VII

216 22 2
                                    

"Bundan her zaman kurtulabilirsin biliyorsun.." Göz kırptım. Umarım bunda bana katılır. Buradan gerçekten çıkmayı istiyorum..

{ Sarah'ın Bakış Açısı }

Kelimeleriyle gözlerim genişledi. Kurtulmak? Cidden mi? Aslına bakarsak kulağa fena gelmedi. Buradan çıkmayı istedim çünkü tüm bunlara daha fazla katlanamam. Ağlamalar, hıçkırma, her yerde rahipler, ve tam önündeki tabut. Bu sadece beni hasta ediyor. Harry'e baktım, hala benden bir yanıt bekleyen kişiye.

"İyi fikir", yavaşça cevapladım. İnsanlar hala yerlerini alıyordu ve kilise neredeyse dolmuştu. Harry ayağa kalktı ve onu takip etmem için işaret etti. Siyah el çantamı aldım ve yolumu Harry'nin gittiği yere çevirdim. Gitmeden önce Mia' ya bir bakış attım. Şişmiş kırmızı gözlerini kapamış dua ediyordu. 'Zavallıcık' diye kendi kendime düşündüm. "Geliyor musun?" Arkamda Harry'nin boğuk sesini işittim. Kafa salladım ve ona küçük bir gülümseme gönderdim. İkimiz de ana girişin dışına doğru yürüdük, kasvetli havayı ardımızda bıraktık. Harry'e baktım, hafifçe kaşlarını çatmıştı. Pembe dudaklarında ağır bir iç çekiş döküldü. "İyi misin?" düşünmeden sordum. Derin düşüncelere dalmış gibiydi, bir süreliğine bana baktı ve duraksadı, "Ben-.. Evet. İyiyim." Uzağa baktı. Her ikimiz de öylesine yürüyorduk, ve bu gittikçe tuhaflaşmaya başlamıştı. "Ee nereye gidiyoruz?" diye sordum, konuyu değiştirdim. İyi olmadığı apaçık ortadaydı, ama hiç kuşkusuz ki bunun hakkında konuşmak istemiyordu. Harry'i sıkıştırmak istemiyorum, sadece meraklandım. "Yürüyüşe?" diye önerdi. "Olur."

"Annen nerede? O neden gelmedi?" diye sordu, şimdi normalleşmişti, sanırım. Artık kaşlarını çatmıyordu. "Çalışıyor. O doktor asistanı ve doktor nereye annem oraya. İstediği zaman işten çıkamıyor." diye açıkladım. Kafa salladı. "Peki ya baban?" diye sordu. İsmini duyunca her nedense içimde bir şeyler savruldu. 'Baba' kelimesini duyduğumda düşündüğüm tek şey acımasızdı. "Bizi terk etti.. 14 yaşındayken.." Ağzımdan çıkan sadece bu kelimelerdi. Bir kısmım hep 'o bir kadın avcısı! alkolik! zalim biri!' demeyi istiyordu. "Üzgünüm." Özür diledi. "Üzülme." İçten içe canım yansa da gülümsedim.

İki buçuk saatliğine yürüdük ve konuştuk, ve yemeği yolda hızlıca yedik, ki bana 30 saniyeymiş gibi geldi. Cenazenin şimdiye bitmiş olması gerektiğini biliyorduk, ama umursamadık. O bana eşlik etmekten hoşnuttu ve ben de öyle. Aslında uyuşuyorduk. Harry komik bir tip değildi, o daha çok, ım, doğru kelime ne, belki kasvetli? Ya da.. bilmiyorum. Herkese göstermediği bir yanı vardı. Sanki gizleniyordu, veya bir maske takıyordu;  gerçek kimliğini göstermiyordu. Bunu tavırlarından anlayabilirsiniz. Bu çözmek istediğim bir yapboz.

