Jungkook karşısındaki şakalaşıp gülüşen çifte bakmamak için kendini zor tutuyordu. Dün gördükleri aklına gelince kalbi parçalanıyordu sanki. Odaya girdiği an Jimin ve Taehyung'u öpüşürken görmeyi beklemiyordu. O anı gördükten sonra ağlamaktan gözleri şişmişti. Tek başına ağlamayı düşünüyordu fakat Seokjin onu öyle görünce öylece bırakamayacağı için bir anne edasıyla ona sarılıp rahatlatıcı şeyler söylemeye çalışmıştı. Sertçe yutkunduktan sonra başını hafifçe iki yana salladı ve bunları daha fazla aklına getirmemeye çalıştı.
Jimin'in kahkahası, gencin kulaklarını doldurduğunda kendini tutamayarak bakışlarını ona çevirdi. En azından o mutlu, diye düşündü. Jimin'den vazgeçeceğini söylemişti, değil mi? İstese de yapamazdı Jungkook. Jimin onun için mükemmel ötesi biriydi. Nasıl böyle birinden vazgeçebilirdi?
''O seni sevmiyor, aptal. Nasıl onu hala sevmeye devam ediyorsun?'' İçindeki ses ona bağırmıştı adeta. Jungkook burukça gülümsedi. Jimin'den bir beklentisi yoktu ki zaten. Uzaktan seviyordu Jungkook onu. Bu berbat hayatında onu az da olsa mutlu edebilen iki kişiden biriydi Jimin. Hal böyleyken nasıl ondan vazgeçebilirdi?
Taehyung'a çok değer veriyordu çünkü ne olursa olsun Jungkook'un yanında olmuştu. Jimin'den hoşlandığını ona söylediğinde bile aralarından soğukluk oluşmamıştı. Taehyung her zamanki gibi onu şakalarıyla güldürmeye çalışmıştı. Neden hala böyle davrandığını sorduğunda ise Taehyung ''Sen benim arkadaşımsın.'' demişti. Jungkook böyle birine, böyle bir arkadaşa sahip olduğu için gerçekten mutluydu.
Mutlu kelimesi Jungkook'un canını yakıyordu aslında. Jungkook bu yaşına kadar nadiren mutlu olmuştu çünkü. Geçmişi onu bir türlü bırakmadığı içindi muhtemelen. Çoğu zaman mutlu olmak yerine mutlu rolü yapmıştı. Güçlü biri gibi görünse de çok kırılgandı. Küçük şeylere bile ağlardı. Bunu kendi başınayken yaptığı için kırılgan olduğunu bilen kişi sayısı çok azdı. Çünkü davranışları daima onu güçlüymüş gibi gösteriyordu.
Jungkook daha fazla burada kalamayacağını düşünerek masadan kalktı ve mutfaktan çıkmadan önce diğerlerine okula gideceğini söyledi. Önceden hazırlandığı için telefonunu alarak evden çıktı. Yanmaya başlayan gözlerini hızlıca elinin tersiyle ovuşturdu. Ağlamaktan nefret ediyordu.
Okul yolunda ilerlerken dalgındı, çoğu zaman olduğu gibi. Dalgınlığı yüzünden birine çarpmıştı. Hissettiği sarsıntıyla birlikte anca kendisine gelebilmişti.
''Yah! Önüne bakmaz mısın sen, çocuk?!'' Karşısındaki adam sinirle ona bağırırken tepkisizce eğildi ve özür diledi. Yoluna devam etmek üzereyken adam kolunu sertçe tutmuş ve Jungkook'un gitmesini engellemişti. ''Özür dilemen bir şeyi halletmiyor seni lanet olası! Bak, bunu görüyor musun?!'' Adam elindeki poşetten bozulmuş maketi çıkardığında Jungkook tepkisizliğini koruyarak makete baktı. Ardından eğilip yeniden özür diledi. ''Sen benimle dalga mı geçiyorsun?!''
