İlk aptallığım sınıfa yeni gelen çocuğa bakmaktı. Ne diye bakmıştım ki? Sınıfta önümde kanlar içinde geberse dönüp bakmayacağım kişiler varken neden yeni çocuğa şekerlemeye bakan çocuk gibi bakmıştım?
Lanet olası bir ormanda deli gibi koşuyordum. Tek bildiğim nerede olduğumu bilmediğimdi. Ah, aslında birine sormuştum motelden fırlarken ama yabancı bir ismi Türkçe söylemiş bana deli gibi bakmış ardından da ABD'ne hoş geldin demişti. Öteki yandan bunların hepsini yabancı dilde söylemiş olduğunu farkındaydım ama gayette iyi anlamıştım.
Hayatımda daha önce hiç bu kadar küçük düşürücü şekilde dalgaya alınmamıştım.
Kendime içsel attığım tokatlar artık yumruk etkisi oluşturmaya başlamıştı, nereye gittiğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu; kurtlar, ayılar tarafından yenebilirdim ama nedense Ash'den uzak durmak amacıyla ikisini de göze almaya kararlıydım.
Keşke peşimden gelmiyor olsaydı.
"Asena!" diye bağırdı arkamdan belki bininci kez. "Dur artık, nereye gidiyorsun, Prenses?"
"Sen ne haltlar çeviriyorsun bilmiyorum ama beni bu işin dışında tut, uzak dur benden!" diye haykırdım.
Kendimi bir hortumun ortasında kalmış gibi hissediyordum, etrafımda dönen bir sürü şey vardı, bende hortumun içinde durmuş esen rüzgarla dönen şeyleri izliyordum. Hepsi benim için dönüyor dahi olsa hortumun durmasını isterdim.
Salak, kaçamayacaksın işte. Gebertecek seni.
Buradan bir kurtulayım psikologa gitmeyen ne olsun ya.
"Asena, kaybolacaksın, nereye gitmeyi planlıyorsun?" diye bağırdı arkamdan.
"Senden uzak her yere! Beni rahat bırak." Gerçekten de ormanda yalnız kalmayı istiyor muydum? Bilmiyordum, cazip geldiği kesindi. Tek bildiğim bu adamdan uzak durmam gerektiğiydi. Yanında olmayı istiyor, güvende hissediyor ve onu tanıyormuşum gibi geliyordu ama yine de mantığım kaçıp gitmem gerektiğini bağırıyordu.
Yakalayacak ve öldürecek.
Hayır, bana zarar vermez o.
Onu da nereden çıkardın, öyle bir kaide mi var?
Aynanın karşısına geçip kendime yumruk atacağım, sus artık.
"Asena!"
"Git başımdan!"
Ağaçların arasında hızla koşmaya devam ettim, ondan hızlı olduğumu biliyor adeta bu gerçeği soluyordum ama nedense gerçek hızım da içimde uyuyan canavara aitti ve o kullanmamı istemiyordu. Beni yakalamasını içten içe istediğimi fark ettiğimde kendime lanet edip yanaklarımın kızardığını hissettim.
Fesatlaşıyor muydum acaba?
Çok güzel, çok güzel. Bir tek fahişe olmadığın kalmıştı.
Hiçbir şey yaptığım yok!
Düşüncelerin fahişe.
Evet, öylesin.
"Asena," dedi sonunda net sesiyle. O kadar koşturmuştum onu ama hiçte nefes nefese kalmış gibi durmuyordu. "Seni birileriyle tanıştırmam gerek."
"Ben benden uzak dur diyorum sen arkadaşlarından bahsediyorsun. Çattık ya!"
Zerre yorulmadığımı fark ettiğimde epey şaşırmış olmamın yanı sıra hızımı arttırdım, devrilmiş bir ağacın üzerine elimi koyup çevik bir hareketli üzerinden atladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FantasíaO, ejderha ırkının prensesi. Halkı tarafından ihanete uğrayarak tüm değişen yaşamı ve kaybettiklerinin intikamını almaya yemin etmiş bir Element Savaşçısı. Korumasına olan düşkünlüğü ve asiliği başına bir çok kez bela olmuş bir üçkağıtçı. Doğduğu a...