Merakla Mehmet'e baktığımda tedirgin bir şekilde yüzüme bakması içimdeki kuşkuların artmasına sebep oluyordu. Onda doğru kaşlarım çatık bir şekilde adıma attım. "Benim canımı yakacak olan şey nedir, Mehmet?"
Alt dudağını dişlerinin arasına alıp ayağa kalktı ve gergin bir şekilde arkasına dönüp camdan dışarıya bakmaya başladı. Kapının zili tekrar çaldığında elimi saçlarımın arasından geçirip derin bir nefes aldım. "Bak, saçma sapan bir şeyi ortaya atıp sonra susamazsın tamam mı?" diye tısladım sinirle. Cevap vermemeye devam etmesi ve çalan kapının zili sinir kat sayımı arttırıyordu. "Söylemek için kendime zaman ayarlıyorum!" dediğinde eş zamanlı; "Benden mi hoşlanıyorsun?" diye sordum.
Arkasını dönüp gülmeye başladığında kaşlarım çatık bir şekilde ona bakmaya devam ettim. "Bu olsaydı seni kaybeder miydim?" diye sorunca anlamsız bir şekilde ona bakmaya başladım. Ne yani, benden hoşlanmıyordu ama söyleyeceği şey bundan da mı kötüydü? "Ne olduğunu söylemezsen seni evden kovacağım." dedim net bir şekilde. Kapı artık ısrarla çalmaya başlayınca sinirle inleyip kapının önüne gittim.
Kapı deliğinden kim olduğuna baktığımda Çağkan'ı görünce şaşırmamıştım. Onu gördüğüm için heyecanlanabilirdim ancak şu an bütün odağımı Mehmet'e vermiştim. Kafam onun söyleyeceği lanet şeyle doluydu.
Kapıyı açıp Çağkan'la karşı karşıya geldiğimizde düz bir ifadeyle ona bakmaya başladım. Beni görünce birkaç adım geri attı ve gülümsemeye başladı. "Pera? Ben geldim." deyip kollarını iki yana açınca yalandan gülümseyip; "İçeri geç." dedim. Yüzündeki gülümseme yavaşça silinirken tedirgin bir şekilde içeri girdiğinde Mehmet'le göz göze geldiler. "Senin burada ne işin var?"
"Bence uzatmayalım Çağkan. Yalanla dolu bir hayat sonsuza kadar sürmez."
İkisinin arasında geçen konuşmanın ortasına girip bir Çağkan'a bir Mehmet'e bakmaya başladım. "Eğer biraz daha konuşmazsanız ikinizden birisinin bu evden ölüsü çıkacak." diye tısladım. Çağkan Mehmet'e yapma der gibi bakarken Mehmet kendinden emin bir şekilde duruyordu.
"Hatırlamadığın tek şey var Pera." diye konuya başladığında Mehmet odağımı kendisine çekmişti. Kollarımı göğsümün altında birleştirip tek kaşım havada gözlerine odaklanmış bir şekilde onu dinlemeye başladım. "Ben."
Sinirden irileşen gözlerim kısılmış Mehmet'i incelemeye başlamıştım. Nasıl yani? Mehmet de mi o hayatımın bir parçasıydı? Peki hangi parçası?
"Mehmet..." Arkamda kalan Çağkan'a işaret parmağımda bir işareti yapıp devam etmesine izin vermedim. Mehmet dudaklarını birbirine bastırıp; "Sen de haklısın ama. Beni en son on sene önce görmüştün."
"Lafı uzatma Mehmet." diye tısladım.
"Çağkan'ın yurtdışındaki ağabeyi... O bendim."
Ağır bir şekilde dilimle dudaklarımı ıslatıp birkaç adım geriye çıktım ve göğsümün altındaki kollarımı indirdiğimde bakışlarım ikisinin arasında mekik dokumaya başladı. Çağkan gözlerini kapatmış vereceğim tepkiyi beklerken Mehmet inatla gözlerime bakmaya devam ediyordu.
Bir oyundu. Baştan sona kurulmuş bir oyundu ve bense bir kuklaydım. Hepsinin elinde bir tane ipim vardı ve kim nasıl isterse beni o yöne hareket ettirmişti. Bütün iplerin koptuğunu sanmıştım ama sanırım bir tek Mehmet'in ipini fark etmemiştim.
Çağkan'ın bir ağabeyi olduğunu bile unutmuştum. O kadar uzun zaman olmuştu ki onu görmeyeli bu ihtimal aklımın ucuna bile gelmemişti. Onunla yüz yüze olup da rüyamda görmemem bu yüzdendi elbette.
Hayatım bin parçalı yapboz gibiydi. Deseni gökyüzüydü. Parlak mavi açık bir gökyüzü. Doğru parçaları bulup takmak benim için çok zor olmuştu ama görüyorum ki bazı parçaları doğru yere yerleştirememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Amber [Tamamlandı]
Genç Kurgu"Bana yeniden aynı duyguları hissettiremez misin?" Bedenimi duvara yaslayıp bileklerimden tuttu ve kollarımı havaya kaldırdı. Yutkundum. "Kalbine bir başkası girecekken bunu yapamam Pera." diye tısladı dişlerinin arasından. "Yalandı." diye itiraf et...