4.BÖLÜM "İLK GÖREV"

169 10 1
                                    


  Liderle konuşmamızın ardından iki gün geçmişti. Ve bu iki günde uyuyarak geçmişti. Birkaç kez gözlerimi açtığımda laboratuardaydım. Rüya da olabilir. Emin değilim. "Rüya nereye gidiyoruz?". Gülümseyerek bana döndü. "Kum saatine adını yazmalıyız. Ordudaki herkes bunu yapar."

Rüya'nın gözleri parlak ve büyüktü. Koyu kahve tonlarındaydı. Kirpikleriyse oldukça uzundu. Omzunun iki yanından salınmış kızıl kıvırcık saçları vardı. Küçük biçimli bir burnu ve renkli dudakları beyaz teniyle çok yakışıyordu. Sevimli bir görünüme sahipti. Hareketli, sıcak, çocuksu.

—Artun seninle çok vakit geçireceğiz. Askeri eğitimin yanında psikolojik destek de almalısın. Ve sana bu konuda ben yardımcı olacağım. ,dedi neşeli sesle. Buraya geleli sadece iki üç gün olmuştu ama Rüya cana yakındı. Onunla arkadaş gibiydik. Normalde psikologlar bana hep itici gelmiştir. Ama Rüya farklıydı. O beni hastalıklı biri olarak görmüyordu. Zorlu bir hayata başlayacaktım. Abim için. Abimi düşününce midem kasıldı. İçimdeki çaresizlik tekrar baş göstermişti. Birkaç saniye içinde ölmüştü. O birkaç saniye hayatımın dönüm noktası olmuştu. Ve eğer ben o an öylece kilitlenmeseydim şuan her şey daha farklı olabilirdi. Abim yaşıyor olabilirdi. Beraber olabilirdik.

Bunları düşünmek bir işe yaramazdı. Onu geri getirmezdi. Artık bizim için yapabileceğim tek şey altı yıl süren eğitim ardından şu kum saatini çalıştırabilmek için çabalamaktı. Zorlu bir hayata başlayacaktım. Ve Rüya'da bana destek olmaya çalışıyordu. "Artun ben uyumuyorum. Bir çeşit hastalık gibi düşün. O yüzden istediğin zaman gelebilirsin. Sohbet ederiz. Sana da iyi geleceğini düşünüyorum. Ne dersin?",istekli görünüyordu. "Olur, gelirim"

—Harika,dedi ellerini çırparak. Bu merkez sandığımdan daha büyüktü. Bayadır yürüyorduk. Ve mahzene benzeyen bir kata indiğimizde karşımdaki tuhaf kapı geldiğimizi gösteriyordu. Kurumuş çamur gibi bir görünümü vardı. Kapının üstünde kapıya gömülmüş dört kilit vardı. İki aşağıda iki yukarıda. Rüya kilitlerin köşelerini oluşturduğu dikdörtgenin ortasına tek parmağıyla dokundu. Kapının üstünde dijital yeşil rakamlar belirdi. Rüya üç rakama dokundu; 516. Kapı zeminden yukarı doğru açılmaya başladı. "Hadi",dedi Rüya. Bu işi gerçekten seviyordu. Kapının ardında içi oyulmuş, geniş ve uzun bir silindir vardı. Silindirin duvarlarına yukarı tırmanmamız için merdivenler yerleştirilmişti. Rüya duvardaki merdivenlerden birine tutundu ve tırmanmaya başladı. Tabi bende peşinden. Tırmanırken gözüm bir ara aşağıya kaydı. Merdivenin aşağıya uzanan ucunu merak ediyordum:

—Rüya aşağıda ne var?

—Bunu sana söyleyemem. En azından şimdilik. Kafana takılan her şeyi bana sorabilirsin. Ama hepsini cevaplayacağıma söz vermiyorum. Ve bir tavsiye; sadece bana sor.

Bir süre daha tırmandıktan sonra Rüya duvarın üstüne çıkıp beni yukarı çekti.

—İşte KUM SAATİNİN ÇOCUKLARI!, dedi Rüya yan yana dizilmiş binlerce kum saatini göstererek. Manzara büyüleyiciydi. Çok da büyük olmayan kum saatleri özgürlüklerini ilan etmiş, birbirinden bağımsız hareket ediyorlardı. Binlerce vardı. Her bir kum tanesinde bir anı gizliydi. Ve her aşağı düştüklerinde zamanın nefesini hissettiriyorlardı. "Artun şu hareket etmeyen kum saati senin. Üstüne ismini yazmalısın.",dedi Rüya rüzgarda savrulan kızıl saçlarının yüzüne gelmesini engellemeye çalışarak. Eliyle gösterdiği yere baktım. "Ordudaki ilk görevin. Eğer başaramazsan orduya kabul edilmezsin. Ama ben yapabileceğinden eminim. Olabildiğince hızlı davran. Sana güveniyorum." ,dedi ve sırtıma vurdu. Çocuksu görünüyor olabilirdi ama eli ağırdı ve güçlü kolları vardı.

Kum saatimin olduğu yere odaklandım. Yapabilirdim. Dönüşünü yeni tamamlayan kum saatinin üstüne çıktım. Önümdeki kum saati dönmek üzereydi. Ama geri dönemezdim. Tek bir şansım vardı. Acele edersem dönmeden yakalayabilirdim. Önümdeki kum saatinin üstüne çıktım. Kum saati dönmeden diğerinin üstüne çıkmalıydım. Çaprazımdakine karar kılmıştım. Bir hareketlilik hissettiğimde hızla çaprazımdakinin üstüne atladım. Sıradaki kum saatine karar vermeliydim. Sağ çaprazımdaki uygundu. Ama yolu uzatıyordum. Eğer soldan gidersem de çok hızlı hareket etmem gerekiyordu. Rüya'nın söylediklerini hatırladım "Olabildiğince hızlı ol." Solu tercih ettim. Ama yeterince hızlı davranmadığım için tam dönerken kum saatini yakalayabilmiştim. Sıkı tutundum. Kum saati dönüşünü tamamlayana kadar düşmemeliydim. Sonra tekrar yukarı tırmanabilirdim. Kum saati dönerken yerle arasında ufak bir boşluk oluşmuştu. Terlemiştim ve ellerim kayıyordu. Aşağı düşmemek için tutunacak bir yer aradım. Ama kum saati pürüzsüzdü. Ve kollarımla kavrayamayacağım kadar geniş. Aşağı doğru kaymaya başladım. Kum saati dönüşünü tamamlamak üzereydi. Biraz daha kayınca son anda kum saatinin tabanlarıyla birleştirilen parçaya tutundum. Kum saatinin dönüşünü tamamlamasını bekledim. Sabit kalınca kollarımla bedenimi yukarı çekmeye çalıştım. Aşağı doğru boşta sallanan bacaklarımı kendime çektim ve yeniden yukarı tırmandım. Rüya beni aşağı kayarken görmüş olmalıydı. Bu korkuya kapılan ve beni görünce rahatlayan bakışların başka bir açıklaması yoktu. Ellerini yumruk yapmış çığlık atmamak için ağzına koymuştu. Ona her şeyin yolunda olduğunu anlatmak için el salladım. O da gülümseyerek karşılık verdi. Yeniden kum saatlerine döndüğümde kum saatimin yanımda olduğunu gördüm. Ona dokundum ve ilk adımımı attım. Bir anda kum saatinin üstünde ismim belirdi. Ve altında da şu yazılar;

"Yetimhanede büyüdü. Tek varlığı abisiydi. Aras Tümer tarafından öldürülmeden önce."

Kum Saatinin ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin