8.BÖLÜM "BOKS"

159 11 15
                                    



   Bu kez spor salonuna benzeyen başka bir eğitim alanındaydık. Duvarlar turuncu sert süngerlerle kaplanmıştı. Geniş alan eski tarz ışıklandırmalarla aydınlatılmıştı. Her vücut geliştirme aletinden en az sekiz tane vardı. Komutan burada ısınmamızı söyleyip bizi yalnız bırakmıştı.

Kum torbasını seçmiştim. Eskiden de olduğu gibi.

   Büyüdüğüm yetimhane belalı çocuklarla doluydu. Abim de bunlardan biriydi. Hatta başı çekiyor bile diyebilirim. Ceza konusunda oldukça yetenekli sarhoş bir müdürümüz vardı. Disiplinden uzak bu yurttaki herkes geceleri ara sokaklarda düzenlenen yasadışı boks karşılaşmalarını izlemeye giderdi. Bu karşılaşmalar zamanla bahis oyunlarına dönüşmüştü. Bazen ringe yetimhaneden çocuklar da çıkardı. Geneli ölümle sonuçlanan bu karşılaşmalar ara sokaklardaki gecenin, kırmızı mavi ışıklarla aydınlatılmasıyla son bulurdu. Ertesi sabahsa bir gece nezarethanede tutulup serbest bırakılanlar, sokaklarda sarhoş olup sızanlar yurda geri dönerlerdi. Eğer içeri girerlerken müdüre yakalanırlarsa ceza alıyorlardı. Tabi dönemeyenlerde vardı. Ringde ölenlerin yeri boş kalmıyor, her an kargaşanın yaşandığı şehirde çocuklar boş yatakları çabuk dolduruyordu. Müdürümüz de geri dönmeyenlerin üstünde durmuyordu.

   Abim yüzünden defalarca o sokaklarda kavga etmiştik. Defalarca ceza almıştım. Müdürümüz her ne kadar inanmamış olsa da tüm suçu üstlenip abimi kurtarmama göz yumuyordu. Bu da benim işime geliyordu. Abimin ceza almasını istemiyordum.

   Kavgaların sonunda o birkaç yumrukla sıyrılırken bende durum daha kanlıydı. Karşı taraf hep ikimizden sayıca daha fazla oluyordu. Abim de içkilerin ya da uyuşturucunun verdiği cesaretle laf atmalardan oluşan tartışmaları kavgaya dönüştürüyor ve çekilen bıçakların kokusunu alınca tüyüyordu. Kaçamadığı zamanlarda, işin ciddiyetini birkaç yumrukla kavradığında, onu koruyordum ve bu daha çok darbe almama neden oluyordu.

   Müdürümüzün katı kuralları vardı. Bir hafta yurda gelmeyenleri bir daha yurda almıyordu. Resmi olarak reşit sayılanlarda yurtta kalamıyordu. Bu abim için pek de sorun olmuyordu. On sekiz yaşına henüz basmamışken bir barda çalışmaya başlamıştı. Bazı geceler barda kavga çıkardı ve her zaman kavgalardan kaçan abim soluğu yurtta alırdı. Boş yatak olmadığından benim yatağımda uyurdu.

Bunları düşününce yumruklarım yavaşlamıştı.

"Dalgın görünüyorsun, dostum."

   Bu ses, hiç yabancı değildi. Omzumda bir el hissettiğimde arkamı döndüm. Uygar sırıtarak bana bakıyordu. Yurtta yıllarca aynı odayı paylaştığım arkadaşlarım olmuştu, ama hiçbiriyle Uygar'la olduğumuz kadar yakın olmamıştık. Çocukluk arkadaşımdı, kardeş gibiydik. Kısa süren sarılmamızın ardından:

—Ne zamandır buradasın?

Ben dört aydır burdaydım. Ama bir an bile boş olamadığımızdan Baran pek aklıma gelmemişti.

—Yaklaşık üç aydır. Başka bir gruptaydım eğitimde, ama bugün bu gruba alındım.

   Biz konuşmaya devam ederken komutan içeri girdi. Herkes sıraya girdiğinde gözü benimle Baran'a takıldı. Çenesiyle beni işaret ederek "Ringe," dedi. Ringe çıktığımda o da peşimden ringe çıktı. Eline boks el bandajını sardıktan sonra gözleri yumruk yaptığım ellerime kaydı. Benim ellerim çıplaktı. Göz teması kurmaya özen göstererek "Savaşta rakibinizi seçemezsiniz," dedi suratıma yumruğunu geçirmeden hemen önce. Sendelesemde yere düşmedim. Elim kanayan dudağıma gittiğinde alayla:

—Acıdı mı Ar-

   Suratına geçirdiğim yumrukla geriye doğru sendeledi. Şaşırmış görünüyordu. Eğer bu bir maçsa karşılıklı olmalıydı.

