"Dur, yapma! Ateş etme! Lütfen!"
O sahneyi bir kez daha yaşıyordum. Tek farkı ben bu kez ateş etmemesi için haykırıyor, adeta yalvarıyordum. "YAPMA!" Bir ara gözleri bana kayıyor, sonra hiç tereddüt etmeden defalarca tetiğe basıyor. Bir feryat... Kaybedişin en koyu tonundan bir çığlık...
"ABİ!"
Gözlerim dehşetle açıldı. Nefes nefese kalmıştım. "Sadece kabustu." Bu sözler karşımda ifadesiz gözlerle bana bakan kadına aitti. Sesi yatıştırıcıydı.
—Rüya çık.
Gözlerim kapıdan giren adama kaydı. Orta yaşlıydı. Saçları simsiyahtı ve beyaz teniyle güzel bir uyuma sahipti. Çok da uzun olmayan kirli sakalları vardı. Oldukça uzundu. Yapılı bir vücuda sahipti. Gözleri beni bulduğunda dikkatle beni inceledi. Bakışları tehditkardı. Adının Rüya olduğunu öğrendiğim kadın sessizce dışarı çıktı. Adam ağır adımlarla bana doğru geldi. Yüzünde içten olmayan bir gülümseme vardı.
—Merhaba Artun. Nasılsın? Yüzündeki ifade kafandaki soru işaretlerini belli ediyor. En baştan başlayalım. Ne bilmek istiyorsan sor.
İlk sorumu sordum "Abime ne oldu?" Göz teması kurmaya özen göstererek o da bir soru sordu. "En son hatırladığın nedir Artun?"
"Ona sarılmıştım ve bu pozisyonda ölmeyi dilemiştim",diye yanıtladım. Eli kirli sakallarına gitti.
—Artun baygın bir haldeydin. Abin için de yapabilecek bir şey yoktu. Ve adamlarım ateşkesten yararlanıp seni buraya getirdiler. Çok üzülmüş olmalısın Artun. Hayatındaki tek insanı kaybetmek. Canın yanıyor olmalı. Çaresizliğin o acı tadı. Nasıl hissediyorsun Artun? Ben senden duymak istiyorum.
Bu adamın derdi neydi? Ne yapmaya çalışıyordu? Konuşmak istemiyordum. Ağlamak gelmiyordu içimden. Abim ölmüştü benim. O birkaç saniyeye sığdırılmış ölüm. Ayrıca bu adamda kimdi? Burada ne işim vardı? Ve neden hareket edemiyorum?
"Çok sabırlı değilim Artun. Hissettiklerini birkaç cümleyle anlat. Eğer bunu yaparsan abinin cesedini görmene izin veririm." Bu adama güvenmek pek mantıklı gelmiyordu. Ama ne kaybedebilirdim ki? Ceset de olsa bir kez daha görmek istiyordum.
—Bir deprem oldu, dedim. Derin bir nefes alıp devam ettim. "Ölümün ve çaresizliğin tüm harfleri üzerime düştü ve enkaz altında sadece ben kaldım."
Bir süre yüzüme baktı. Ardından arkama geçti. Boynumu çevirmek için zorladım. Ama faydası yoktu, kıpırdayamıyordum. Boynumda bir basınç hissettim. Vücuduma giren bir sıvı sanki kanımın yeniden hareket etmesini sağlamıştı. Ayağa kalkıp arkamı döndüm. Elinde bir şırınga vardı. Normal boyutlarından küçüktü. "Beni takip et," dedi önüme geçerek. Odadan çıktık. Bir koridorda hızlı adımlarla yürümeye başladık. Adım seslerimiz dışında hiç ses yoktu. Gri bir kapının önüne gelince durdu ve içeri girmem için kapıyı açtı. Peşimden o da girdi ve kapıyı kapattı. Girdiğimiz oda bomboştu. Bir avlu gibiydi. Geniş, büyük bir alandı. Zemin griydi ve kırık beyaz duvarlarla birleştirilmişti. Tam karşımda büyük karanlık bir cam vardı.
—Işıkları aç. Abin camın arkasında Artun.
