Jungkook'la birlikte, diğerlerinden önce okula varmıştık. Yol boyunca ne o, ne de ben konuşmuştum. Aramızdaki garip bir sessizlik oluşmuştu ve açıkçası bu beni rahatsız ediyordu. Hem konuşmak istiyor, hem de istemiyordum. Garip duygular içerisindeydim.
Okuldan dönerken de Taehyung'la birlikte en önce okuldan çıkmıştık. Neyse ki bugün o herifi hiç görmemiştim. Yolda karşılaşmamak umuduyla, uyuşmuş ayağımla yürümeye çalışıyordum. Bugün çok oturmuştum ve ayağımın uyuşmasını buna bağlayarak yürümeye çalışmaya devam ettim.
Taehyung düzgün yürüyemediğimi fark etmiş olmalı ki bana garip bir bakış attı ve benim ona olan bakışımı görünce gülerek hafifçe eğildi. ''Eğer yürüyemiyorsan, seni sırtımda taşıyabilirim.''
Duyduğum şeyle kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Ardından ne dediğini idrak ettiğimde yüzümde aptalca bir sırıtış belirdi. Her ne kadar kulağa hoş gelse de sonradan belinin ağrımasını istemiyordum. Ağır olduğum için belinin ağrıması muhtemeldi.
''Hayır, gerek yok. Hem ağırım, belin ağrıyab-'' Sözümü tamamlamama izin vermeden güldü ve sırtını işaret etti.
''O kadar da ağır gözükmüyorsun.'' Hafifçe gülümsedikten sonra Taehyung'un gülümsemesi daha da genişledi. ''Ciddiyim. Hem ne kadar ağır olduğunu pek umursamıyorum. Sadece yürüyebilecek duruma gelene kadar?''
Son cümleyi soru sorarmışçasına söyledi ve benden cevap beklediği surat ifadesinden belli olacak biçimde bana baktı. İç çektikten sonra ona doğru birkaç adım attım.
''Emin misin?'' Sorduğum soruya cevap olarak, Taehyung başını kendinden emin bir şekilde aşağı yukarı salladı. Ne kadar o emin olursa olsun ben emin değildim. Tereddütle de olsa kollarımı boynuna sardım. Taehyung bacaklarımı tuttuktan sonra doğruldu ve ilerlemeye başladı.
''Bir de ağırım diyor. Tch, yalancı.'' İkimiz de güldükten sonra aramızda bir sessizlik oluştu. Kendimi oldukça garip hissediyordum. Kalbim heyecandan hızlıca atıyor, aptalca sırıtıyordum. Kokusu burnuma o kadar keskin geliyordu ki, sonsuza kadar böyle güzel bir kokuyu içime çekmek istedim. Çenemi omzuna yasladıktan sonra gözlerimi kısa bir süreliğine kapadım.
Taehyung durunca neden durduğunu merak ettiğim için gözlerimi araladım. ''Şuradaki adam bize dik dik bakıyor.''
Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra Taehyung'un işaret ettiği yere baktım.
''Oh?'' Gördüğüm kişiyle birlikte kaskatı kesilmiştim. Sertçe yutkundum ve bakışlarımı hızlıca çevirdim. Taehyung buradayken karşıma çıkmak zorunda mıydı? Taehyung az önce verdiğim tepkiyi duyunca bana baktı. ''Tanışıyor musunuz?''
''Boşver, hadi gidelim.'' Bir sorun çıksın istemiyordum. Taehyung benim yüzümden başına onun gibi bir belayı alırsa bu hiç iyi olmazdı.
''Nasıl boşvereyim? Hele sana öyle gülümseyerek bakıyorken?'' Sanırım eve gitmemiz biraz zaman alacaktı. ''Bakışından rahatsız oluyor musun?''
''Eh?'' Sorduğu soruya şaşkınlıkla ona baktım. Ne yapmayı planlıyordu?
''Bakışından rahatsız oluyor musun diyorum.'' Ne kadar boşver dersem diyeyim Taehyung'u ikna edemeyecekmişim gibi hissediyordum. Bu yüzden yeniden boşver demek yerine başımı hafifçe aşağı yukarı salladım.
Taehyung'un, o herife doğru yönelmesini beklemiyordum. Hala Taehyung'un sırtında olduğum için kollarımı boynuna biraz daha doladım. Ona sarılırken iyi hissediyordum ve onun sıcaklığını hissetmek hoşuma gidiyordu.
''Yah, birine böyle bakma hakkın var mı?'' Herif ayağa kalktığında, biraz kıpırdanarak Taehyung'un sırtından indim. Taehyung'un bu kadar sert bakmasını beklememiştim. İkisi de birbirine öyle bakarken bir şey yapmam gerekiyormuş gibi hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me, vmin
FanfictionGecenin bir saatinde uyumak üzereyken camınıza taş atıldığını düşünün. Korkmaz mısınız?