vmin
FanfictionGecenin bir saatinde uyumak üzereyken camınıza taş atıldığını düşünün. Korkmaz mısınız?