Adam elini havaya kaldırdığında Jungkook yanağında bir acı hissedeceğini düşünürken tam tersi olmuştu. Tanımadığı biri adamın bileğini tutup Jungkook'a tokat atmasını engellemişti. Jungkook'un tepkisizliği yerini şaşkınlığa bırakırken uzun boylu oğlana baktı bir süre.
''Sorununuz neyse şiddetle halledemezsiniz, bayım.'' Jungkook gözlerini tanımadığı bu uzun boylu oğlandan çekemezken birden bileğinin tutulduğunu hissetti ve ne olduğunu anlayamadan uzun boylunun arkasından koşmaya başladı. Arkalarında kalan adam sinirle iki gence küfürler yağdırırken ikisi de bunu umursamış gibi görünmüyordu.
Sakin bir alana geldiklerinde durdular ve Jungkook bileğini hızla kendisine çekti. Uzun boylu genç ise az önce ne yaptığının farkına varınca şaşkınlıkla Jungkook'a baktı. ''Seninle tanışmaktan korkan ben, az önce seni kurtardım.''
Jungkook anlayamadığı için elinde olmadan kaşlarını çattı. ''Kim olduğunu bilmiyorum ama beni kurtardığın için teşekkür ederim?'' Daha fazla konuşmak istemediği için gitmek üzereydi ki uzun boylu genç onun kolunu kavrayarak engellemişti. Jungkook bıkkınlıkla iç çekerek bedenini uzun boyluya döndürdü.
''Adım Joowon.''
''Adını soran olmadı.''
Joowon duyduğu şeyle gözlerini devirerek güldü. ''Bu kadar soğuk olacağını düşünmemiştim.''
Jungkook cevap vermek yerine kollarını önünde birleştirerek dik dik karşısındaki gence baktı.
''Bu halini gören az insanlardan biri olmalıyım.''
''Hayır, yeni kişilere karşı daima soğuk davranırım.''
''Jimin hariç, öyle değil mi?'' Joowon bu soruyu sorduğunda suratındaki gülümseme gidivermişti bir anda. Jungkook kaşlarını sanki daha da çatabilirmiş gibi çatmıştı.
Sinirle burnundan soluduktan sonra dişlerinin arasından konuştu. "Neden Jimin'den bahsetme gereği duyduğunu anlayamadım ama-''
''Sadece arkadaş olmaya çalışıyorum.'' Joowon bu sefer gülümsemişti. Elini Jungkook'a uzattığında, Jungkook sinirli bakışlarını gencin eline, ardından suratına çevirdi. Joowon'un elini ittikten sonra yoluna devam edecekti ki Joowon'un söylediği şey onu durdurmuştu.
''Jimin'i sevdiğini biliyorum ama en azından başka birilerine de şans veremez misin?''
Arkasına dönmeden bir süre öylece dikildi orada. Joowon'un çaresiz sesi, Jungkook'un sinirli ifadesini geçirmişti. Konuşmadan önce sertçe yutkundu. ''Birilerinin sevgisini hak edecek kişi değilim. Eğer benden hoşlanıyorsan senin yerinde olsan beni sevmekten vazgeçerdim.''
Jungkook burukça gülümsemeye çalıştıktan sonra yoluna devam etti. Sevilmek istiyordu elbette, ama onu seven kişinin Jimin olmasını istiyordu. Belki de böyle düşünmesi bencillikti. Fakat bunu umursamamayı tercih etti. Az önce karşılaştığı çocuğun onu sevmemesini diledi. Çünkü Jungkook Jimin'den başkasını sevemezdi. Eğer onu seviyorsa acı çekerdi. Ki birilerinin canını yakmak Jungkook'un en nefret ettiği şey iken. Evet soğuk davranıyordu, bunu kendisi de farkındaydı. Fakat soğuk davransa bile Jungkook çok önemsiyordu. Bu özelliğinden de nefret ediyordu.
Jungkook ilerlemeye devam etti. Arkasında ona hayal kırıklığıyla bakan genci arkasında bırakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me, vmin
FanfictionGecenin bir saatinde uyumak üzereyken camınıza taş atıldığını düşünün. Korkmaz mısınız?