Kontrol bendeydi, Jev öğrenince şaşırmıştı. Kıkırdamıştım, surat ifadesine. Tek yapmam gereken, kötü düşünceleri aklımdan kovmaktı. Duygularım da açık kapı bulundurmamalıydım. Her zaman iplerimi sıkı sıkı tutmalıydım artık. Hayatım boyunca kaçtığım sorumluluklar şimdi peşime düşmüştü. Hem de boyutu çok daha fazlalaşmıştı. Annemin ve Babamın verdiği sorumluluklardan her zaman kaçmıştım, şimdiyse düştüğüm durum çok ironikti.
Ne yaptığımın bilincinde olmalıydım, her hareketimi önceden tahmin etmeli ve en önemlisi Ejderhalarla sürekli konuşmalıydım. Nasıl davrandıklarını izlemeliydim. En ufak bir kusurda, en ufak bir kendimi kaybetmemde Jev'den beni zindana atmasını isteyecektim. Tehlikeliydim. Kontrolü ele alana kadar zindanda durabilirdim.
Gözlerimi kırpıştırdım ve yemeğime odaklandım. Etimden bır ısırık daha aldım ve kemiği tabağa bıraktım. Jev'in gözleri üzerimdeydi hala. Kontrolü elde tutmak gerçekten zordu. Birde bunu benim başarmış olmam onu şaşırtmıştı, düşündükçe ben bile şaşırıyordum. Ben. Sorumluluk. Sahibi. Biri. Gibi. Davranıyordum.
Akıl almaz bir şey!
Enerjimi dengede tutabilmek için Mutlu, Ejderhaları sakin tutabilmek için iyimser, kendimle barışık olmam gerekiyordu. Resmen kendimden kopuyor, bambaşka birine dönüşüyordum.
Ellerim yağlanmıştı ve rahatsız ediyordu. Masanın ortasında ki peçeteliğe uzandım ve bir kaç peçete alıp elimdeki yağı sildim. Ellerimi yıkamam gerekiyordu, rahatsız oluyordum böyle. Peçeteyi masanın üzerinde bıraktım ve bana şaşkınlıkla bakan Korumama döndüm,
"Jev, yeter artık öyle baktığın. Yetmez mi yoksa? Kontrolü elimde tutuyorum, yani en azından şimdilik." dedim ve kolamı alıp kafama diktim. Bardağı masaya koydum. Ağzımda hala kolanın asidi varmış gibi hissediyordum, ekşimsi tadı ağzımdaydı ve ağzımda baloncukları patlıyor gibiydi.
Jev, "Yalnızca, yatağını toplamayı bile bilmeyen birinden böyle bir şeyi nasıl yapmış olabileceği aklımda takılı kaldı." kahkaha attım, tamam aslında biliyordum ama yatak o kadar büyüktü ki tek başımamı yapacaktım? Bir tarafını düzeltiyordum, diğer tarafı kısa geliyordu, çeke çeke bir hal olmuştum. Üstelik ben Prenses'tim. Benim hizmetkarlarım vardı, onların işini ne diye ben yapıyordum?
"Kes, sesini. Yapıyorum işte, bana destek çıksan ölür müsün?" göz kırptı,
"Ah, Prenses ben hep senin arkandayım. Sana hep destek çıktım ve çıkacağım da. Seni bırakmak gibi bir niyetim yok." Kaşlarımı çattım,
"Benim var, her işime burnunu sokmayan birine ihtiyacım var." Tamam Korumam olabilirdi ama bana birazda nefes aldırması gerekirdi, her şeyime karışıyordu. Yemek yiyip yemeyeceğime, kitap okuyup okumayacağıma, arkadaşlarıma bile. Gerçi hiç arkadaşım yoktu ama o ayarlamaya çalışıyordu ve bu çok daha sinir bozucuydu. Bana getirdiği arkadaşların hiç birinden hayır gelmezdi.
"Çok komiksin, Muhafızlar geliyor bu arada." dedi ve gözlerini benden ayırdı, bende arkama baktım. Muhafızlarım toplanmış geliyorlardı. Aslı, siyah büstiyer giyinmişti. Altına yine vaz geçilmezi olan derin yırtmaç ve yırtmaçtan görünen gümüş rengi ve beyaz taşlarla süslenmiş hançeriyle nefes kesiciydi. Buraya gülerek geliyorlardı, gözler bana kayınca yüzlerinde ki gülümseme donmuş ve ciddi bir surat ifadesiyle yanımıza gelmişlerdi. Aslı yanıma oturdu ve gözlerinin önüne düşen bir tutamı kulağının arkasına attı,
"Nasılsın, Pisue-i?" Muhafızlarıma sırayla baktım, hiç biri bana bakmıyordu, kafalarını eğmişlerdi masaya ya da belki onlarca yıldır yemek yedikleri bu salonda ilk kez bulunuyorlarmış gibi etrafı süzüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FantezieO, ejderha ırkının prensesi. Halkı tarafından ihanete uğrayarak tüm değişen yaşamı ve kaybettiklerinin intikamını almaya yemin etmiş bir Element Savaşçısı. Korumasına olan düşkünlüğü ve asiliği başına bir çok kez bela olmuş bir üçkağıtçı. Doğduğu a...