Harry aniden durup kafasını hızla sola çevirene dek hala yürüyorduk. Aslına bakarsak kafasını oldukça hızlı bir şekilde çevirdi. Bu ürkütücüydü. Neye baktığını görmek için ben de kafamı sola çevirdim, ve gördüğüm üstsüz bir çocukla kızdı, bizim yaşımızdalardı. Harry keskince bakmaya devam etti, gözleri o ikisiyle kontağını hiç kesmiyordu. Bakışları tamamen odaklanmıştı. Yanındaki kızla beraber çimli alanda oturan çocuk, onlara çift diyebilirim, ama temas etmiyorlar, ya da konuşmuyorlar, öylece orada oturuyorlar, arkalarında turuncu güneş batıyor. Harry'nin yüzü önceden de biraz solgundu, ama şimdi bence o neredeyse beyaz! Ben onu hafifçe dürtükleyene kadar Harry bakmaya devam etti, odağını kesti ve bana baktı. "Her şey yolunda mı?" Sessizce sordum, belki de o ikisi tarafından görülmek istemedi, bu yüzden sessiz kaldım. İşleri berbat etmek istemedim.

"Evet." Gülümsedi, doğal haline döndü, tekrar. Yemin ederim ki önümde oturan şu görkemli çocukla alakalı yanlış giden bir şeyler vardı. Harry bana bakarken üzerimde yükseldi, gözleri güneşten gelen ufak ışığa rağmen güzelce ışıldıyordu, zümrüt yeşili gözleri. Hala vücuduna mükemmel bir şekilde oturan smokininin içindeydi. Ve ben de hala siyah elbisem ve önü açık olan montumu giyiyordum, uzun yürüyüşümüz yüzünden topuklularım elimdeydi.

"Hadi geri dönelim, geç oluyor." Konuştu. Yürümeye devam ederken kafa salladım. Arkayı gözetlemeye devam ediyordu, o ikisinin hala oturduğu yeri. Gerçekten meraklanmıştım, kim onlar? Ve Harry'nin ruh hali onları gördüğünde neden değişti? "Kim onlar?" diye sordum. Biliyorum, beni ilgilendirmez ama merak beni ele geçirmişti. "Ha? Ah..şey, onlar, öylesine rastladığım insanlar." Dedi, "Onlar sadece..buralarda olmak tehlikeli." Ah, pekala. Onlara bakmak için yüzümü çevirdim, sonra çenemde kafamı çeviren soğuk bir el hissettim. "Onlara bakma." Emretti. "Ah, üzgünüm." diye fısıldadım, zar zor işitilebilir bir şekilde. Dokunuşunun içimi ısıtmasına rağmen eli buz gibiydi ve hava elinin sıcaklığını bu şekilde yapacak kadar soğuk değildi! "Yüce İsa, elin neden bu kadar soğuk?" diye sordum. Kıkırdadı ve elini çekti, "Bilmiyorum, belki de yazın ortasında olduğumuzdandır." Alay ederek yanıtladı. Gözlerimi devirdim, ikimiz de kışın ortasında olduğumuzu biliyorduk ama o alaya almak zorundaydı..

"Hayır gerçekten! Bak.." Ona elimi uzattım, "Elinin sıcaklığı böyle olmalı." Elimi tuttu ve sıcaklığına baktı, lanet, eli soğuk. Ama ne yalan söyleyeyim, elimi tuttuğunda, midemde kelebekler değil, bir hayvanat bahçesi vardı. İçimde bir kıvılcım hissettim, neden böyle hissediyorum? Ona baktım, gözleri hala ışıl ışıldı. Elimi yavaşça bıraktı, yüzünde hala bir gülümseme vardı. "Anlıyorum.."

Mahallemize varana dek yürümeye devam ettik. Hava şimdiden kararmıştı, 6.30 olmasına karşın. Ama bu kıştı, değil mi? Bilirsiniz, güneş oldukça erken batıyor. Tanrım, bütün bu yürüyüşten sonra çok yoruldum, inkar etmeyeceğim, Harry ile harika zaman geçirdim. O ilginç birisi, gerçekten ilginç. Evimin yanında durduk. "Bugün için teşekkür ederim Harry. Eğer cenazede daha fazla kalsaydım kafayı yiyecektim." Kıkırdadım.

"Önemli değil." Sırıttı, gamzeleri göründü. "Pekala gitmeliyim. Mia ile yüzleşmede bol şans." Göz kırptı ve zıt yöne doğru yürüdü, evine gitmedi. Nereye gittiğini merak ettim.
*****

The Vampire Next Door (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin