Kaygan ve temiz çarşafların vücudumu sardığı iki kişilik büyük yatağımda uyandım. Gece yaktığım mumlar yana yana bitmişti. Örtüyü üzerimden kaldırarak çıplak ayaklarımı mor halıya bastım. Boyumu fazlasıyla aşan penceremin ipekten yapılmış mor perdeleri araladım. Gökyüzünün gri ve her daim böyle bulutlu olması sabah olduğuna işaretti. Yüksek pencere önüne ulaşabilmek için iç balkon tarzı öndeki tahtaya basarak pencerenin kolunu çevirdim. Açar açmaz rüzgar deniz mavisi geceliğimin eteğini havaya kaldırdı ve iç çamaşırlarımın görünmesinden utandığım için derhal altımı kapattım ve pencereyi örttü .Soğuk bir sabah olmasına rağmen çok kötü değildi. Olduğum yerden inip kocaman korkunç yontmalı ve iki kapağın bir araya geldiği noktada ağzını açmış bir ejderha figürünün bulunduğu gardırobuma yaklaştım. Koyu lacivert kot pantolonumu giydikten sonra siyah deri kemerimi taktım. Üstüne beyaz v yakalı tişörtümü ve mavi kareli gömleğimi giydim. Altına da çoraplarımı giydikten sonra kahverengi içi yünden yapılmış botlarımı geçirdim. Konsollu aynamın önüne geçtikten sonra uzun kumral saçlarımı rastgele bir topuz kapıp kaptaki kireçli suyla yüzümü yıkadım ve havluyla kuruladım. Yeşil gözlerime biraz rimel sürdüm ve son olarak topladığım saçlarımı açıp taradım. Odamın kapısını kilitleyip in in bir türlü bitmeyen merdivenleri adımlamaya başladım. Kahvaltı hazır olmalıydı. Fakat bugün ne vardı? Kapıdan içeri girip hizmetçime sordum.
"Valentina günaydın,bugün kahvaltıda ne var?"
"Üzüm kompostosuyla küflü ekmek var"
"Ya? Neden hazır değil?"
"Efendimiz henüz emir vermedi"
"O halde ben emir veriyorum. Lütfen hazırlayın" dedim
"Ustamın nerde olduğunu biliyor musun?"
"En son bahçede görmüştüm."Derhal bahçeye koştum. Evin arka kapısından çıktım. Onarılmaya muhtaç olan eski çardakta Napolyon ile batak oynuyordu. Hayret? Her sabah saatinde kahvaltıda olurdu oysa. Merakla yanına koştum. Beni neşeli bir ifadeyle selamladı
"Oo! Federica! Günaydın. Erken kalkmışsın"
"Ben erken kalkmadım usta. Sen galiba biraz geç kalmışsın"
"Yaa öyle mi? ahahah! Kusura bakma"
"Önemli değil. Merhaba Napolyon"
"Merhaba Federica. Nasıl gidiyor?"
"Çok iyi. Senin?"
"Sağol. Benim işler de iyi"
"Kahvaltıya geçmiyor muyuz?"
"Sanırım kız haklı. Geçsek iyi olur."Masadaki kartları toplayıp hep birlikte kahvaltıya geçtik. Herkes uykulu görünüyordu. Keyifle kahvaltımı yapıyordum. Cidden bu ikili çok iyi gidiyor.
Ustam durup dururken adımı seslendi bana
"Federica?"
"Evet usta?"
"Bugün Oliver ya da Nemecsek ile bir yere çıkmayacaksın"
"Ama neden?"
"Çünkü seninle yapmam gereken şeyler var. Kahvaltıdan sonra odama gelmeni istiyorum. Duydun mu?"
"Peki usta" dedim suratımı asarak. Şimdi beni göndermemesi için ne sebep vardı tanrı aşkına? 😒Kahvaltıdan sonra odaya çıkayım derken evin kapısı vuruldu. Koşup kapıya baktım. Gelen Oliver'dı.
"Ah Oliver. Sabah sabah burada ne işin var?"
"Gel hadi seni bir yere götürmem lazım" diye elimi tuttu ve dışarı çekmeye çalıştı
"Dur napıyorsun!" diye engel oldum ona ve kapıyı hafif kapatarak evin dışına çıktım.
"Frankenstein seni bekliyor. Sana vereceği önemli bir şey varmış"
"Nedir o?"
"Söylemedi. Ama gelirsen görürsün hadi acele edelim"
"Oliver dur. Ben bugün maalesef ki gelemeyeceğim"
"A-ah! Neden gelemeyecekmişsin?"
