Bazıları, insanlar ölünce sakinleşir der.
Sonsuza dek dinlendiklerini söylerler.
Diğerleri, ölümün yeni bir macera olduğunu söyler.
Bense yeni bir başlangıç olduğunu...
****
Baykuş, evimize geldiğinde saat on gibiydi.
Zarfları iki pençesi ile sıkıca kavramıştı. Üzerinde kırmızı bir mühür vardı.
Hogwarts...
Dürüst olmak gerekirse geri gitmeyi hiç düşünmemiştim. Oraya tek başıma dönmeye tahammül edebilir miydim bilmiyordum. Ama oradan ayrılamaz gibiydim.
Hermione de aynı şeyleri düşünüyor gibiydi. Savaştan sonra direkt ailesinin yanına gidip durumu düzeltmişti. Ama o gün birçok kayıp vermişti.
Hepimizin yas tuttuğu gün.
Üçlünün bizimle birlikte tüm güçleriyle savaştığı gün.
Üçlünün ikili olduğu gün...
Suçluluk ile dolmak. İşte tam olarak böyle hissediyordum.
Diğerlerinin beni rahatlatmasına izin vermiştim. Herşeyin iyi olacağını söylemelerine izin vermiştim. Beni tutmalarına izin vermiştim.Onların tutulmaya ihtiyaçları olsa bile...
Onların da bu kelimeleri duymaya ihtiyaçları vardı.
Hermione'nin hızlıca kalkıp tabana kuvvet yukarı koşmasını izledim.
Ron kendi düşünce treniyle çok meşgul olduğundan farketmemişti. Yüzü solgun, gözleri doluydu...
Ben de aynısı yapıp arkasından gittim. Annemin nereye gittiğim hakkındaki sorularına kulak asamayacak kadar suçluluk ile doluydum.
Ron'un odasına gittim ama orada değildi. "Hermione! Hermione iyi misin? Nerdesin?" diye çağırdım ama cevap alamadım.
Onu benim odamda buldum. Yatağıma oturmuş, yüzünü elleri arasına almıştı. Bedeni şiddetlice sarsılıyordu. Hep bana olduğu gibi...
"Oh, Hermione..." diyip yanına oturdum. Onu sıkıca sardım. En azından şimdilik ağlamamam gerekiyordu. Dostumu sakinleştirmem gerekiyordu. Onu beni sakinleştirmesi değil.
"Sa- sadece... oraya o- o... O olmadan gitmeyi h-hiç düşünmemiştim... Bi- rçok ins- an..... Bu- bunca yıl-"
Sözünü bitiremeden hıçkırıklara boğuldu.
Onu daha da yakınıma çekip rahatlatıcı şeyler söylemeye başladım. Ama söylediklerime ben bile inanmazken karşımda ağlayan kızın inanması beklemiyordum.
Benim gözlerimden de yaşlar akmaya başladığında gücünü toplayıp bana daha da sıkı sarıldı. Bunun olmaması gerekirdi. Yine beni rahatlatmaya çalışıyordu. Bu haldeyken bile...
O zaman anlamıştım. Ron'un odasına kaçıp gitmesinin nedeni buydu.
Benim yanımda ağlamak istemiyordu. Şu an olduğum hale gelmemi istemiyordu yine. Beni yalnız bırakmak istemiyordu aslında...
O da güçlüyü oynamak zorunda kalıyordu.
Ama belki de tek ihtiyacım olan benim gibi güçsüz düşmüş biriydi...
Bu, beni gerçek olduğuna inanmadığım boş sözlerden daha çok rahatlatıyordu.
Bir süre sonra sakinleşti. Ama ona baktığımda rolleri değişmiştik yine. Rahatlatma sırası yine ona gelmişti.
Kim bilir, ne kadar süre oturduk orada.
Nihayet birbirimizle rahatça konuşabildik.
Ağlayabildik.
Hatırlayabildik.
Ve hatırladıkça o güzel zamanlar anısına gülüşütük.
"Sadece... Eğer geri dönersem, ormanın yanına yaklaşabilir miyim bilmiyorum." dedi pencereden dışarı bakarak.
Güzel anılarımız vardı, evet. Ama bir o kadar da kötü anılarımız vardı.
Birçok hayallerimiz...
Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim.
"En sonunda herşey düzelecek. Söz veriyorum..."
*****
Hatıralar bizi eski yerlere ve yeni hikayelere götürür.
Hem iyiyi hem de kötüyü getirir.
Bizi endişeyle doldurur.
Ama aynı zamanda bizi,
Umutla doldurur.
İthaf goes to: HayleyTate Bunu yazarken aklımda hep sen vardın nedense Ly'cim... #Destley feels...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| In The End || Ginny Weasley (Türkçe)
FanficHe won't come back. But why would it mean he's not here? "Nobody's gonna hold my hand, Hold me close, Whisper comforting words, Stay beside me, Support me with everything they have, Hug me tightly, Caress my hair softly, Look at me with those warm...