"Beni nereye götürüyorsun?" diye sordum merakla. Elimi tutarak önümden koşması yüzünden arkasından bende sürükleniyordum. "En sevdiğin yere, Pera."
"En sevdiğim yer mi?" diye sordum karanlıkta koşarken. Elimi tutan adamı tanımıyordum ama ona güveniyordum. Karanlık yüzünden yüzünü seçemiyordum ama sesi tanıdık geliyordu.
Kısa bir süre daha koştuktan sonra bir anda durduğunda gülümsediğini hissetmiştim. "Bak, tıpkı söz verdiğim gibi." deyip eliyle gösterdiği yerler karanlıktan yıldızların olduğu gökyüzüne dönmeye başlayınca hayranlıkla etrafımda dönmeye başladım.
"Burası çok güzel!"
Yanıma gelip elleriyle yüzümü avuçlarının arasına alıp alnımı öptüğünde gözlerimi kapatıp kokusunu içime çekmeye başlamıştım. "Bu kokuyu asla unutamayacağım." Cümleler dudaklarımdan istemsiz döküldüğünde başımı kaldırıp yıldız gibi parlayan gözlere baktım.
"Seni asla unutamayacağım." dediğinde gülümsedim ancak boynumun yanmaya başlaması yüzünden uzun sürmemişti. Boynumdaki sıcaklığın sebebine baktığımda kolyenin kozmik bir parçaymış gibi parlamaya başlaması şaşkın bir şekilde ona bakmama sebep olmuştu.
"Pera!"
Yataktan sıçradığımda derin nefes nöbetine girmiştim. Gözümden yaşlar süzülmeye başladığında camı açmak için yeltendim ancak göğsüm o kadar çok sıkışıyordu ki hareket edemiyor sadece ağlıyordum. Bana ne oluyordu?
"Pera uyan artık!"
"İmdat!" Bağırmak istemiştim ancak göğsüm o kadar çok sıkışıyordu ki bununla savaşamıyordum. Ayağa kalkmaya çalışmam yere düşmemle sonuçlanmıştı. Elimle yere yumruk atmaya başladım canımın acısından. Kahrolası Deniz, başka zaman odama hemen girersin!
"Allah'ım!" diye mırıldandım kesilmeye başlayan nefesimin ardından. Ölecek miydim? Ölmek istemiyordum ki. Başımı yere koyduktan kısa süre sonra bedenim de zeminle buluştuğunda alabildiğim kısa nefesleri ve oksijensiz kalmaya başlamamı düşünmemeye çalışıyordum ama canım çok acıyordu. Kalbim sanki patlayacak gibiydi.
"Pera!" Gözlerimi kapatıp acının geçmesini dilemiştim. Daha önce yaşamadığım bir şeyle artık savaşamıyordum. "Pera, ne oldu sana?!" Bedenimin bir çift ele sarıldığını hissettiğimde gözlerimi aralamıştım. Çağkan?
"Sen..." Sözlerimi tamamlayamadan başımı geriye atıp acıyla kıvranmaya başladım. Birisi beni hastaneye götürebilir miydi artık! Bulabildiğim son gücümle şoka girmiş Çağkan'ın boynuna tutunup kulağına fısıldadım. "Nefes alamıyorum. Lütfen..."
"Deniz! Ertan Amca!" Beni kucağına alıp evde koşarak bağırması üzerine birkaç endişeli ayak sesi duymuştum. Ellerimi Çağkan'ın boynundan çekmemeye çalışıyordum çünkü ellerimi bırakırsam savaşamayacaktım.
"Ne oldu Çağkan? Pera! Ne oldu Pera'ya?!" Babamın endişeli sesiyle gözümden bir damla yaş daha düşmüştü. Ölmek istemiyordum ama canım o kadar çok yanıyordu ki ölerek bundan kurtulmak istiyordum.
"Hastaneye götürüyorum. Nefes alamıyor." Çağkan'ın evden çıktığını hissettiğimde acıyla yeniden inlemek zorunda kalmıştım. Gözümden o kadar çok yaşlar dökülüyordu ki buna engel olamıyordum.
"Deniz çabuk hastaneye! Çağkan bizim hastaneye götür onu!" Babamın talimatı üzerine Çağkan onayladığında beni arabanın arka koltuğuna uzatınca acıdan gülümsemeye başlamıştım. "Ölüyor muyum?" diye sordum fısıltıyla. Arabada beni düzeltmeye çalışan Çağkan'ın elleri kısa bir süreliğine durmuştu. "Bilmiyorum." Pürüzlü sesi garip hissettirmişti. Başımı arkaya atıp bana verilen ufak nefeslerle idare etmeye çalışıyordum ama artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Vücudum uyuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Amber [Tamamlandı]
Dla nastolatków"Bana yeniden aynı duyguları hissettiremez misin?" Bedenimi duvara yaslayıp bileklerimden tuttu ve kollarımı havaya kaldırdı. Yutkundum. "Kalbine bir başkası girecekken bunu yapamam Pera." diye tısladı dişlerinin arasından. "Yalandı." diye itiraf et...