"Ustamın benimle konuşacakları varmış ve bugün sizinle gelemeyeceğimi söyledi. Frankie'ye ve Nemecsek'e gelemeyeceğimi söyler misin?"
"Söylerim ama bir şartla. Ustanla ne konuştuğunu yarın anlatırsan."
"Tabi,hadi sen git artık. Seni burda görmesinler."
"Tamam. Görüşürüz"Oliver'ı gönderdikten sonra evin 4.ncü katındaki üçüncü odaya çıktım. Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Ustam koltuğuna oturmuş beni bekliyordu. Masaya kırmızı mumlu şamdanlar koymuştu. Önünde eğilerek saygınlığımı belirttim
"Buyur usta,beni çağırmışsın"
"Evet Federica. Karşıma otur lütfen"Dediğini yaptım ve pür dikkat onu dinlemeye başladım
"Buradaki yaşam koşullarını az çok sende bilirsin. 17 yaşını dolduran herkes artık hayalet elçisi olmaktan çıkar. Dünyaya gidip insanları korkutman,delirtmen ve işin püf noktası olan lanetlemen bizim hayatımız için çok önemli olur. Seni bugün onlarla göndermememin ve buraya çağırmamın sebebi,bu insanlarla yavaş yavaş ilişkini koparmanı istediğim. Çünkü bu bir süre sonra burdaki halkın ve de bizim yaşamımızı olumsuz etkilemek durumunda. Sen bir elçisin ve en gencimizsin. Ayrıca şunu da söylemem gerekir Federica, elektrik banyoları zihnine iyi gelecektir ve lanetleme gücünü daha da artıracaktır."
Yo! Yo hayır bu doğru olamazdı. Elektrik banyosuna güvenim olmaz benim. Çünkü okuduğum kitaplarda benden çok daha eski bir elçinin elektrik banyosu sonucunda kendi iradesi dışında dokunduğu kişiyi lanetleme gücüne sahip olduğu yazıyordu. Bu çok güçlü bir lanetti ve en son kendini öldürene kadar devam ediyordu.Bunu yapamazdım! Ne olacağı belli değildi çünkü. Ustama bu konuda karşı çıktım ve aynen bu okuduğumu anlattım. Şimdiki elektriğin öyle olmadığına beni ikna etmeye çalışıyordu. Son cümlesi baya katı olmuştu
"Federica dediğimi yapacaksın o kadar!"
"Peki" demek zorunda kaldım. Eğer şansım varsa lanetlenmeyecektim. Sevdiklerime de bunu yapamazdım çünkü.
Benden bir şey daha istedi
"Bugün kütüphaneye git ve bu konu üzerinde biraz çalış. Fakat,hadi bir kitap dünyalarına gitmeye kalk. O zaman seni zindana tıkarım ona göre"
"Tamam usta. İzninle kütüphaneye gidiyorum"
"Gidebilirsin" dediği anda kütüphanenin anahtarını alarak kapının yuvasına sokup açtım. İçerisi çok karanlıktı. Fakat parmaklarımı şıklatmam lambaların açılmasına yeterdi. Sanmayın ki kuru bir elçiyim,özel güçlerim vardır benim. Neler olduğunu daha sonraki bölümlerde açıklayacağım.Canım çok sıkılıyordu gerçekten. Dostlarım olmadan hiçbirşeyin tadı tuzu yoktu. Bugün Heidi'ye gidecektim halbuki. Ama nasıl? 😒 Pofff! Bir yolunu bulmam gerekiyordu. Ah bir dakika! Burdaki zamanı orada geçireceğim bir iki saate göre ayarlayıp dondurursam kimsenin ruhu duymaz. Ama bu cebimde bulunan tek kullanımlık bir güç. Bittiğinde bulman çok zor. Olsun. O buna değer. Bekle beni Heidi geliyorum.
Cebimden tozu çıkardım ve kütüphane saatini ayarladım. Zira ben gelmeden zaman harekete geçerse vay benim halime. Ustam kontrole gelmese de görevlendirdiği uşak beni kontrol etmeye mutlaka gelir. O zamanda ben zaten burda olurum. Kimse ne olup bittiğini anlamayacak.Neyse gitme vakti geldi. Tozu saate doğru püskürtüp gözlerimi kapattım ve kendimi tozun akışına bıraktım. Yolculuk başlıyordu... 😌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALET ELÇİSİ
FantasyÖlüm ve yaşamak arasındaki ara dünya. Herkesin tam anlamda eşit olmadığı yer. Çünkü bu dünyada ölmüşlerin de ölümü var. Burada yaş ilerler,fakat beden ve yüz olarak aynı kalırsın. Bir kurgusal kahraman isen yaratıldığın seneden bugüne kadarki geçen...