   Hızlıca doğrulup bana bir yumruk savurduğunda çevik bir hareketle kendimi geri çektim. Peş peşe iki yumruk daha savurduğunda hamle yapmak için fırsat bulamamıştım. Ve son yumruğu yemiştim. Boyu benden uzundu. Benden daha yapılıydı. Nakavt olmam herkesin beklentisiydi. Birkaç yumruk daha attığında ellerimi yumruk yapıp kollarımı yüzüme siper ettim. Hamle yapmalıydım. Yeni bir yumruk atmaya hazırlanırken ondan önce davranıp yumruğumu suratına hızla geçirdim. Sendeledi ve suratı sola döndü. Ağzındaki kanı tükürüp gözlerine ateşlenen öfkeyle gözlerime kısa bir an baktı ve atabileceği en hızlı yumruğu suratıma geçirdi. Geriye doğru sendeledim ve yere düşmemek için halatlara tutundum. Gözlerindeki öfke canlılığını korurken "Rakibinizi seçemeyeceğiniz gibi kaç kişi olacaklarına da siz karar veremezsiniz," dedi ve ringden indi. Birkaç kişiyi seçip "Ringe, hemen," dedi.

   Ringe komutanın emriyle çıkanlardan ilki çelimsiz görünüyordu. Diğeri bana denk gibiydi, sonuncusuysa... sanırım zorlu bir karşılaşma olacaktı.

   Çelimsiz olan öne atıldığında yumruğumla yere serildi. Tekrar kalkmayacak gibi görünüyordu.

—Haydi Tuna!

   Komutanın emriyle yapı olarak hemen hemen aynı potansiyele sahip olduğumuz, adının Tuna olduğunu öğrendiğim çocuk ileri atıldı. Savurduğum yumruktan çevik bir hareketle sıyrıldı. Komutanla olan karşılaşmamız beni yormuştu ve enerjimi toplayamadan karşıma üç kişi çıkarmıştı. Yorgun olmam odaklanmamı ve hızlı davranmamı olumsuz etkiliyordu.

   Bana bir yumruk attığında sendelememiştim bile. Yapabileceğinin en iyisini yapmıyor gibiydi. Suratına bir yumruk geçirdiğimde bu kez kurtulamamıştı. Sendeledi ve doğrulup ilkine kıyasla daha güçlü bir yumruk savurdu. Kolayca attığı yumruğu boşa çıkarıp suratına bir yumruk attım. Tam burnuna isabet ettirmiştim. Yere serildiğinde burnunu tutmaya başladı. Göz ucuyla komutana baktım. Ringe çıkıp beni öldüresiye yumruklamasına ramak kalmıştı.

  Boş anıma denk gelen güçlü yumrukla belim halatlara yeniden dokunmuştu. Komutanın dudaklarının yukarı kıvrıldığını gördüğümde içimde tarifi mümkün olmayan şiddetli bir öfke belirmişti. Ringden inip şu adamı öldürmek istiyordum. İçimdeki öfkeyle bu ringde atabileceğim en hızlı yumruğu rakibimin suratına geçirdim. Benden daha yapılı olan çocuk şuan yerdeydi. Diğerleri geriye doğru sayarken komutan çocuğa kalkmasını emrediyordu.

   Benden daha yapılıydı. Benden daha enerji doluydu. Benden daha güçlü yumruk atabileceği kesindi. Ama şuan yerdeydi. Öfkenin verdiği bir güçtü benimkisi. Komutana borçlu sayılırdım. Ringe çıktı ve bileğimi tutup kolumu havaya kaldırdı. Kazanmıştım! Yüzümü yüzüne yakınlaştırıp duyabileceği kısık bir sesle:

—Teşekkür ederim, komutanım, dedim yüzümdeki içten olmayan alaylı sırıtışımı sesime de yansıtarak. Öfkeyle bakan gözlerini öfke ve alayla bakan gözlerime çevirdi ve bileğimi sıkan kaslı parmaklarını gevşetip elimi indirdi. Ringden inip öfkeden kudurmuş bir halde salonu terk etti. Bizde yatakhanelerimize dönmek üzere merdivenlere ilerledik.


Kum Saatinin ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin