Hazırlandıktan ve kendimi sakinleştirdikten sonra odadan çıkıp Taehyung'u görebilmek için etrafa bakındım. Göremeyince oturma odasından gelen seslerle birlikte Taehyung'un da orada olduğunu düşünüp adımlarımı o tarafa yönlendirdim.Başımı hafifçe uzatıp içeri baktığımda herkesin çoktan burada olduğunu gördüm.
İçimde oluşan hafif bir utançla oturma odasına gidip Taehyung'un yanına oturdum. Diğerlerinin bir anda sessizleşmesi korkulu rüya gibi olmuştu.
''Woah, Jiminie... Kimin için bu kadar hazırlandın?'' Hoseok hyungun dediğini duyunca gerginliğim kat kat artmıştı. Alt tarafı kıyafetleri daha özenli seçmiştim. Neyi vardı ki bunun? Çok mu belli oluyordu biri için hazırlandığım?
Taehyung'la göz göze geldiğim sırada gerginliğimi görmüş olacak ki benden önce konuşan o olmuştu.
''Benim için hazırlandı.'' Gözlerim irice açılırken Taehyung suratına hınzırca bir sırıtış yerleştirdi. Gerginliğimi azaltacak bir şey söyleyeceğini düşünürken bunu söylemesi... Diğerleri benim aksime gülerek bunu güzel karşılamışlardı. Tabii bir de Jungkook hariç. Konuyla sanki alakasızmış gibi televizyonu seyrediyordu. Fakat kulağının burada olduğu da kesindi. Arada bu tarafa doğru göz ucuyla bakması bunun kanıtı olmalıydı.
''Jimin'i üzersen kafanı kırarım Taehyung.'' Yoongi hyungun dediğini duyunca kendimi koltuğum içine saklayasım gelmişti resmen.
''Merak etme hyung, onu üzecek en son kişi olabilirim.'' Taehyung bana bakıp göz kırptığında ona ters ters bakmayı tercih etmiştim. Ona olan bakışlarımı fark edince az önce suratındaki sırıtış daha da genişledi. Şu an beni ne kadar utandırdığının farkında mıydı acaba?
''Demek Jimin daha fazla sap kalamayacak.'' Namjoon hyungun söylediği şeyle birlikte daha fazla ne kadar bu sözlere dayanabileceğimi düşünüyordum. Utancımdan şuracıkta düşüp bayılacaktım. Cidden, bayılma taklidi falan mı yapsaydım?
Seokjin hyungun bir şey demek üzere dudaklarını araladığını görünce ondan önce davranıp Taehyung'un kolunu kavradım ve yüzüme zorla bir gülümseme yerleştirdim. ''Taehyung-ah, artık gitsek mi?''
Taehyung'un bu halimden keyif aldığını, suratındaki muzip ifadeye bakarak söyleyebilirdim. Kavradığım kolunu kendine çektikten sonra omzuma attı ve yüzünü hafifçe yüzüme yakınlaştırdı. ''Gidelim, sevgilim.''
Sevgilim demişti, değil mi? Kulaklarım beni yanıltmamıştı? İri gözlerle ona bakarken oturduğu yerden kalktığında omzumdaki eli yüzünden beni de kaldırmış oldu. Diğerlerinin kıkırdayışlarını duyduktan sonra dudaklarımı büzdüm. Oturma odasından çıkmak üzereydik ki Jungkook'un sesi bizi durdurdu.
''Bu haberi izlemeden çıkmanız tehlikeli değil mi?'' Az önce giden gerginliğim yeniden yerini almıştı. Jungkook'un soğuk ses tonu da beni yeniden gergin hissetmeye etki etmişti tabii. Bakışlarımız Jungkook'a döndüğünde bize bakmak yerine televizyona bakmaya devam ediyordu.