Camın yanında küçük bir kol vardı. Yukarı doğru kaldırdım. Cam aydınlandı ve sırtüstü uzanmış abim göründü. Havada öylece duruyordu. Tişörtü hala kanlıydı ve gülümsemesi silinmişti. Yaklaşıp cama dokundum. Camın arkasına geçip ona dokunabilmek için bir kapı aradım ama yoktu. Sadece seyrettim. Cesedini. Gözyaşlarım tükenmişti. Uzun süren sessizliği bozan yine o oldu:
—Abinin hala hayatta olmasını ister miydin?
Elbette isterdim. Bu adam benimle oyun mu oynuyordu? Devam etti "İstersen onu tekrar hayata döndürebilirsin. Tabi istediklerimi yaparsan." Tehditkar sesi yine devredeydi. "Abini geri istiyor musun?" Bıkkın bir nefes verdim. "Evet, istiyorum." Yüz ifadesi değişti, tatmin olmuşa benziyordu. Tekrar cama dokundum. Onu hissetmeye çalıştım. Parmak izlerim, kanlı parmak izlerim, camda asılı kaldı.
—Kum Saati Ordusuna hoş geldin, Artun.
Ona anlamayan gözlerle bakınca devam etti:
—Sözümü kesme ve iyi dinle. Artun biz şuan Tisun Vadisi'ndeyiz. Haritada görünmeyen bu bölgeye belirlediğim insanlar haricinde kimse giremez. Burası basit bir toprak parçasından ibaret değil. Burası bir merkez. Bilimin yüzyıllar sonrası. Teknoloji hayal bile edemeyeceğin bir boyutta. Mükemmel donanımlı bir orduya sahibiz. Güçlü ve dayanıklılar. Milyonlarca bilim adamı burada çalışıyor. Deneyler yapılıyor. Yeni icatlar geliştiriliyor. Ve bütün bunların hepsi Kum Saatini çalıştırabilmek için. Kum saatinin içindeki her bir kum tanesi algılanan bireyin yaşadığı bir anıdır. Ve bu kum taneleri arasında yolculuk yapıp olayları değiştirmek hatta ölümleri engellemek mümkündür. Eğer kum saatini çalıştırabilirsek hepimiz için çok şey değişecek.
"Hepimiz?" İçten olmayan gülümsemesi yeniden yüzünde yeşerdi. "Yukarı bak." Başımı yukarı kaldırdım. Açıkçası tavanı kaplayan binlerce kum saati görmeyi beklemiyorum. Hepsi birbirinden bağımsız hareket ediyordu. Biri hariç. O hareket etmiyordu.
—Artun bu gördüğün her bir kum saati ordudaki birine ait. Şu hareket etmeyense senin kum saatin. Gidip üstüne adını yazmanı bekliyor. Tabi önce istediklerimi kabul etmen gerek-
Abimi kurtarabileceksem hiçbir şey umrumda değildi. Hoş, zaten umursayacağım bir şeyim de yoktu. Her şeyi yapardım. "Kabul ediyorum, hepsini. Kum saati nerede?" Adam neşeden eser olmayan bir kahkaha attı. "On altı yaşında olan birine göre fazlasıyla iyi. Ama sana sözümü kesmemeni söylemiştim. Her şeyi kabul etmiş de olsan sana onlardan bahsetmeliyim. Mükemmel donanımlı bir ordu olduğunu sana söylemiştim. Onlar çok zorlu bir eğitimden geçiyor. Ölenler de oluyor. Zayıf insanlar. Normalde orduya alınan tüm askerler iki yıl askeri eğitim alır. Ama senin için farklı planlarım var. Sen altı yıl eğitim alacaksın. Ve ordunun komutanı olacaksın. Senin ve diğerlerinin lideri benim Artun. Ama burası çok büyük bir merkez ve sen bana yardımcı olacaksın. İstediklerimi yapacaksın. IQ seviyen etkileyici. Fiziksel yapın oldukça müsait. Kararlısın. Sana güvenebileceğimi düşünüyorum, Artun."
Abim için her şeyi yapardım. Yıllar alacaktı ama bende abimi alacaktım. Başımla onaylayarak söylediklerimi destekledim. "Bana güvenebilirsiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Saatinin Çocukları
Novela JuvenilBir savaş verdim bu sayfalarda. Ölenler de oldu hayatta kalanlar kadar. Kaçmak isteyenlerin boğazına sarılan dikenler oldu kaybolanların iniltilerini bastıracak kadar. Alınan her nefesin gölgesinde büyüyen çocuklar oldu. Ölüm kurşunlarla yazıldı kad...