ⓜⓘⓢⓣⓐⓚⓔⓢ |20.Bölüm
İçimde bir fırtına koptu. "Hayır!" diye inledim Justin'e doğru koşarken. Çantamı kenara atıp dizlerimin üzerine indim. Justin hareket etmiyordu. Ama edeceğini biliyordum. Beni bırakmayacağını biliyordum. Korkmama izin vermeyeceğini biliyordum. Gözlerini açması gerekiyordu. Açmadı. Kalbim yerinden çıkacaktı. Ayağa kalkıp yardım istemek için arabaya doğru koştum. Aramızda bir kaç adım vardı. Ona doğru yaklaştığımı fark edince bir saniye kaybetmeden arabayı çalıştırıp kaçtı. Korkuyordum. Göz yaşlarım dinmek bilmiyordu. Çantama koşup telefonu çıkardım. Şarjı bittiği için açılmıyordu. Kimseyi arayamazdım. Nerede olduğumu bilmiyordum, yolumu bulamazdım. Çaresizce Justin'in başında hıçkırıyordum. Yüzünü ellerimin arasına alıp "Uyansana!" diye bağırdım. Uyanmak zorundaydı. Bana bunu yaşatmaya hakkı yoktu. Beni bırakamazdı. "Uyan Justin. Aç gözünü."
Açmayacaktı. Yardım isteyebileceğim herhangi bir insan bulma ümidiyle yolda koşmaya başladım. Etrafta Justin'inkinden başka bir ev bile yoktu. Ormanın içerisinden gelen insan seslerini duyunca durup emin olmak için dinledim. Sesin geldiği yöne doğru koşarken "Yardım edin!" diye bağırıyordum. Biraz sonra 40 yaşlarında iki adam belirdi. Onlara yaklaşıp "Yardım edin." diye hıçkırdım. Ağladığımı fark edince telaşlanıp bir ağızdan sormaya başladılar: "İyi misin? Bir şey mi oldu?"
"Sevgilim." diye hıçkırdım göz yaşlarımı silerken. "Sevgilime araba çarptı. Lütfen yardım edin." Adamın birisi diğerine "Arabayı getir." diye emrettikten sonra peşimden gelmeye başladı. Onu Justin'in yanına götürdüm. Zaman geçtikçe daralıyordum. Justin'e bir şey olmasına izin veremezdim. Adam eliyle Justin'in nabzına baktıktan sonra "Endişelenme." dedi. Onu kurtaracağız.
Birkaç saniye geçmeden araba yanaştı. İkisi birlikte Justin'i dikkatlice kaldırıp arabaya taşıdılar. Ben de arka koltuğa Justin'in yanına geçtim. Taşlık yolda sarsılarak gidiyorduk. Justin kucağımda gözleri kapalı yatıyordu. Tıpkı bir bebek gibi uyuyordu. Sadece derin bir uykuda olmasını diledim. Gözlerini açıp "Nereye gidiyoruz? Bu adamlar kim?" diye sormasını...
Olabildiğince az hasar görmesi için onu sıkıca kavradım. Göz yaşlarım alnını ıslatıyordu. Los Angeles'a keşke hiç gelmeseydim diye geçirdim içimden. Keşke Justin'in hayatından tamamen çıkabilseydim. Bunların hiçbirisi başına gelmezdi. Kanlar içinde bilinçsizce yatıyor olmazdı. Çok korkuyordum. Hayatımda hiç korkmadığım kadar korkuyordum.
**4 Saat Sonra**
Los Angeles'ta ne kadar tanıdığımız varsa hepsi hastanedeydi. Justin'i ameliyata almışlardı ve doktor beklemekten başka yapılacak bir şey olmadığını söylemişti. Babam bile Justin'İn kendine gelmesi için dua ediyordu. Günlerdir benden haber alamayınca tahmin ettiğim gibi çıldırmıştı ancak tüm sinirinin yerini üzüntü ve pişmanlık almıştı. Hem Justin'e karşı bu kadar kaba davrandığı için hem de beni bu halde görmek istemediği için çok üzgündü. Justin'e ne olduğunu, nasıl araba çarptığını merak eden herkesi, bütün yakınlarını ve arkadaşlarını yanıtsız bırakıyordum. Benim yüzünden bu hale geldiğini nasıl söyleyebilirdim? Beni sevdiği ve bana sahip çıkmak istediği için bu halde olduğunu insanlara nasıl anlatabilirdim?
Kalabalığın arasında Meda'yı gördüm. Ağlıyordu. Bir an için göz göze geldik ve suçlarcasına bir bakış attı bana. Gözleriye bunların hepsinin benim suçum olduğunu söyledi. Onu suçlayamıyordum ama burada olmasını hazmedemiyordum. Yaptıklarından sonra burada oturup Justin için göz yaşı dökmesine katlanamıyordum. Ona bakmaya biraz daha devam etseydim istemediğim şeyler yapacaktım. Arkamı dönüp onu umursamamak için uğraştım. Benim aksime huzursuzluk çıkarmak istediği belliydi. Yanıma gelip bağırmaya başladı: "Hepsi senin yüzünden. Justin senin yüzünden ölüyor."
"Doğru konuş." diye karşılık verdim. "Justin'e bir şey olmayacak. O iyi." Bunları söylerken bir yandan da kendimi avutmaya çalışıyordum.
"Onun hayatına girmeseydin bunların hiçbirisi olmayacaktı. Her şeyi mahvettin. Köşene çekilip birlikte olmamıza izin verseydin eğer-..." Suratına tokadı yapıştırmamla sustu. Haddini aşıyordu. Justin'in adını ağzına almasına dayanamıyordum. Hala onunla birlikte olmaktan bahsediyordu.
Herkes bizi izliyordu. Babam hava almak için dışarı çıktığı için şanslıydım. bir de o müdahale etseydi her şey daha çok karışırdı. Meda'nın gözlerinin içine bakıp "Justin'le birlikte olamayacaksın. Çünkü o beni seviyor." dedim. Bu ne kadar iyi bir şeydi emin olamadım. Justin'in beni sevmeseydi bu halde olmazdı.
Meda'nın gözleri doldu. Kibirle "Onu senden alacağım." diye tısladığı sırada Justin'in odasının kapısı açıldı. Doktor gülümseyerek yanımıza geldi. Onun gülümsediğini görünce ben de gülümsedim. Bu iyiye işaretti. "Justin gözlerini açtı." dedi. "Gözünüz aydın."
Kendimi tutmaya zahmet etmedim. Duvara yaslanıp gözyaşlarımın boşalmasına izin verdim. Hem gülüyor, hem ağlıyordum. Justin'in beni bırakmayacağını biliyordum.
Meda üstünü başını düzeltip doktorun yanına gitti. "Onu görebilir miyim?" diye sordu. Gerçekten çıldırmak üzereydim. Onu kovmak için hamle yaptım ama doktor benden önce davranıp gereken cevabı verdi: "Artemis'i görmek istediğini söyledi." Meda sinirden moraran yüzüyle bana baktı ama ses çıkaramadı. Artık defolup gitmesi gerektiğini anlamıştı. Hızlı adımlarla çekip gitti.
Göz yaşlarımı silip odaya girdim. Justin'in yüzünde tebessüm oluştu. Uzun zamandır kendimi böylesine mutlu hissetmemiştim. Koşarak yanına gidip elini tuttum. Alnından öpüp "Affet beni." dedim. "Çok özür dilerim. İstemezsen bir daha görme beni, yüzüme bakma. Ama affettiğini söyle." Gözümden akan yaşları eliyle silip "Ben senin için döndüm Artemis." dedi. "Seni seviyorum."...
