Yazıları tekrar okudum. Tekrar ve tekrar. "Aras Tümer tarafından öldürülmeden önce." Aras Tümer. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bu imkansızdı. Arası'ı sekiz yıldır tanıyordum. Aynı yetimhanede büyümüştük. Çok iyi biri sayılmazdı. Ama abimin katili olamazdı. Rüya gelmem için işaret etti. Ona doğru ilerledim. Bu kez bastığım kum saati duruyor, diğerine geçince yeniden hareket ediyordu. "İyi misin?",diye sordu Rüya. Yüzümden nasıl bir ifade varsa artık. "Evet",diye cevapladım. Kesinlikle iyi değildim. Aras bunu yapmış olamazdı. Aras'la konuşmalıydım.
Rüya hala yüzüme bakıyordu. Olup biteni anlamaya çalışıyordu. "Rüya",dedim uyaran bir sesle. "Peki, öyle olsun",dedi ve yürümeye devam ettik. Yukarı tırmandığımız merdivenlerden aşağı indik. Ve yine o tuhaf kapıdan geçtik. Bu kez farklı olansa Rüya şifreyi '516' yerine '517' olarak girmişti. Kafam yeterince karışıktı. Sorgulamadım. "Eğitim alanına gidiyoruz. Altı yıl sürecek eğitimin birazdan başlayacak.",dedi Rüya koridorda yürümeye devam ederek. Asansöre bindik ve Rüya Z11 yazan tuşa bastı. "Eğitim alanı yeraltında",diye açıklama yaptı. Asansör yeraltına doğru inmeye başladı. "Eğitimden sonra sohbet eder miyiz biraz?",diye sordu Rüya dostça. "Olabilir." Gülümsedi. En ufak bir şeyle mutlu olabiliyordu. Asansörün kapıları açıldı. Tam dışarı çıkıyordum ki Rüya "Artun sadece söylenileni yap",diyerek ikinci kez uyarı niteliğinde bir tavsiye verdi. Tamam anlamında başımı salladım ve kalabalığa doğru ilerledim. O sırada bir siren sesi duyuldu. Herkes hızla yan yana dizilmeye başladı. Bende sıranın sonuna geçtim. Sanırım gruplara ayrılarak eğitiliyorduk. Kapı büyük bir gürültüyle kapandığında herkesin gözü içeri giren adama döndü. Siyahi adamın vücudu yapılıydı. Geniş omuzları vardı. Sert kol kasları koluna yeni bir şekil kazandırmıştı. Bej rengi bir atlet giymişti. Koyu kahve gözlerinde itaat çanları çalıyordu. Bakışlarını üzerimizde gezdirdi.
—Ben eğitim komutanınızım! Verdiğim emirler sorgusuz yerine getirilir. Hepimizin amacı ortak. Bu ordu kum saati için var! Eğitim esnasında ölmemek için çabalayın!
Gür sesi yankılandı. Ürkütücüydü. Ölsek umurunda olmayacağı gayet netti. Konuşmasının devamında sualtında nefesimizi nasıl uzun süre tutabileceğimizden bahsetti. Mağara gibi bir yerdeydik. Arkasındaki havuzu göstererek:
—Bu havuzun dibinde bir denizanası var. Onun bir rengi yok. O şeffaf. Ve havuzun tabanına yapıştırılmış durumda. Dokunaçlarının boyu iki metre. Bu havuzun derinliğiyse on bir metre. Size dokunduğunda beş dakika içinde ölürsünüz, dedi ve hepimizle tek tek göz teması kurarak duvarda asılı olan yelekleri alıp bize dağıttı. Yelekler normal bir insanın ağırlığına yakındı. Biz yelekleri giyerken o önümüze bir kutu koydu. Kutuyu açmasıyla havuzların bilindik kokusuna balık kokusu da eklendi. Kutunun içinde taşlar vardı. "Bu taşlar balıklardan yapıldı. Denizanalarının beyni yoktur. Ama sinir sistemleri mükemmel yaratılmıştır. Işığa ve kokuya duyarlıdırlar. Balıklarla beslenirler. Sizden bu taşları havuzun duvarlarındaki girintilere yerleştirmenizi istiyorum. Dokunaçlara dikkat edin. Tabi gebermek istemiyorsanız."
—Neden bunu yapıyoruz?
Yanımdaki çocuğun sorusuyla bütün gözler sıranın sonuna döndü. Komutan bize doğru hızlı adımlarla yürüdü. Yanımdaki çocuğu kolundan tutup yerde sürükledi ve havuza attı. Öfkeyle bize döndü:
—Daha ne bekliyorsunuz?
Abim için yapmalıydım.
