Prenses

152K 3.1K 600
                                    

Irkının yaşına göre genç, yeni yeni yetişkinliğe adım atmış ama uzun süredir aralarında bulunduğu İnsanlara göre çok uzun bir süre önce toprağa dönmüş olması gereken adam, bir kez daha şansını denemeye kararlıydı. Pes etmeye niyeti yoktu ve yılların üzerinde yaşattığı acı olayları yansıtmayan, parlak, zeka parıltıları taşıyan gözleri de inatçı olduğunu sergiliyordu.

Geniş omuzlarının üzerine yüklenmiş olan yük çok ağırdı, bazen bu yükü taşıyacak kadar kendini iyi görmese de bir kez sorumlu olmuştu ve bundan epey memnundu.

Hayatı pahasına bile olsa bulacaktı. Yeni geldiği ülkedeki ilk okula girdi, her zamanki gibi gözler üzerine çevrildi; yabancıya karşı duyulan ilgi hak ediliyordu, o ırkının tüm mükemmelliğini taşıyordu. Okulun bahçesinde durdu, okulu süzdü ve bu lisede olmasını umdu. Tüm dünyayı kendisinin bile saymayı bir yerden sonra bıraktığı kadar gezmişti, aynı yerlere yıllar sonra yine gitmiş yine eli boş dönmüştü.

Onunla aynı anda diğer on iki kişi daha aynı ülkedeki başka okullara adım attı ve düşüncelerinde onay verdi; şimdi görevlerini yapma zamanıydı.

Soğuk Savaşçı sözünü tutacaktı. Kızı bulacaktı. Prensesini.

Hayatım boyunca yaptığım davranışlarımın hiçbirinden pişman olmamıştım. Kişiliğim kalıplara sokamayacağım, onu kısıtlayıp asıl 'ben' olmaktan vazgeçmeyeceğim kadar önemliydi benim için. Doğaüstü bir takıntıydı bu; sanki içimde korumam gereken bir canlı var ve uyanmayı bekliyormuş gibi hissediyordum her zaman. Onu korumak, onu saklamak içinde hep aklıma eseni yapıyordum, düşünmek, birine zarar verip vermeyeceğimi planlamak pek benim işim değildi.

Önüme çıkanı ezer geçerdim.

Boynumu kütürdettim, canımın istemediği şeyleri yapmak bana işkence ediyordu, her adımımda zihinsel bir yumruk yiyor gibi hissediyor bu histen dolayı da daha çok sinirleniyordum. Okula gitmek berbat bir şeydi, bana kattığı tek şey bile yoktu. Sadece sinirleniyor, kavga ediyor ve huzursuzlaşıyordum. Gözlerin hep üzerimde olması ayrı bir konuydu, ne zaman gitsem üzerimde olurdu. Hep hissederdim, içime işleyen bakışların yoğunluğu altında ezilir, kendimi görünmez kılıp bana bakan herkesi gebertmek isterdim.

Eğer bir yıl kalmamış olsaydım hiçbir güç beni o lanet yere sokamazdı da. Ama kalmıştım, şimdi de tek yılım kalmıştı, lise hayatımın bitmesi ve ailemin tüm o hayal kırıklığı dolu bakışlarının üzerime kenetlenmesi için tek bir yıl. Lise biri iki kez okumaktan daha beter bir şey varsa o da lise bir de iki kez kalmak olurdu sanırım.

Lisenin merdivenlerini hızla çıkıp aralık ayının sert ve affetmeyecek derecede güçlü esen rüzgarlarından kurtulmuş olmanın verdiği rahatsızlıkla ceketimin fermuarını açtım. Ben rüzgarı da, soğuğu da severdim. Hatta... Soğuğa ihtiyaç duyuyordum, o kadar tanıdık geliyordu ki bana soğuk... O kadar güvenli geliyordu ki... Anlam veremiyordum, sanki şu yaşadığım hayatta her şey yalandı tek gerçek soğuktu. Kendimi Antarktika'ya postalamak istiyordum.

Kalçalarımdan dökülen iri lüleli kabarık saçlarımı dağıttım, saçlarımın uzun olması benim için bir ihtiyaçtı. Hatta şu anda bile kısa geliyordu, eğer düz olsaydı muhtemelen dizlerimi geçerdi ama yine de kısa geliyordu.

Kendimi her zaman eksik hissediyordum, ben kapana kısılmış birinin yankısıydım; o kadar rahatsızlık vericiydi ki gerçek olamamak, hapishaneye tıkılıp kalanı kurtarıp yok olmayı istiyordum.

Sınıfın kapısını açıp sertçe içeri girdim, tek kişiyle bile göz göze gelmedim. Geç kalmıştım, biliyordum çünkü kasten geç gelmiştim. İlk yılım kendimi bildim bileli gördüğüm ve asla, tekini bile hatırlamadığım kabuslarımla parçalanmıştı. Bu yılda kalacak olursam eğer not ortalamamdan değil devamsızlıktan kalacaktım.

PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin