İhanet.
Bella'nın hissettiği şey tam olarak buydu. Onun için en değerli ejderhalardan birisi en nefret ettiği kişiyle yakınlık kurunca hissettiği duygu bu olmuştu.
Dört Element Krallığı prensesinin yanında yürürken hem heyecanlı hem de düşünceliydim; onunla birlikte olmak, savaşlara katılmak ve arkadaşı olup, onunla sohbet etmek benim için inanılmaz bir şeydi. O kadar vahşi bir güzelliği vardı ki, hayran olmamak elde değildi. Ama şimdi tüm güzelliği duygusuzlukla birleşmiş, bakanın gözlerini acıtıyordu. Kristal gibi ışıltılı, gücüyle parlak olan, yıldızlı mavi gözlerindeki alaylı ve öfkeli bakışsa aklından geçenlerin pek de akıl sağlığına yararlı olmayacağı yönünde bir his uyandırıyordu.
Bir kez daha enerjisini içimde hissettim ve başım döndü. Bu kadar güçlü birinin yanında olmaya pek alışkın olmadığım gibi Şimşek Çağıran olmakta sıkıntılıydı. İçimdeki karmaşayı kontrol altına tutmak zorundaydım. Jev'in de enerjisi çok güçlüydü ama o su elementinden bir tür olan Buz ve Kristal Büyücüsü olduğundan üzerimde daha çok sakinleştirici bir etkisi olurdu. Jev'in yanında olmak rüyada olmak gibiydi.
Şu andaysa o rüyayı öyle bir parçalara ayırmak istiyordum ki, kabusa dönüşüversin. Besbelliydi ki prenses o salağı sevmiyordu, bakışlarından, hareketlerinden, ses tonundan; her şeyden son derece belliydi. Peki nasıl oluyordu da yıllarını prensesi bulmak için harcamış olan, ona prenses-koruma ilişkisinden çok daha farklı bir gözle bakan biri böyle davranışlar sergileyebiliyordu? Jev aptaldı. Hatta bu galaksideki en büyük aptaldı.
Prensese bakarken gözlerindeki düşünceli ifadenin birden değiştiğini fark ettim. O anda da durdu zaten. "Kat," dedi bana dönerek. "Ben Ruhlar Ormanı'na geri dönüyorum. Astarga'yla bir konuda konuşmam gerek."
Gözlerim irileşti, o güvenilmez ırkın yanına tek başına göndermeye gönlüm razı değildi. "Bende geliyorum." Diye atıldım hemen.
Başını sallayarak reddetti. "Olmaz. Tek gitmeliyim. Enerjim dengesizleşti, bana bu konuda Astarga yardımcı olabilir. Senin orada bulunman, enerjimden etkilenmen demek ki bu sıradan bir Element Savaşçısı üzerinde pek olumlu etkiler bırakmayabilir."
Buna hak verirdim işte. Enerjisi gerçekten gözlerimi karartıyordu. "Pekala." Dedim isteksizce. "Jev sorarsa ne diyeyim."
"Yumruk at."
"Anlaşıldı."
Prenses birden arkasını döndü; uzun, adını koyamadığım ve açıkçası bu tonun varlığından bile haberdar olmadığım kızıl haçları kıvrılıp duruyordu. Hızla zıpladığında gökyüzüne doğru yükseldi, ileriye doğru gitti ve Karanlık Orman'ın kalkanının içine girdiğinde gözden kayboldu.
Prensesin isteğiyle sıkılan yumruklarım ineceği yüze en sert darbeyi yapmak, en çok hasarı vermek için hazırdı. Sert adımlarla ilerleyerek, yol boyunca düşündüm. Gördüklerim bir türlü mantıklı gelemiyordu, Jev Bonnie'ye ilgi duymuyordu, biliyordum işte ama orada öyle hareketsiz kalıp, her şeyi kabullenmesi, öpücük manyağına dönmesi de tiksindiriciydi. Bonnie keşke krallıkta saygı duyulan biri olmasaydı da geceleyin odasına girip boğabilseydim.
Sonunda sevgilimin ve arkadaşlarımın yanına geldiğimde Jev'in burada olmadığını gördüm. "John," dedim yeşil gözlere dönerek. "Jev'i gördün mü?"
"Hayır." Dedi duygusuzca. John ve Jev'in ne kadar iyi anlaştığını bilirdim, acaba John ne düşünüyordu bu konuda? Prensesin tarafında olduğunun farkındaydım ancak ne düşündüğünü merak etmeden de duramıyordum.
Sage neredeyse ışık yayacak sarı saçlarını eliyle düzeltti. "Pekala, Jev'i bulup avlıyor muyuz?" dedi narin bedenine ters düşen bir vahşilikle. Ama bu ona çok yakışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FantasiaO, ejderha ırkının prensesi. Halkı tarafından ihanete uğrayarak tüm değişen yaşamı ve kaybettiklerinin intikamını almaya yemin etmiş bir Element Savaşçısı. Korumasına olan düşkünlüğü ve asiliği başına bir çok kez bela olmuş bir üçkağıtçı. Doğduğu a...