Havuza doğru ilerledim. Elimdeki taşı sıkıca kavradım. Tıpkı yıllar önce abime attığım kartopuna yaptığım gibi. Bunu düşününce yüzümde istemsiz bir tebessüm oluştu. Karnıma geçirilen dirsekle kendime geldim. Solumdaki kız "Sırıtmaya devam edecek misin?",dedi ve havuza atladı. Abim için diye kendi kendime fısıldadım ve derin bir nefes alıp bende havuza atladım.
Giydiğim yeleğin ağırlığı yüzünden dibe doğru batmaya başladım. Biraz daha batarsam dokunaçlara değecektim. Gözlerimi kısıp duvardaki girintileri inceledim. Bir taraftan da daha fazla batmamak için yukarı doğru yüzmeye çalışıyordum. Gözüme kestirdiğim girintiye doğru yüzdüm ve elimdeki taşı yerleştirdim. Nefes alamadan daha ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum. Havuzun dokuz metre kadar derinliğine inmiş olmalıydım. Bu da demek oluyordu ki dokunaçları hissetmem an meselesiydi. Ki üzerimdeki yelek beni aşağı doğru çekerek bunu daha olası bir hale getiriyordu. Yukarı doğru yüzmeye çalıştım. Bacağımda bir el hissettiğimde istemsiz olarak aşağı baktım. Bana dirseğini geçiren kız çırpınıyordu. Eli bacağımdan kaydı. Gözleri kapandı ve dibe doğru sırtüstü batmaya başladı. Kolları yardım istercesine hala havada duruyordu. Eğer batarsam geri çıkamayabilirdim. Abimi düşünmeliydim. Ama birini öldürerek bir başkasının hayatını kazanamazdım. Yeleğin beni aşağı çekmesine izin verdim. Kıza doğru yüzdüm. Onu yukarı çekmeliydim. Aksi takdirde denizanasına yem olacaktı. Daha fazla batmadan onu kolundan yakaladım. Kendime çektim ve üzerindeki yeleği çıkardım. Bu ağırlıklarla yukarı çıkamazdık. Bileğini parmaklarımla kavradım. Ve yukarı çekmeye çalıştım. Biran önce çıkmalıydım. Nefesimi tutmam gittikçe zorlaşıyordu. Yukarı doğru yüzmeye başladım. Abim için yapmalıydım. Biraz daha dayanabilirdim. Hadi, az kaldı. Kendimi motive etmeye çalışıyordum ve işe yaramıştı. Havuzun kenarına çıktım. Kızı yere yatırdım. Saçları yüzüne yapışmıştı. Kendinden geçmişti. Karnına basınç uyguladım. Nabzı vardı. Bir kez daha bastırdım. Biranda ağzından su çıktı ve öksürmeye başladı. Sırtından destek vererek dik durmasını sağladım. Birkaç kez daha öksürdü. Nefes almaya çalıştı. Gözleri beni bulduğunda "Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Hayatımı kur-" ,dedi ve cümlesini bitiremeden yeniden öksürmeye başladı.
—ARTUN! ,öfkeden delirmiş bu ses komutana aitti. Ayağa kalktım ve duruşumu dikleştirdim. "Birilerinin hayatını kurtarabileceğini söylememiştim. Sen ne cüretle böyle bir şey yaparsın?",diye kükredi. Herkesin gözü bizdeydi. "Ceza alacaksın! –sıradakilere dönerek devam etti-Bir daha böyle bir şey tekrarlanmayacak! Herkes sıraya."
Pişman değildim. Vereceği ceza umurumda değildi. Sıraya doğru yürüdüm ve yine sona geçtim. Arkamdan beni izlediğini hissedebiliyordum. Komutan elindeki kronometreye bakarak "4,3,2,1 ve 0.", dedi ve sıradaki altı kişi yere yığıldı. "Dokunaçlar size değdiğinde beş dakika içinde ölürsünüz demiştim",diye hatırlattı.
Herkes havuzdan çıkmayı başarmıştı. Kısmen herkes görevi de tamamlamıştı. Ama yinede altı kişi ölmüş, bir kişi ölümden dönmüştü. "Bugün ki eğitim bitti. Herkes yatakhanelere!" Hepimiz kapıya doğru ilerlemeye başladık. Komutan bana doğru geldi ve tam önümde durdu. İşaret parmağıyla omzuma bastırarak tükürür gibi konuştu:
—Cezanı en kısa sürede alacaksın Artun. Şimdi defol!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Saatinin Çocukları
Ficção AdolescenteBir savaş verdim bu sayfalarda. Ölenler de oldu hayatta kalanlar kadar. Kaçmak isteyenlerin boğazına sarılan dikenler oldu kaybolanların iniltilerini bastıracak kadar. Alınan her nefesin gölgesinde büyüyen çocuklar oldu. Ölüm kurşunlarla yazıldı kad...