Taehyung'un omzumdaki elinden kurtulup televizyonun karşısına geçtiğimde içimde garip bir his oluşmuştu. Sol alt taraftaki fotoğrafla birlikte bir cesedin bulunduğu haberi yapılıyordu. Gayet normal bir haberdi ama sorun fotoğraftaki kadını hatırladığımdı. Bu kadın benden yardım isteyen kadındı. Ancak... kadını başka bir yerden de hatırlıyor gibiydim. Sertçe yutkundum ve içimdeki suçluluğu bastıracak bir şey yapabilir miyim diye düşünmeye başladım. Eğer o gün ona yardım etseydim belki de şu an yaşayacaktı.
Derin bir iç çektiğim sırada Taehyung bileğimi kavradı ve beni çekiştirip oturma odasından çıkardı. Yanmaya başlayan gözlerim birazdan ağlayacağımın göstergesiydi. Kendimi çok suçlu hissediyordum. Böyle hissetmem normaldi, değil mi?
Çok geçmeden Taehyung omuzlarımdan tuttuğunda dolan gözlerimi ona çevirdim. Suratındaki anlamlandıramadığım ifadeyle bana baktıktan sonra akmak üzere olan yaşlarımı baş parmaklarıyla sildi. ''Ağlama.''
Onun tenime dokunuşları içimde güzel hisler oluştursa da kollarımı ona sarıp başımı omzuna gömdüm ve ağlamaya başladım. Beni rahatlatabilmek için saçlarımı okşamaya başlamıştı. ''Biliyorum, kendini suçlu hissediyorsun. Ama inan ki kendini suçlu hissetmene gerek yok Jimin. Onu öldüren sen değilsin.''
Beni kendinden ayırıp bir eliyle yanağımı okşarken alnımı öptü. Gözyaşlarım hala akmaya devam ederken hafifçe gülümsedim. Taehyung'un yanımda olmasını seviyordum. Beni nasıl rahatlatacağını biliyordu. Ya da onun yanımda olması bile beni rahatlatıyor mu demeliydim?
''Eğer onu kurtarsaydın belki de ölü olan sen olacaktın.'' Söylediği şeyleri duyunca gözyaşlarım bir an kesilmişti sanki. Bakışlarımı onun üzgün olduğu her halinden belli olan gözlerine çevirdim.
''Böyle şeyler söyleme.'' Kollarımı yeniden ona sardım. Saçlarımı öptüğünde gözyaşlarımın çoktan kesildiğini, ağlamak yerine gülümsediğimi fark ettim. Taehyung'un üzerimde bıraktığı etki garip hissettiriyordu.
''İstersen evde kalabiliriz.''
''Hayır. Evde kalırsam daha kötü hissederim.''
Taehyung başını salladıktan sonra diğerlerine evden çıkacağımızı haber vermek için oturma odasına gitti. Bir süre onu öylece bekledikten sonra gelmişti ve birlikte evden çıkmıştık. Ona olduğunda yakın durmaya çalışıyordum çünkü korkmam gereken bir konu vardı. Maskeli adam.
Kendimi rahatlatabilmek için başka şeyler düşünmeye çalıştım. Aklıma az önce Taehyung'un bana 'sevgilim' deyişi gelince yüzümde gülümseme oluşmasına engel olamadım. Aramızdaki garip sessizliği bozan ilk ben olmuştum. ''Az önce bana sevgilim mi dedin sen?''
Yolda ilerlerken ciddi olan suratı, söylediğim şeyle yumuşadı ve gülerek bana baktı. ''Hm, beğenemedin mi?''
Suratımdaki gülümseme daha da genişlerken konuştum. ''Hayır, oldukça hoşuma gitti.''
Taehyung aldığı cevapla birlikte ilerlediğimiz yol boyunca bana sevgilim demişti. Ne kadar utansam ve hoşuma gitse de belli etmemeye çalıştım. Gerçi Taehyung bunu fark etmiş gibi görünüyordu. Onun, arada yaptığı romantik şakalarına gülerken ilerlemeye devam ettik. Beni nereye götüreceğini merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me, vmin
FanfictionGecenin bir saatinde uyumak üzereyken camınıza taş atıldığını düşünün. Korkmaz mısınız?