Esen ılık rüzgar lülelerimin arasından geçerken ben balkondan sarkmış, ne kadar yüksekte olursam olayım çok net şekilde görebildiğim zeminde kardeşime bakındım. Ruh kardeşim savaştan önce hep balkonumun altında olurdu, orada odam çok daha yüksekte olmasına rağmen hiç korkmadan atlardım ve böylece birlikte kaçardık. Yükseklik korkum hiç olmamıştı.
Jev sessizliğini koruyor, ruh kardeşimin nerede olduğunu söylemiyordu. Ya da en azından henüz konuşmaya başlamamıştı.
Ruh kardeşim, Karanlık Muhafız'dı. Karanlık Muhafızlar, Element Savaşçıları'ndan bile ender görülürdü. Herhangi birinin ruh kardeşi olabilirdi ve ruh kardeşler çok güçlü oldukları gibi, kardeşini de çok güçlü yapardı. Karanlık Muhafız her şekilde karşımıza çıkabilirdi. Aynı anneden gözlerimizi hayata açmazdık ama aynı anda doğardık ve Karanlık Muhafız kardeşini bulana kadar da etrafa dehşet saçardı. Sadece kardeşini dinler, onu korur ve oldukça güçlü olurdu. Ben zaten çok güçlüydüm, Dean de bu nedenle diğer Karanlık Muhafızlardan daha üstün bir güce sahipti.
Sıkmış olduğum çenemle, arkamı dönerek Jev'e kan kusturan gözlerle baktım. "Sana söylüyorum, cevap ver artık!" diye bağırdım.
Jev bana sakin olmamı söyleyen bir bakış fırlattı. "Dean iyi."dedi, konuştuğunda sesindeki kararsızlık kendini hissettiriyordu. Korumamı neyin böyle şüpheye düşürdüğünü merak ettim.
"Ama nerede iyi?" dedim Jev'in aksine, oldukça hırçın ve ezici şekilde. Söz konusu Dean olduğunda iyice sapıtıyordum, ruh kardeşimle aramdaki bağ çok güçlüydü ve ben onu hafızamı kazanır kazanmaz hatırlamadığım için zaten büyük bir utanç duyuyordum.
"Prenses..." dedi korumam, elini saçlarına geçirdi ve arkaya taradı. Elini çektiği gibi saçları yine eski halini aldı. "O konuda söylemek isterim ki, yaptığım hiçbir şeyden gurur duymuyorum."
"Anlat!" Dedim bağırarak. "Bu kadar oyalanma yeter, anlat! Yoksa seni öldüreceğim!"
Jev'in geniş omuzları hafifçe çöktü. Gözleri muhtemelen düşündüklerinden dolayı acıyla parlarken, bu kadar iri bir adamın böyle acı çekerken görmek içimi burktu. Jev'i acı çekerken görmek istemiyordum. Bir yanda ruhumdan bir parça, Dean vardı öteki yanda uğruna ölebileceğim korumam, Jev vardı.
"Onu da krallıktan kaçırmayı başardım. Savaştan sağ salim çıkarıp, benimle birlikte Toprak Elementi Krallığı'na getirdim. Ama bir sorun oldu... Sorun çıkardı daha doğrusu." Dedi korumam, gözlerime anlamamı ister gibi bakarak. "Seni aradı, her yere zarar verdi. Zaten savaşta hasar almış, yıkılmış yerlere birde Dean saldırdı. Halkı korkuttu, halka zarar verdi." Sesini isyan edercesine yükseltti: "Beni anlamak zorundasın! Onu durdurmak zorundaydım! Zıvanadan çıkmıştı, kontrol edilemiyordu! Sürekli seni arayıp durdu."
"Ne yaptın ona?" dedim buz gibi sesle.
Korumam, "Onu hapsetmek zorunda kaldım." Dedi sonunda kaçışı olmadığının farkına olarak, pes edercesine. "Kaçamayacağına emin olarak, büyüyle kuvvetlendirilmiş bir ahıra onu kilitli tutmak zorunda kaldım."
Dean'in hissettiği korku ve çaresizliği bir saniyeliğine, sadece bir saniyeliğine ben de hissettim ve kanım dondu. Eli kolu bağlı şekilde, onca yıl... Alev alev yanan bedenimin etrafındaki havanında ısındığını, elementlerimin içimde güçlendiğini ve etrafa zarar verme isteğimin hızla kendini gösterişini hissederek korumama soğukça baktım.
"Kaç yıl oldu?"
"İki asır."
O uğursuz günden beri kardeşimin büyülü bir yere hapsolduğu anlamına geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prenses
FantasiaO, ejderha ırkının prensesi. Halkı tarafından ihanete uğrayarak tüm değişen yaşamı ve kaybettiklerinin intikamını almaya yemin etmiş bir Element Savaşçısı. Korumasına olan düşkünlüğü ve asiliği başına bir çok kez bela olmuş bir üçkağıtçı. Doğduğu a...