Kötü bir rüya görmüştüm. Rüyamda Nemecsek bıçaklanarak öldürülüyordu. Ona doğru koşmaya çalışırken ayaklarım boş yere koşuyordu. Yetişemiyordum.
"FEDERICA BENİ BIRAKMA!" diye yalvarışı beynimde zonkluyordu. Kan ter içinde uyandım. Afyonumun patlamadığını etrafa aval aval bakmam tescilliyordu. Burnumdan bir şey aktığını hissettim. Gerçek bir hayalet olmadığıma göre hala ölümlüyüm. Burnumdan akan şey koyu kırmızı bir kandı. Yataktan doğrulduğum gibi üstüme sabahlığımı geçirdim ve banyoya yöneldim. Ecza dolabından tampon çıkarıp burnuma tıkadım. Bir yandan da -tanrım korusun- bu rüyanın bana kötü bir hadise meydana geleceğini işaret etmesine ihtimal verdim. Korkuyordum. Umarım rüyanın tersi çıkardı.
Banyoda fazla oyalanmadan saçımı yukarıdan dağınık topuz yapıp yüzümü yıkadım. Ardından tamponu çıkarıp aşağıya indim. Ustam yemek salonuna yeni inmişti.
"Günaydın Federica." dedi sıcakkanlı bir gülümseyle
"Günaydın usta" dedim bende
"Yardımcın daha kalkmadı mı?"
"Remí mi?"
"Tabi. Başka kim olacak?" dedi gülerek
"Ahaha. Ben bir bakayım. Kalkamadı herhalde. Uyandırır aşağıya gelirim onunla"
"Tamam. Yalnız fazla gecikmemenizi öneririm. Bugün kahvaltıda şahane bir ziyafet söz konusu"Hızlıca merdivenleri çıkıp Remí'nin kapısına geldim ve kapıyı tıkladım.
"Remí?"
İçeriden ses gelmedi. Birdaha tıklattım
"Remí? İçeride misin?"
Bu kez de ses veren olmayınca içeri giriverdim. Kapıyı boş yere tıklayıp durduğumu anladım. Remí odada değildi. Hayret. Nereye gider bu?Aşağıya sabahlıkla inmek hoş karşılanan bir davranış değildi. Özellikle de bir elçi için. Üstümü değiştirip saçımı yeniden güzel bir topuz yaparak merdiven basamaklarını aşağıladım. Kapının önünden ustama seslendim
"Usta. Remí odasında yok"
"Nasıl yok?"
"Bildiğin."
"A-ah! Olacak iş değil. Nereye gider ki?"
"Bende bilmiyorum"
"Belki bahçeye dolaşmaya çıkmıştır bir bakıver istersen."
"Olabilir. Hemen bakıp geliyorum"Dışarı çıktım. Hava bugün nedense pek de soğuktu. İyiki gömleğimin üstüne kazak geçirmiştim ki bu üşümemi engelliyordu.
Evin ana yönünün yanlarında tam 6 yol var. İkisinin sonunda merdiven basamakları. Bir tanesi mezarlığa gider,diğeri ise ambarlara ve ahırlara.
Adını seslenerek çocuğu dört koldan aramaya başladım
"Remí! Remí! Remí neredesin!"
Hangi cehenneme girdi bilmem ama ne ses var ne seda. Ortalıkta in cin top oynuyordu.
Her taşın altına baktım. Bir bakmadığım mezarlığın içindeki küçük kiliseydi. Ufak bir ibadet yeriydi ora. Belki ordadır diye oraya yollandım. Kapıya dokunduğum anda açılıverdi. Anlaşılan buraya birileri girmişti.
Kapıyı aralar aralamaz Remí'yi çarmıha gerilmiş Yüce İsa'nın önünde yüz üstü yata vaziyette buldum. Hiçbir hareket gösterdiği yoktu.
"Remí? Remí kalk!" diye dürttüm onu
Uykulu gözlerini ağır ağır araladı. Esneyip gerindi ve tekrar uykulu bir sesle konuştu
"Buraya niçin geldim ben?"
Kollarımı bağlayıp karşısında endişeli ve hafif sert bir tavır takındım
"Onu bende sana soracaktım. Saatlerdir seni arıyorum ve seni burada buluyorum? Burada ne işin var?"
"Buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum" dedi dağınık saçlarını karıştırarak
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALET ELÇİSİ
FantasiÖlüm ve yaşamak arasındaki ara dünya. Herkesin tam anlamda eşit olmadığı yer. Çünkü bu dünyada ölmüşlerin de ölümü var. Burada yaş ilerler,fakat beden ve yüz olarak aynı kalırsın. Bir kurgusal kahraman isen yaratıldığın seneden bugüne kadarki geçen...