Yine eğitim alanında sıraya dizilmiştik. Dün Rüya'yla konuştuktan sonra yatakhaneye geri dönmüştüm. Ve bu sabah odasına baktığımda onu bulamamıştım. Eğitimden sonra onunla konuşmalıydım.
Komutan geldiğinde herkes konuşmayı kesti. "Artun dışarı! Kapıda bekle," dediğinde kapıya doğru ilerledim. Uzun süren beklememin sonucunda komutan beni hatırlamış olacak ki "Yürü," diye emir vererek yüzüme bakmadan önümden geçti. Söylediğini yapıp peşinden ilerlemeye başladım. O önde ben arkada bir süre yürüdük. Buzdolabı kapağına benzeyen bir kapının önüne geldiğimizde kapıyı açıp beni içeri itti. Kapıyı kapatmadan hemen önce "Kapıyı kapattıktan sonra tekrar kapıyı açmak için gelmeyeceğim. Bu odada normal bir insana bir saat yetebilecek kadar hava var. Bir saat içinde bu odadan çıkamazsan havasızlıktan boğulup geberirsin. Ayrıca bu duvarlar ses geçirmez. Bağırsan da seni kimse duyamaz. Lazerlere her çarptığında yeniden başlamak zorundasın. Aksi takdirde camı kaldırıp anahtarı alamazsın. Ve dönüşte de aynı şeyi yapmalısın. Tabi kapıyı açmak istiyorsan," dedi. Önümdeki beyaz üç basamağı indikten sonra lazerlere göz gezdirdim. Kolay olmayacağı kesindi. 'Abini düşün,' dedim yine kendi kendime. Yapmalıyım.
Lazerlerin arasından geçerken şekilden şekile giriyordum. Başladığım noktadan çok az ilerleyebilmiştim ki dirseğimin yanmasıyla lazerlerden birine değdiğimi anladım. Dirseğimin değmsiyle lazerler çok kısa bir süreliğine yok oldu ve bende bu sırada başlangıç noktama geri döndüm. Lazerler gerçekten yakıyordu. İkinci deneyişimde ilki kadar kısa olmasada çok fazla ilerleyemeden yine başa dönmüştüm.
Zaman düşündüğümden daha hızlı ilerliyordu. Şimdiye kadar toplam altı kez başa dönmüştüm ve duvardaki dev sayaç yirmi iki dakika harcadığımı gösteriyordu. Yedinci kez başa döndüğümde artık ezberlediğim ilk engelleri kolaylıkla geçip son iki engele geldim. Son iki lazer engelinden ilki için sarfettiğim çaba işe yaramış olsada son anda dengemi kaybedip yere düştüm ve lazerlerden biri sırtımı yaktı. Sırtımın acısıyla zar zor doğrulup başlangıç noktasına ilerledim. Henüz başlangıç noktasına varamamıştım ki lazerler yeniden belirdi. Lazerleri aşmak için vakit harcamak yerine bilerek lazerlerden birine dokundum. Lazerler yok olunca başlangıç noktama koştum. Sekizinci denememdi ve yirmi sekiz dakikam kalmıştı. Vakit kaybetmeden lazerlerin arasından geçmeye başladım. Son iki engele geldiğimde gözüm dev sayaca kaydı. On iki dakikam kalmıştı. Dikkatlice ilk engelin altından kollarımı yere sabitleyerek yatay bir pozisyonda kaydım. Tam o sırada yerden destek aldığım kolum kaydı ve yerle aramdaki mesafe sıfıra indi. Başım yerle buluştuğunda acıyla gözlerimi kapadım. Göreceğim manzaradan korktuğumdan gözlerimi açmaya korkuyordum. Dengemi kaybedip yere düştüğümde lazerlerden birine değmiş olabilirdim. Ve zaman bu kadar azalmışken baştan başlayamazdım. O an başımın acısına odaklandığım için lazerin yakıcılığını dirseğimde hissedememiş olabilirdim. Gözlerimi hafifçe araladığımda yüzüme düşen tebessüm aklıma gelen ihtimallerle silindi. Lazerler tüm kırmızı tonlarıyla karşımdaydı. Eğer değdiysem kısa bir süre yok olmuşlardı. Ama o sırada benim gözlerim kapalı olduğu için görememiştim. Sayaç son on dakikayı sayıyordu. Geri dönemezdim. En azından denemeliydim. Şuan yapabileceğim en mantıklı şey son engeli de aşıp fanusun içindeki anahtarı almaktı. Tabi eğer lazerlere dokunmadıysam. Son engeli de aşıp elimi cam fanusun iki yanına yerleştirdim. Eğer bu fanusu kaldırabilirsem bu kapıdan çıkabilecektim. Sayaç son dokuz dakikayı sayıyordu. Gözlerimi kapatıp nefesimi tuttum. Fanusu yavaşça kaldırdım. Silinen gülümsemem eski yerini alırken hemen anahtarı alıp lazerlerin arasından geçtim. Ve evet, bu kez yeniden ve yeniden başlamam gerekmemişti. Son engeli de aşıp basamaklara ulaştığımda sayaç son dokuz saniyeyi sayıyordu. Koşar adımı basamakları çıkıp anahtarı kilide yerleştirdim. Kapı açıklınca sayaç durdu. Tam sıfır sıfırdı. Ne geç, ne erken.
