Güncellendi: 06. 04. 2017
Bir hafta olmuştu. Cenaze töreni yapılacaktı o gün.
Onların savaşarak ölmesi, ben de dahil herkesi gururlandırıyordu. Fakat insanların asıl yas tuttuğu kişi Harry'ydi. O gün abim Fred de anıldı. Tonks, Lupin, Colin, Moody, Lavender ve onlarcası ile birlikte.
****
Dolabımın arkalarında siyah bir elbise buldum. Bunu daha önce sadece bir kez giymiştim. Dumbledore'un cenazesinde. Bunu bir daha asla giymemeyi ummuştum ama ne yazık ki hayat bizden nefret ediyor.
Siyah dantelle kaplanmıştı. Kolları yarımdı ve dantelliydi. Basit bir elbiseydi, bir cenaze için mükemmel.
Büyük bir çabayla onu giymeye zorladım kendimi. Aynaya baktım. İşte bunu beklemiyordum Ne yapmalıydım? Çığlık atmalı, boşvermeli? Ne yapmam veya ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum.
Onu gördüm. Arkamda duruyordu. Her zamanki gibi karışık saçları ve yamuk taktığı gözlüğü ile. Ama oradaydı işte. Canlıydı ve bana gülümsüyordu. Beni bırakmamıştı.
Bakışlarının tuzağına düşmeden önce başka yerlere çevirdim gözlerimi. Gidip gözlüğünü düzeltmek istiyordum. Saçlarını ellerimle daha da çok karıştırmak, sıkıca sarılmak istiyordum. Ama korkuyordum. Dokunduğum anda ortadan kaybolmasından korkuyordum. Ben de başka şeylerle uğraşmaya çalıştım. Saçımı toplamaya başladım. İki yandan aldığım parçaları arkada birleştirdim. Zorlu bir gün için kolay bir şey.
Oraya varan ilk kişilerdendik. Andromeda bizden hemen sonra geldi. Annemle birlikte bir köşeye çekilip sarıldılar, ağladılar. Çocuklarını kaybetmenin acısını paylaşıyorlardı.
İnsanlar teker teker geldiler. Hogwarts'ta, gölün kenarında yapılacaktı tören. Gerçekten çok güzel bir düşünce. Gölün kenarı Muggle olanların bakınca harabe olarak görmediği yerlerden biriydi. Böylece büyü hakkında bilgi sahibi olan ve savaş sırasında bir yakınını kaybeden Muggle'lar da törene katılabilecekti.
Seromoni boyunca ağladım. İnsanlar arasında ağlamaktan nefret ederim ama bu kez yaşlarımı tutmak için direnmedim bile. Direnemedim.
Annem ve Hermione arasında oturuyordum. Üçümüzün gözlerinden de yaşlar süzülüyordu. Karşımda ise kucağında Teddy oturan Andromeda vardı. Saç rengi maviden yeşile değişip duruyordu. En sonunda Kum rengine benzer bir kahvede durdu. Hemen tanımıştım. Babasının saç rengi...
Acı bir kez daha derinden vurdu.
Podyumdaki adam, onların ne kadar cesur olduğundan ve hayatlarımız için savaştıklarından bahsetti. Onların nasıl insanlar olduklarından hiç bahsetmemişti. Ya oraya zorla çıkarılmıştı ya da konuşmaya gücü yoktu. Tıpkı benim gibi.
Bu genel bir törendi. Bireysel olanlar da yapılacaktı. Herkese ayrı ayrı göz yaşı dökebilelim diye...
Konuşmadan sonra mezarların olduğu yerlere gittim. Sırayla hepsini teker teker ziyaret ettim.
Colin'i geçtim, çok genç olan. Harry için kendini feda etmişti. Hah! Pek bir işe yaramadı, değil mi? Zavallı Colin, onu çok severdim. Şimdi bir hiç uğruna ölmüş oldu.
Lavender'ı geçtim, çılgın dedikoducu. Ona ne demek gerektiğini bilmiyordum. Bu yüzden sadece çiçek bıraktım. Çok sinir bozucu olmuştu ama kesinlikle ölmeyi hak etmiyordu.
Tonks'u geçtim, hep sakar olan. Beni ne kadar güldürdü Tonks. Neşeye ihtiyacım olduğunda hep oradaydı. Teddy'nin bunlardan mahrum kalması ise... O bambaşka bir konu.
![](https://img.wattpad.com/cover/78346717-288-k354171.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| In The End || Ginny Weasley (Türkçe)
FanfictionHe won't come back. But why would it mean he's not here? "Nobody's gonna hold my hand, Hold me close, Whisper comforting words, Stay beside me, Support me with everything they have, Hug me tightly, Caress my hair softly, Look at me with those warm...