9.BÖLÜM "TOPLAMA KAMPI"

73 4 2
                                    


   "Aylar kaldı," dedim Rüya'ya. Sadece iki ay. Aras Tümer için son iki ay. Ölüme iki ay kala.

"Tabi ölüm bize bir sürpriz yapmazsa."

Rüya'nın söylediğine karşılık göz devirdim. Her zaman rahatlamış tavırlarımı ters tepkiyle karşılardı. Onu her an izliyor, çevresine adamlarımızı yönlendiriyor, muhalif askerlerden saklıyor ve hatta ölmesin diye onu bir şekilde besliyorduk. Onun haberi olmasa da adamlarımız tıpkı bir tutsakmış gibi çevresini sarmıştı. İşimizi şansa bırakmıyor, önlemler alıyorduk. Herhangi bir sürpriz olmamalıydı. Rüya her ne kadar hala beni onaylamasada benimleydi. Dostum olarak yanımda duruyordu. Bana kalırsa bana içten içe de hak veriyordu. Bu konuda mantığıyla konuşuyor, duygularıyla hareket ediyordu.

—Ateşkes süresi doldu. Bakalım. Mantıklı düşünürsek, savaş ateşkes süreleri dışında kötü sürprizlerle doludur.

Terasta oturuyorduk. Teras yatakhanenin terasıyla ortaktı. Tan vakti olduğundan havada geceden kalma bir serinlik vardı. Rüya kendine ufak bir battaniye almış, beyaz önlüğünün üstünden omuzlarına sarmıştı. Bir süre ikimizde konuşmadık ve ormanı örten göğü seyretmeye devam ettik.

İçerden gelen acil çağrının sesiyle Rüya gözlerini açarak bana baktı. 'Olamaz,' der gibi dudakları kıpırdadı. Oturduğumuz tekli koltuklardan fırlayarak içeri koştuk. Hemen dijital masanın çevresinden dolanıp çağrıyı yanıtlıyordum ki Rüya beni iterek eldivenini geçirdiği eliyle çağrıyı daha fazla geciktirmeden yanıtladı. Bana kızan bir bakış atmayı da ihmal etmemişti. Gelen çağrı Aras'ı koruması için görevlendirdiğimiz adamlardan birinden gelmişti. Görüntülü bir acil çağrıydı.

Adamın göğsüne yerleştirdiği kameranın açısı zemini kaplıyordu. Adam yerde yatıyor gibiydi. Vurulmadan hemen önce çağrıya basmış olmalıydı. Dijital masanın ekranını kaplayan görüntü sarsıldı. Biri adamı kalkması için dürtüyor ve ayağıyla onu çevirmeye çalışıyordu. Adam ölmüş ya da yaralanmış olmalıydı. Kameranın önünü çamurlu iki bot kapattığında Rüya düğmelerin arasına sıkıştırılmış kameranın yönünü değiştirerek diğer adamın yüzünü görmeye çalıştı. Fakat adamın yüzü sadece gözlerini açıkta bırakan bir puşiyle sarılmıştı. Elinde MG42 vardı. Her halinden belli olduğu gibi muhalif askerlerden biriydi. Görünüşe bakılırsa saldırıya uğramışlardı. Duvarlar kurşunlardan delik deşik olmuştu. Adamın ölüp ölmediğini anlamaya çalışan muhalif askerin gözü bir an bir yere takıldı; kameraya. Tam olarak bize bakıyordu. Rüya nefesini tuttu. Ellerini her zamanki gibi yumruk yapmış yüzüne yapıştırmıştı. Gözleri iri iri ekrana kilitlenmişti.

"Fark etmiş olamaz."

"Adam ölmüş Artun. Eğer göğsünden vurulduysa düğmelerin arasından çıkmış olabilir. Bu çok kötü olur."

Muhalif asker dikkatle bakmayı devam etti. Gözlerini kıstı. Ve adamın üstüne eğilmişti ki bir anda alnından yediği kurşunla kameraya kan sıçradı. Rüya başını çevirmiş ve yumruklarıyla gözlerini de kapamıştı. Ardından adamlarımızdan birinin yüzü kamarayı kapladı.

"Headshot!"

Bu Yusuf'tu. Ölmemişti. Az önceki vuruşundan dolayı da kendini beğenmiş bir hali vardı. Çarpık gülümsemesiyle kameraya sanki bizi görüyormuş gibi bakıp sırıtıyordu.

—Komutanım, Aras Tümer kayıp. Saldırıya uğradık ve gözden kaçırdık.

"Artun diğer askerlerden sinyal alamıyorum."

—Diğerleri?

—Bilmiyorum komutanım. Çatışma sırasında dağıldık. Herkesin sağ kurtulduğunu sanmıyorum.

Kum Saatinin ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin