—Herkes yatağının üstündekileri omzuna enjekte etsin.
Yatakhanedeydik. Duvarları açık kahve tonlarında penceresiz büyük bir odaydı. Aralarında çok fazla mesafe olmayan yataklar yan yana dizilmişti. Bütün yatakların üzerinde gri bir yastık ve pudra renginde örtüler vardı.
Yataklarımızın üzerinde dört tane iğne vardı. Yatağıma oturup iğneleri omzuma enjekte ettim. İğneler yakıyordu. Vücuduma giren her damlayı hissettiriyordu.
İşimiz bittiğinde bizi yatakhanelere getiren bir başka komutan dinlenmemizi söyledi ve yatakhaneden çıktı. Kapı henüz kapanmıştı ki içeri kızıl kıvırcık bir baş uzandı. İri kahverengi gözleriyle yatakhaneyi taradı. Rüya beni arıyordu. Ona doğru ilerledim. Beni fark etmesiyle yüzünde bir gülümseme oluştu. Bu kız hep gülümsüyordu. Kolumdan tutarak beni peşinden sürükledi ve odasına götürdü.
Odasının bütün duvarları alt alta dizilmiş raflarla döşenmişti. Rafların üzerinde daha önce hiçbir yerde görmediğim tuhaf aletler, deney tüpleri, dosyalar, özenle dizilmiş kalemler, birkaç kutu, kitaplar, bir ayna ve daha birçok şey vardı. Ortada büyük bir masa, üzerindeyse "KUM SAATİNİN ÇOCUKLARI" yazan hareketli bir miyatür vardı. Diğerlerinin "Kum Saati Ordusu" Rüya'nınsa "KUM SAATİNİN ÇOCUKLARI" olarak adlandırdığı tavanın minyatürüydü. "Neden bize Kum Saatinin Çocukları diyorsun? Diğerleri bir ordu olduğumuzu düşünüyor."
—Çünkü siz birer askerden fazlasısınız, dedi ve sustu. Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyor gibiydi. "Rüya nesin sen? Bir psikolog?" "Belki,"dedi gülümseyerek. Kısa süren bir sessizliği "Bugün kum saatine dokunduğunda, isminin altında ne yazıyordu?" ,diye sorarak bozdu.
Kafama ikinci kez bir darbe almış gibi hissettim. Önümden geçip tam karşımdaki koltuğa oturdu. "Artun sorun ne? Biliyorum, tanışalı çok olmadı ama biz arkadaşız. Ve burada güvenebileceğimiz tek kişileriz." Bir süre kendimle çeliştim; eğer söylersem buradan çıkıp Aras'la görüşmeme yardımcı olabilirdi. Yada kuralları çiğnemeyip önüme çıkabilirdi. Gözlerine baktım. Yüzündeki belli belirsiz tebessümüne. Güvenebileceğimi söyler gibiydiler. Samimiydi. "Burda kimseyle yakın değilimdir. Çok fazla muhatap olmam. Sadece işime bakarım. Lider sen buraya gelmeden önce bana senden bahsetti. Seni takibe aldım. Yaşadığın her anı izledim. Buraya getirildiğinde psikolojik olarak çökmüştün. Ama kaldıramayacağın bir şey değil Artun. Sandığından daha güçlüsün. Farkına var. Ve ben senin yanındayım. Bir dost olarak." Haklıydı. Kimi tanıyordum burda? Dostumdu, güvenebileceğim insandı. Bana yardım edebilecek başka biri de yoktu. Ondan yardım etmesini isteyebilirdim. "Aras Tümer. Abimin katiliymiş. Yani bilmiyorum, emin değilim. Kum saatimde öyle yazıyordu."
Bir süre sessizlik oldu. Rüya düşünüyor gibiydi. "Onunla konuşmalıyım. Burdan çıkmama yardım et Rüya." Rüya bir anda ayağa kalktı:
—Artun bu mümkün değil! Burdan çıkarsan adaya geri dönemezsin. Burası haritada görünmüyor. Giriş çıkışlar Lider'in kontrolünde. O izin vermeden kimse giriş çıkış yapamaz. Başka bir yol bulmalıyız.
—Rüya geldiğim ülkede savaş vardı. Aras şuan savaşın içinde. Her an ölebilir! Yetimhane bombalanabilir. Burdan çıkmam gerekiyor!
—Onu görünce ne olacak? Abin geri gele-, dediğinde cümlesini bitirmesine izin vermeden ayağa kalkıp "Rüya intikam almak istiyorum! Abimi eğer Aras öldürdüyse, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edemez. Buna izin vermem!",dedim. Sesim istemsiz olarak yüksek çıkmıştı. Resmen birbirimize bağırıyorduk. Rüya bana doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Gözlerimin içine bakarak "Abinin intikamını almak, onu geri getirme şansından daha mı önemli?",dedi.
Sustum. Aptalca davranmıştım. Burdan çıkarsam geri dönemeyebilir, abimi geri getirme şansımı elimin tersiyle itmiş olurdum. Tepkisiz kaldığımı fark edince devam etti:
—Bende öyle düşünmüştüm. Başka bir şeyler bulmalıyız, dedi ve masasına yöneldi. Eline taktığı metal eldivenle pürüzsüz gri masasına dokundu. Eldiven parmaklarının uçlarını sarmıştı ve boğumlarındaki halkalarla ince esnek tellerle birleştirilmişti. Rüya'nın dokunmasıyla masada dijital bir klavye belirdi. "ARAS TÜMER" yazdı ve açılan pencereleri incelemeye başladık:
—On sekiz yaşında. Senden iki yaş büyükmüş. Aynı yetimhanede sekiz yıl birlikteymişsiniz. Aranız nasıldı? ,diye sordu gözlerini masadan ayırarak. "Pek de iyi değildi ama öldürecek kadar da düşmanlığımız yoktu. Sanmıyorum."
—Artun kum saatleri yalan söylemez, dedi Rüya düşünceli bir sesle. "Her kum saatinde sahibinin bilmediği sırlar vardır. Eğer bilmeyi hak ediyorsan yada kaderin için bilmen gerekiyorsa kum saatin bunu sana söyler. Ama sadece birini." Kum saatimde hala benim bilmediğim birçok sır olmalıydı. Belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğim birçok sır. "Aras Tümer'in anlık görüntüsünü görmek ister misin?",dedi Rüya beni düşüncelerimden ayırıp dikkatimi ekrana vermemi sağlayarak. Aras kaçıyordu. Savaş meydanındaydı. Arada tedirgince arkasına bakıyor sonra koşmaya devam ediyordu. Gözüm elindeki silaha ilişti. Bu silah... Abime sıkılan kurşunların alev aldığı silahtı. Birkaç saniye içinde abimin kalp atışlarını çalan ve benim sadece seyrettiğim o çaresiz anın başrolü olan silah. Aras abimi o silahla öldürmüştü. Ve şansıma hala yaşıyordu. Benim canını almamı bekliyordu. Ve bende o anı sabırsızlıkla bekliyordum. "Rüya ben burdan çıkamıyorsam onu buraya getirmeliyiz." Rüya bana dehşete düşmüş bir şekilde bakıyordu. "Onun buraya gelmesi için size katılması gerek. Ve bunun için liderle konuşmam, yeni biri için onu ikna etmem ve bu kişiyi benim seçmemi kabul etmesini sağlamam lazım. Ve daha bir sürü şey; onu takibe almalıyım, ki bu savaş ortamında oldukça zor. Ölmeden buraya ge-
—Rüya Aras buraya gelecek! Onu takibe al. Gebermemesi için çabala.
Emrivaki olmuştu ama bunu yapmalıydı. O herif nefes almaya devam ettikçe sanki içimdeki iki kor yeniden onun nefesiyle alevleniyordu. Korlardan birinin adı 'çaresizlikti'. Çok büyük bir parçaydı. Hiç sönmeyecek, sönse de varlığını hissettirecek, yok olsa da izlerini bırakacaktı. Diğerinin adı 'pişmanlık'tı. O an öylece seyretmemin azabıydı.
Bütün bunlara Aras sebep olmuştu. Ve ben bunun intikamını alacaktım. Böylece acım az da olsa dinecekti. Pişmanlığım belki biraz sönecekti.
—Artun, bunu yapmak zorunda mıyız? ,sesi biraz çaresiz çıkmıştı. Anlamaya çalışır gibiydi.
—Evet. Ve sen bana yardım etmek zorundasın. Çünkü biz, dostuz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Saatinin Çocukları
Teen FictionBir savaş verdim bu sayfalarda. Ölenler de oldu hayatta kalanlar kadar. Kaçmak isteyenlerin boğazına sarılan dikenler oldu kaybolanların iniltilerini bastıracak kadar. Alınan her nefesin gölgesinde büyüyen çocuklar oldu. Ölüm kurşunlarla yazıldı kad...