Bölüm 27: En Değerlilerden

21.8K 991 128
                                    

 "Evet, çıkarcı, üçkağıtçı ve korkuncuz ama öldükten sonra zevk alacak pek bir şey yok; bizde yaşayanlarla uğraşmayı seçtik. Çünkü yaşayanların korkmaya ihtiyacı var. Onların hizaya sokulması gerek. Yoksa korkunun olmadığı bir gezegende huzurun değeri de bilinmez."

Düşman edinmekte üstüme olmamıştı hiç bir zaman. Uğraştığım, şakalarıma kurban giden ve dayaklarımın odak noktası olanda çoğu zaman Bonnie olmuştu. Ama beni en çokta o sinir ederdi. Altı yaşımdan dokuz yaşıma kadar davranışlarıma takmıştı. 'Sen kendine bak, erkek misin kız mısın? Böyle davranarak babanın ordusuna giremezsin.' laflarını söylemekten sıkılmazdı. Gerçi onu hep söylerdi ya neyse. Dokuz yaşımdan on üç yaşıma kadar dövüş yeteneğimi küçümsemeye çalışmıştı. Kılıçlarımı saklamış, oklarımı çalmıştı. 'Daha silahlarına bile sahip çıkamıyor, nasıl savaşçı olmayı planlıyor?!' diye duyururdu herkese. On üç yaşımdan on altı yaşıma kadar da 'Erkek Savar' lakabını takmıştı. Ki bu son derece yalandı çünkü güzeldim; ejderha ırkı güzel olurdu, küçümsenmemesi gereken bir cazibemiz vardı ve ben en büyük krallığın soylusu olduğumdan benim cazibem çok daha yoğundu. Ben bunu hoş bulmuyor, hatta itici görüyordum ama herkes benim gibi düşünmüyordu tabii. Bonnie Aslında hiç kimseyle geçinemediğimi biliyordu ama onun odak noktası 'Erkekler' olduğu için o lakabı daha uygun bulmuştu. Neyse ki bu işkence bitmişti on altı yaşımdayken savaş olmuş ve oda orada ölmüştür falan diye düşünmüştüm ama hayır ölmemişti.

Bende az değildim. Altı yaşımdayken oturduğu sırayı büyü torbasıyla bir hayvana dönüştürmüştüm. Aynı hafta bacağını kırmıştım. Dokuz yaşımdayken saçlarını kısacık kesmiştim. On bir yaşımdayken soyunma odasından giysilerini çalmıştım. Kıçını zar zor kapatan bir havluyla gezmek zorunda kalmıştı ortalıkta. Aslında içimden bir ses bu olayın onun hoşuna gittiğini söylemişti. On dört yaşımda sütyenin çalmış, şehirdeki lambaya asmıştım, südyen kırmızı olduğu için kırmızı ışık yayıyordu lamba. On beş yaşımdayken onu, ellerini bağlayıp, ağzına bant yapıştırıp, ayağından zincirle okulun önündeki direğe asmış, baş aşağı sarkıtmıştım. On altı yaşımdayken girdiği havuzun suyuna büyü yapmış bedeninin her yerini -saçı, tırnağı, kaşı, dudağı dahil- eflatun rengine boyamıştım. Salak, ağzını açtığı için dişleri de eflatun olmuştu. 2 hafta öyle gezmek zorunda kalmıştı. Arada yaptığım şakaları söylemiyorum bile. Zaten neredeyse her gün kavga ederdik. Onu dövmeden geçirmediğim bir hafta olmamıştı.

İyi yanından bakarsak kendime enerjimi harcayacak bir oyuncak bulmuştum. Kum torbası gibi her gün Bonnie'yi kullanacaktım. Bonnie'den nefret etmemi sağlayan bir diğer şeyse tamamen iğrenç olmasıydı. Bu kızda hiç mi mide yoktu? Bonnie sıradan bir ejderha değildi. O da asil sayılırdı. Ama Kraliyet ailesinden de değildi. Babası, krallığın mimarıydı. Sarayımızda ki birçok heykeli ve şehirdeki birçok evi o dikmişti. Bonnie zerre babasına çekmemişti. Babasına saygı duyuyorken Bonnie'yi görünce aklımda oluşan görüntüler kusmakla sınırlıydı. Ergenliğe girip, hormonlarının onu ele geçirdiğini söyleyerek midemi rahatlata bilirdim ama altı yaşındayken bile aynıydı. On beş yaşından beri de Jev'i ayartmaya çalışırdı. İçimden bir ses bunu benim inadıma yaptığını söylüyordu.

Gözlerimi öfkeyle kıstım. "Karşında durduğuma göre ölmemişim demek ki Bonnie. Salak olduğunu biliyordum ama kör olduğunu bilmiyordum." diye tersledim.

Jev, "Sakin!" diye homurdandı kulağıma. Jev'in asla Bonnie'ye yüz verdiğini görmemiştim ancak yine de sinirlerim geriliyordu. Onu kıskanmıyordum, ben kimseyi hiçbir zaman kıskanmamıştım; istediği her kızla olabilirdi. Ama Bonnie hariç.

Beni bir daha süzdü. Üzerinde göbeğinin üstünde bağlamış olduğu beyaz gömleği altındaysa yine kıçının hemen altından biten beyaz eteği vardı. Benden daha kısaydı, omuzlarıma geliyordu. Ayağında sandaletler vardı.

PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin