Bölüm: Final
Ben İsabella’ydım, Dört Element Krallığının tek varisi. Öfke Elementi Savaşçısı. İkinci Elementlerin Rahibesi. Şimdiki anılma şeklimse ‘Son Umut.’
Bunların, yaşadıklarımın tekini bile ne ben seçmiştim ne de istemiştim. Acı bedenimde kor halindeydi, tam kalbimin olduğu yerdeydi ve kan pompalama işini o yapıyordu. Kanla birlikte acı damarlarımda geziyor ve yalnızlık hissini kuvvetlendiriyordu. Zavallıydım, kocaman, altın harflerle kaderimin yazılı olduğu parşömende bile zavallı olarak bahsedildiğime emindim.
Yalnızca iki hafta öncesi, diye düşündüm, yalnızca iki hafta öncesine geri dönmek istiyordum. Ama dönersem bile ne yapacaktım ki? Muhtemelen yaptıklarımın aynısını. Ben aptaldım, ne yapacaklarımı önceden planlamazdım sadece… Yaşardım. Planlanacak şeyleri Jev yapardı.
Ben sadece izlerdim, izleyeceğim şeylerde Jev oynardı. Ben sadece dinlermiş gibi yapıp bambaşka şeyler düşünürdüm: dinlermiş gibi yaptığım zamanlarda boşa konuşup kendini yoran kişi Jev’di. Ben olay adamıydım, olayın beyni Jev’di.
Benim hayatımın en büyük anlamı Jev’di.
O ise ölüyordu.
Yapayalnız kalacaktım. Kimsesiz ve başarısız biri olarak ölecektim. Yapayalnız.
O gün öğrendiklerimden sonra yaptıklarımdan pişman değildim, zar zor hatırlıyordum zaten. Tek hatırladığım hala hissetmekte olduğum acı ve kabullenememe hissiydi. Düşüncelerimin her biri Jev kokuyordu, Jev diye bağırıyor, her bir harfin arasında Jev yazıyordu.
Jev’in uyanması gerekiyordu ama uyanmıyordu.
Soğuk elleri daha çok sıktım ve gözlerimi kapamamaya çalıştım. Artık göz kırpmaya bile korkuyordum. Ya yine o’nu görürsem? Ateşli ve Dumanlı yetmiyor muydu? Zihnimin güvenli karanlığı bana yabancıydı, artık tek korkum kendim olmuştum. Böcekler şu an sadece kocaman bir şaka gibi geliyordu. Devasa örümcekleri şimdi önüme koysalar onları yerdim bile.
Ellerim aralarına renk atılmış canlı ve kabarık lüle lüle saçlarıma gitti, anılar zihnimde dönüp duruyor peşimi bırakmıyordu. Gözlerimi kapamaya davet ediyordu bedenim. Bir haftadır hiç uyumamıştım, uyursam eğer beni uyandıracak olan kimse yoktu. İçimden o kadar kuvvetli bir his bağırıyordu ki ‘Uyuma, uyanamazsın!’ diye sanki Tanrı bana mesaj yolluyormuş gibi hissediyordum.
Bembeyaz bedene döndüm, alnındaki işareti görmezden gelemiyordum. Titrek bir nefes aldım, verdim. Neler olduğunu anlamak için hatırlamam, olayların üzerinde düşünmem gerekiyordu. Ama tekrar o anları yaşamaktan çekiniyordum, bir kez o anlarda bulunmuştum zaten biraz daha kurcalamanın ne anlamı vardı ki?
Bu kim?
Nefret ettim o'ndan.
Gözlerimi hissetmiyordum bile, kupkurulardı ama kırpmamakta ısrarcıydım. Ejderhaları görmeyecektim. Yeni şeylere hazır değildim, ama eğer düşünmezsem asla bir çözüm yolu bulamaz ve Ejderhaların düşüncelerine maruz kalırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FantasíaO, ejderha ırkının prensesi. Halkı tarafından ihanete uğrayarak tüm değişen yaşamı ve kaybettiklerinin intikamını almaya yemin etmiş bir Element Savaşçısı. Korumasına olan düşkünlüğü ve asiliği başına bir çok kez bela olmuş bir üçkağıtçı. Doğduğu a...