Savaşı yarım yamalak hatırlıyordum ama o zamandan bu zamana tek değişmeyen şey hücrelerimi ele geçirmiş olan korkuydu. Kendim için değil, tamamen ailem ve krallığım içindi.
"Lanet olsun, Jev! Ash mi?"
Jev hem şaşırmış hem de mutlu olmuş görünüyordu, bana hızla sarıldı. İri iri açılmış gökyüzü mavisi gözler, enerjisinin kudretiyle parlaktı.Bende ona sarıldım, lanet olası otomobil iğrenç kokuyordu ama korumamın soğuk kokusu paha biçilemezdi.
Bana tanıdıktı.
"Bella, bu gerçekten sensin!" diye uludu Jev. Ne hissettiğini anlıyordum. Yani biraz, kafam yerinde değildi, anılarım hiç hiç değildi. Hepsi... Bir insana ait anılardı, sadece savaşın olduğu günü yarım yamalak zihnimde bulunduruyordum. Hepsi de çığlıklarla yıkanmış dehşet anlardı.
"Evet, benim ama..." Başıma hızla saplanan ağrıyla inleyip Jev'den uzaklaştım. Zerre uzaklaşmak istemiyordum, Jev benim her şeyimdi. Kalbim hızlanmıştı, dehşet ve mutluluk pompalıyordu. Bu ikisinin karışımını hissetmek zaten başımı döndürüyordu, birde yeniden kendim olduğumdan kanıma karışmış adrenalin baş ağrıma eşlik ediyor, onu güçlendiriyordu.
"Jev," dedim acıyla inleyerek. "Bu formumu fazla koruyamam, Tanrı aşkına beni yanından ayırma. İnsanların yanına gönderme ve lanet hafızamı geri getir. Üzerimdeki büyü çok güçlü ve ben şu an güçsüzüm, seni görmek biraz büyüyü zayıflattı ama kırmadı. Büyüyü kır, insan olmak istemiyorum! Asena olmak istemiyorum! Ben İsabella'yım!"
Jev, "Bella, dur, lütfen biraz daha dayan. Sana yeni kavuşmuşken bu kadar erken kaybedemem. Lütfen, lütfen biraz daha." Beni kendine çekti ve kucağına oturttu.
Acıyla inlemelerim küçük bir çığlığa dönüştü.
"Çığlık atma, Bella!"
"Elimde olan bir şey sanki!"
Yeniden kavuşmamızı ben çığlık atarak, o da bana çığlık atma, diyerek kutluyoruz. Ne kadar romantik.
Başımı göğsüne koydum, bir insanın bedenine hapis olmaktan daha beter bir şeyse o bedenin bana ait olmasıydı. Hafızam yokken bir hiçtim. Bir insandım.
İnsanları her zaman merak etmiş olmam onlardan biri olmak istediğim anlamına gelmiyordu. Bu benim kanıma resmen hakaretti.
"Jev, dayanamıyorum." Başıma balyozla vuruyorlarmış gibi acı çekiyordum, kafatasım ezilmiş gibi hissediyordum. Tüm bedenim göçüklerle kaplı olmalıydı. Beynim kafatasımın içinde nabız gibi atıyordu. "Büyüyü kırman gerek, beni yanından ayırma. Bana hatırlat ve lanet olsun, bu yolla gitme! Asena senden nefret ediyor, eğer tanıdık gelmiyor olsan ve üzerinde büyü kullanıp onu bu hale sokmasan çoktan seni gebertene kadar yumruklamıştı."
"Ne yapacağımı bilmiyorum!" diye mırıldandı. Başını kabarık, lüle lüle saçlarıma gömmüştü. En kötüsü de buydu belki, onları hareket ettiremiyor oluşum. Kanım... Saf değildi.
Damarımda zehir akıyordu. İnsan kanı.
"Jev, bana hafızamı ver ki lanet olası bedenim canlansın!" diye kükredim acıyla. "Daha fazla dayanamıyorum."
"Ona nasıl davranmam gerektiğini söyle bana." Dedi telaşla.
"Bana nasıl davranıyorsan öyle davran, tuhaf tuhaf sessizliklere bürünüp kafama olmayan anılar sokma!"
Jev inledi. "Ama o insan... Bella, hafızanı geri nasıl getireceğim?"
Eğer kafam ezilmiş gibi hissetmeseydim ona kafa atardım. "Büyüyü sen saptın, hıyar herif!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FantastikO, ejderha ırkının prensesi. Halkı tarafından ihanete uğrayarak tüm değişen yaşamı ve kaybettiklerinin intikamını almaya yemin etmiş bir Element Savaşçısı. Korumasına olan düşkünlüğü ve asiliği başına bir çok kez bela olmuş bir üçkağıtçı. Doğduğu a...