Kapının açıldığı koridor sessizdi. Birkaç kapı dışında boştu. Rüya'nın yanına gitmeliydim. Asansöre doğru ilerlediğim sırada gözüm açık kalan kapıya takıldı. Bir süre asansörle aralık kapı arasında kalsamda rotamı değiştirdim. Yerdeki kanlı eldivenler, cam kırıkları, hala içinde biraz sıvı olan tüpler, etfara saçılmış kullanılmış şırıngalar, tavandan yere uzanan kablolar, birkaç boşalmış serum... Bu oda ne amaçla kullanılıyordu böyle? Odayı incelemeye devam ettiğim sırada duyduğum ayak sesleriyle Rüya'nın söylediklerini hatırladım "Sadece söylenileni yap" Burda olmamam gerekiyordu. Koridora geri döndüm. Yankılanan ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Çoktan burdan gitmiş olmam gerekirdi. Beni görmemeliydiler. Asansörle aramda çok fazla mesafe yoktu. Ama bulunduğum kata inmesi fazla zaman alırdı. Ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Riske atamazdım. Sesler daha da yakından gelmeye başlayınca panikledim ve rastgele odalardan birine girdim. Ayak sesleri uzaklaşıncaya kadar kapıya yaslanıp bekledim. Koridor eski sessizliğine kavuştuğunda kapıyı aralayıp kontrol ettim. Koridorda kimse yoktu. Odadan çıkıp asansöre bindim. M21 yazan düğmeye bastım.
Rüya'nın odasına girdiğimde Rüya masasında bir şeyler inceliyordu. İçeri girdiğimi fark ettiğinde gözleri endişeyle açıldı. "Artun, ne oldu sana?" Üstüm başım biraz dağılmıştı. Lazerler yüzünden tişörtümde yırtılmıştı. Kolumda yanıklar vardı. Ama şuan daha önemli bir konu vardı. "Önemli bir şey değil, boşver. Sen Aras'ı ta-" Sözümü bitirmeme izin vermeden hışımla ayağa kalkıp "Artun kolun yanmış! Otur şuraya krem falan sürelim," dedi kapının yanındaki yatağı işaret ederek. Fazla endişelenmişti. Çok çabuk strese girip panik yapabiliyordu. Söylediğini yapıp yatağa oturdum. O da rafları karıştırıp bir krem aldıktan sonra yanıma geldi. "Nasıl oldu bunlar?" Kremi koluma sürmeye başladıktan sonra bende anlatmaya başladım; o dengesiz komutanı, eğitimi, aldığım cezayı ve o cinayet mahalline benzeyen odayı. "Artun iyi ki sekizinci denemen boşa gitmemiş. Komutanınız söylememiş olabilir ama verilen bir saat sürenin yanında bir deneme sayısı var. En fazla dokuz kez baştan başlayabilirdin." Resmen adam ölmem için çabalıyordu. "Rüya o bahsettiğim oda ne amaçla kullanılıyor?" Rüya cevap vermedi. Kremi sürmeye devam etti. "Rüya," diyerek üsteledim. Sıkıntıyla nefesini üfledi.
—Artun sana istediğin her şeyi sorabileceğini ama hepsini cevaplayamayacağımı söylemiştim.
Ona dönüp "Neden?" diye sordum. Sorularımı cevapsız bırakması can sıkıcıydı.
—Çünkü böyle olması gerekiyor. Burada herkes sadece söyleneni yapar. Sorgulanmaz. İtiraz edilmez.
—Yapılan yanlış dahi olsa yine de kimse itiraz etmiyor öyle mi?
—Burada kurallar böyle işliyor. Hepimiz burada olmaya mecburuz. Mesela sen! Abin için burada olmaya mecbursun. Onu geri getirebilmek için. Ufak bir umut için buradasın. Burada ordudan biri olarak kalmak istiyorsan bazı şeyleri bilmemelisin.
—Kim bilebilir ki bildiklerimi? Senin anlattığını?
—Bilmesi gereken herkes. Daha da açıkça; burada olmamanı sağlayabilecek herkes. Şimdi arkanı dön ve şu işi bitirmeme izin ver.
Bütün kelimeleri vurgulayarak konuşmasını sevmiyordum. Yanlış bir şey söylemekten değil de daha çok söylememesi gerekeni söylemekten çekinir gibiydi. Sorularımı cevapsız bırakmıştı. Tekrar. Burada olmak zorundaydım. Abim söz konusuyken risk alamazdım. Bilmemem gerekenleri soruyordum. Bu durumdan şikayet etme gibi bir hakkım yoktu. Her ne kadar bugün o oda kafamı karıştırmış olsa da. Görmemem gerekenleri görmüş olsam da. "Artun düşünme," dedi kremin kapağını kapatırken. "Burda kalmak istiyorsan bunları düşünme. Düşündükçe kafan daha çok karışır." Düşünmemeliydim. Aras zaten kafamı yeterince meşgul ediyordu. "Aras ne durumda?" Elini gel anlamında sallayıp masasına ilerledi. Tişörtümü üstüme geçirip yanına gittim. "Hala yaşıyor. Onu takibe aldım. Birkaç saattir neler yaptığını izledim ve gerçekten söylemeliyim ki; korkağın teki. Bu arada Lider'lede konuştum. Aras bu orduya en erken beş ya da altı yıl içinde girebilir. Bu süre zarfında onu izlemeye devam edeceğiz."
Benim eğitimim bittiğinde Aras ancak buraya gelmiş olacaktı. İntikam almak için altı yıl bekler miydim? Abimin intikamını almak için kesinlikle beklerdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kum Saatinin Çocukları
Teen FictionBir savaş verdim bu sayfalarda. Ölenler de oldu hayatta kalanlar kadar. Kaçmak isteyenlerin boğazına sarılan dikenler oldu kaybolanların iniltilerini bastıracak kadar. Alınan her nefesin gölgesinde büyüyen çocuklar oldu. Ölüm kurşunlarla yazıldı kad...