Yakından incelerken figür döndü, durdum. Uzun ve muhteşem biriydi. Ve muhteşemle gerçekten muhteşemi kastediyorum. Çikolata kahve kıvırcık saçları vardı. Zümrüt yeşili gözleri. Uzun bacaklar, fit vücut ve-
"Sarah, hayatım, içeri gel orada donacaksın." Annem seslendi. Kapının önünde duruyordu. Çocuk bana baktı ve yüzünde hiçbir duygu yoktu. Tuhaftı. Yanınızdaki eve yeni birileri taşındığında onlara 'hoşgeldiniz' dersin sanırdım, onlara bir ağaç ya da başka bir şeymiş gibi bakmayı değil. Annem bir daha seslendi, beni düşüncelerimden ayırdı. "Geliyorum." Ve içeri gittim. İçeri girdiğimde, etrafa baktım. Sıcacık. Açıklamak için en iyi kelime buydu. Şimdi kutuları açmaya...
*3 saat sonra*
Kıyafetlerimi açtıktan ve, pantolonları, tişörtleri, bluzları, elbiseleri ve diğerlerini farklı çekmecelere yerleştirdikten sonra, bitkin düşmüştüm. Hızlı bir duş aldım, yatağa zıpladım. Kendimi sıcak yorgana sardım.
Gözlerimi kapatırken penceremin yanında bir hareket hissettim. Garip. Bunu önemsemedim. İkinci kez, duyduğum şey tıslama ve sızlanma gibi bir sesti. Bekle ne? Gerçekten yorgun olmalıyım ki kafamdan sesler uyduruyorum. Sonra, aniden kulak delici bir çığlık duydum. Çok yüksekti, şüphesiz kadındı. Ne halt oluyor? Ürkmüştüm. Pencereme gittim, yatağımın sıcaklığını bıraktım. Pencereyi açtım ve etrafa göz attım. Hiçbir şey. Kafamı sola çevirdim. Hiçbir şey. Karanlıktı. Zar zor görüyordum. Çığlık kesildi. Tamam cidden, bu da neydi böyle? Bu beni çok korkuttu. Umarım önemli bir şey değildir. Aksi belirtilmedikçe, çığlık olmasına rağmen. Pencereyi ve perdeyi kapattığıma emin olduktan sonra, sürünerek yatağıma geri döndüm. Bu bir şeydi. Kendimi uyumaya zorladım, az önce duyduğum şeyi kafamdan attım. Bu hiçbir şeydi. Bu hiçbir şeydi. Kendi kendime söyleyip durdum...
*ertesi sabah*
11.30. Gözlerimi açmak için kırpıştırdım, biraz üşümüştüm. Yastığıma biraz daha sokuldum, bacaklarımı yukarıya doğru çektim. Of! Tembelce yataktan kalktım ve banyoya gittim. Dişlerimi fırçaladım. Dağınık bir topuz yaptım ve aşağıya indim. Waffleların lezzetli kokusu burnuma geldi. "mmm" gözlerimi kapatıp mırıldandım, kokuyu içime çektim. Gözlerimi açtım ve masada oturan annemi gördüm, kendi waffleını yiyordu. "Hadi! Yumul." Güldü. Ben de karşılık verdim.
"Günaydın, annecim," Ona böyle seslenmeyi seviyorum, çocuk gibi hissediyorum.
"Günaydın hayatım. İş görüşmesi ve başlangıç için iki saate çıkıyorum. Bir hemşire olarak, bilgimi ölçmek zorundalar. Becerikli bir hemşire olduğumu bilmiyorlar," kıkırdadığında ben de karşılık verdim. Annem 3 yıldır hemşirelik yapıyordu.
"Sen gidince ben ne yapacağım?" diye sordum, waffle-ımı yemeye başladım. Leziz. Liseden kısa bir süre önce mezun oldum ve temel olarak yapacak hiçbir şeyim yok.
"Dışarı çık, sosyalleş, arkadaş edin. Bir sürü şey!" diye teşvik etti. Pekaaala? Üniversiteden söz etmedi. Bu garip.. iyi yönde... Neyse.
*2 saat sonra*
Annem dışarı çıktı ve arkasından kapıyı kapattı. "Dışarı çık, sosyalleş, arkadaş edin." Annemin sözleri zihnimde oynadı. Haklıydı. Burada tek başımayım. Biraz arkadaşa ihtiyacım var. Üstümü değiştirmek için yukarı çıktım. Bugün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç. Bu çevreden arkadaş edineceğim. Üstünde büyük siyah harflerle "BLAH" yazan beyaz kazağımı üzerinde olan mini kot şortumla birlikte giydim. Altında siyah tozluklarım vardı. Ve siyah wedgesneaker*larım onu takip etti. Saçlarım mükemmel bukleler şeklinde sırtımdan sarkıyordu. Sonra eyelinerımı uyguladım ve ardından dumanlı bir gölge yaptım. Gözlerimin biraz daha aydınlık görünmesini sağladım, sade bir parlatıcı ve bitmiştim! Aynaya baktım, kendimi taradım. 'İyi iş, Sarah.' Diye kendi kendime düşündüm, gülümsedim. Gitmek için hazırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Vampire Next Door (Türkçe Çeviri)
FanfictionSarah Johnson, annesinin terfisi yüzünden , annesiyle birlikte Londra'ya taşınmış 17 yaşında bir kızdır. Sarah, komşu evdeki tuhaf-ateşli çocuk dışında o civarda yaşayan hemen hemen herkesi tanır. Çocuk, gizemli oluşuyla bilinir. Ve yakınlaştıkları...