Ateş elementi ejderhamla olan konuşmam pek iyi gitmemişti. Karman çorman düşünceler zihnime akın ediyor, karanlığa kazınmadan, dokunup içine gömülüyor, neye odaklanacağımı şaşırmama sebep oluyordu. Savaşlara mı odaklansaydım, aileme mi, yoksa gelecekteki ölümüme mi?
Ateş elementi bedenimi ele geçirirse eğer... Aklımı kaçırırdım. Ateş elementindekiler akıllarını kaçırmalarıyla tanınırdı; en güçlü elemente, saf bir lanet hakimdi. Ben Lanetli olmak istemiyordum. Dört Element Krallığı ve tüm doğaüstü ırkların prensesi olarak da bugüne kadar hiçbir Ateş Elementi Savaşçısı'nın sahip olamadığı bir güce sahiptim. Onlar bile etrafa zarar vermeleriyle tanınır, korkulurlardı. Ya ben de kontrolümü kaybeder, aklımı öfkeden kaçıracak olursam? O korkulan savaşçılardan kat be kat daha güçlü bir Ateş Elementi Savaşçısı... Tüm gezegen tehlikedeydi. Hem de tüm gezegene hükmedebilen safkan soylu olan ben, tehlikenin kaynağıydım.
Gözlerimi yavaşça açarak olduğum yere baktım. Ağzımdaki tuhaf metalik tat sinirimi bozarken, dudaklarım kurumuş, çatlamıştı. Dilimi dudaklarımda gezdirip, ıslattım aynı zamanda da şifahanenin lüks, soylular için olan kısmında olduğumu doğruladım.
Sedyede değil, yataktaydım. Üzerimdeki yumuşacık ve tertemiz altın sarısının üzerine kan kırmızısı motiflerle süslenmiş çarşafa bakıp, yana döndüm. Yanıma çekilmiş, kırmızı koltukta uyuyakaldığını gördüğüm bembeyaz tenli, soğuk yayan korumama bakarken kalbim ısındı. Bu adama öyle çok değer veriyordum ki, ne etten kemikten olan bedenim ne de ruhum bunu kolayca silemezdi. Tenimin altına işlemiş, her molekülüme kazınmıştı.
Aklımı kaçıracağım, düşünceleri karanlığa çekilenlere katıldı. Uzanıp korumama dokunmak, onu yanıma taşımak istediysem de yapamadım, kıpırdayamadım. Yatağa gömülmüş gibiydim, parmaklarımı bile kımıldattığımda büyük iş başarmışım gibi bir his göğsümde dalgalanıyordu.
Kirpiklerimi bedenimi ezen yorgunlukla, yavaşça kırpıştırarak, görüşümü iyice netleştirdim ve uykunun son kırıntılarını da dağıttım. "Jev?" dediğimde, sesim hava kaçağı gibi çıkmıştı. Ne çok yorulmuştum öyle.
Yeni kendini toparlamış, ejderha olduğunu hatırlamıştın ama hemen geri zekalı gibi tüm gücünü ortaya koyarak savaşırsan bu olur.
Jev'e zarar veriyorlardı. Jev'e benden başka kimse zarar veremez! Yine olsa yine yaparım. Ayrıca muhafızları da unutmamak lazım.
"Koruma?" Sesim hala çok güçsüzdü. Kaşlarımı çatarak kendini belli eden öfkeyle bir kez daha denedim. Bu kadar güçsüz olmayı, aciz olmayı kendime yediremiyordum. Sesim hala mırıldar gibi çıkmasına rağmen korumam gözlerini açtı, direkt bana baktı.
Çelik gibi bir ifadesizlik maskesi beni görmesiyle parçalandı ve içten şekilde gülümsedi.
"Vay be, soylu olmama ve senden kat be kat daha iyi duymama rağmen sesimi ben bile duyamıyorken sen uyandın." Dedim, boğazımı temizledikten sonra. Git gide daha iyi oluyordu sesim ve bu iyiydi, artık sinirlenmeye başlamıştım.
Jev, "Sandığından daha iyi duyuyorum, ayrıca onu da eğitimlerime borçluyum." Dedi derin bir nefes aldıktan sonra, dudaklarını ıslatarak.
Uyku isteği üzerimden çekilmiş olmasına rağmen, bedenimi daha çok hareket ettirebiliyor olmama rağmen hala Jev'in göründüğü kadar iyi hissetmiyordum kendimi. "Nasıl oluyor da uykunu böyle çabucak üzerinden atabiliyorsun yahu?" diye çıkıştım kendimi tutamadan, sinirli şekilde.
"Orduda çok fazla uyumamıza izin verilmezdi." Dedi Jev, küçük bir tebessümle. "Muhafızlık eğitimlerinden kaynaklı. Yine."
Muhafızlık eğitimleri... Ordu... Gözlerim öfkeyle kararırken, küçüklükten beri yanımda taşıdığım hayallerim canlandı. Ben de her zaman orduda olmak istemiştim. Küçücük bir kızken bile orduda asker olmayı istemiştim ama babam beni asla yeterli görmemiştim. Ben altı yaşındayken bile onun kıymetli ordusundaki, toz kondurtmadığı askerleri yerle bir ederken beni ordusuna alacak kadar iyi görmemişti! Yumruklarım sıkıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
خيال (فانتازيا)O, ejderha ırkının prensesi. Halkı tarafından ihanete uğrayarak tüm değişen yaşamı ve kaybettiklerinin intikamını almaya yemin etmiş bir Element Savaşçısı. Korumasına olan düşkünlüğü ve asiliği başına bir çok kez bela olmuş bir üçkağıtçı. Doğduğu a...