Ateşin bizi sarmalayıp yavaş yavaş içine çekişini seyrettim.
Bedenim yanmıyordu, bu sefer yanan sadece bizim fotoğraflarımızdı.
Ve beraberinde ruhumun derinliklerinde sızlayan bir yara hissettim.
Onun ismi o kadar derinlere inmiş ve ruhumu hapsetmişti ki içten içe acım devam ediyordu.
Andrew, Zayn ve benim olduğum bir fotoğrafı daha ateşin içine atarken yanan anılarımı izlemeye devam ettim.
"İşte bu kadar." dedi. "Yavaş yavaş ruhunu ondan kurtaracaksın ve ben sana yardım edeceğim."
Gülümseyerek yanıma oturduğunda gözlerimi ateşten ayırmadan sordum.
"Hepsi bitti mi?"
Elime bir fotoğraf tutuştururken "Sadece bu kaldı." diye mırıldandı.
Gözlerimi bana verdiği fotoğrafa kilitledim.
Bu bizim ilk fotoğrafımızdı.
Bunun için Zayn ile uzun bir inatlaşmaya girmiştik ama sonunda kazanan ben olmuştum.
Şimdinin aksine yani.
Herne kadar şimdi kaybeden ben olsam da o zaman kazanmış ve onu bu fotoğrafı çekinmeye ikna etmiştim.
Ben kameraya kocaman bir gülümseme ile bakarken onun gülüşünün adresi benim yüzümdü.
O bana bakıyordu, aşkla.
İyi bir yalancı olduğunu kabul etmek istemedim yine.
Bu fotoğrafı kim görse onun çok âşık olduğunu düşünürdü.
Bende öyle düşünmüştüm ama sonunda yanılmıştım.
"Bunu saklayabilir miyim?" diye sordum sessizce.
"Tabii." dedi Andrew. "Böylece hergün onu hatırlamaya ve acını tazelemeye devam edersin."
Ona baktım.
"Yine saçmalıyorum değil mi?" diye mırıldandım. "Üzgünüm."
"Üzgün olması gereken sen değilsin Madison, üzgün olması gereken o. Acı çekmesi gerekende. Ben sadece sana yardım etmeye çalıyorum, iyileşmen için. Ama bunu, sana hergün onu hatırlatacak bir fotoğrafı saklayarak başaramazsın. Bu acını hergün yenilemeni sağlar."
"Onunla güzel anılarımız vardı. En azından en başında. Ben sadece bunu yok etmek istemiyorum."
"Acı çekmeye devam etmek mi istiyorsun?"
Derin bir nefes aldım.
Yine o haklıydı.
Acımı hergün hatırlamaya devam etmek istemiyordum.
Kendimi umutsuzluktan kurtarmak istiyordum.
İyileşmek istiyordum.
"Hayır." dedim ayağa kalkıp ateşin başına geçerken. "Acımı yok etmek istiyorum."
Sonra da elimde ki fotoğrafı alevlerin içine bıraktım.
Evet kalbim yanıyordu ama çektiğim acı da tıpkı bu fotoğraflar gibi yanarak yok olacaktı.
Gözlerim hâlâ ateşin içinde yanan anılarımı seyrederken o burda olsa ne yapardı diye düşündüm.
Geçmişimiz yanarken yani, ne tepki verirdi diye düşünmekten alı koyamadım kendimi.
Ama hemen sonra bir yanım hemen o doğru cevabı verdi.
'Hiçbir şey'
Biz yanarken o hiçbir şey yapmazdı. Çünkü o zaten bunu istiyordu.
Nefesim dudaklarımın arasından kurtulup havaya karışırken Andrew yanıma geldi.
"Geçecek." diye fısıldadı gözlerime bakarken. "Hepsi geçecek."
Onun yanılmadığını göstermek ister gibi hafif bir tebessüm yerleştirdim yüzüme, yalandan.
O umutluydu ve ben o umudunu kaybetsin istemiyordum.
Yoksa o da giderdi ve ben yalnız yapamazdım.
Daha fazla dayanamazdım.
Acı geçecekti belki ama acı çekmiş olmak geçmeyecekti.
Ve ben yanımda biri olmadan daha fazla ilerleyemezdim. Ve şu an ona yaslanmıştı kalbim. Yanımda ki mavi gözlü adama.
Ruhum yavaş yavaş ona tutundu ve ben yutkunduktan sonra tıpkı onun gibi fısıldadım.
"Geçecek, hepsi geçecek."
**
Uzun yorumlarınızı bekliyorum bir de profilimden diğer hikayelerime bakmayı unutmayın lütfen! ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pieces ➳ {z.m}
FanfictionGözlerim, arabanın camından biraz ileride ki çifti seyrederken, onun mutluluğu için kendimi kendi acımla boğmayı seçtim. Kalbimin parçaları beni içten içe yaralasa bile, o gülümsüyor diye göz yaşlarımın arasından gülümsedim. // @areyoumarie için...