Mistakes | 18.Bölüm

27 3 2
                                    

ⓜⓘⓢⓣⓐⓚⓔⓢ |18.Bölüm 

Birbirimizden ayrılmıştık. "İyi geceler." dedikten sonra tekrar odaya girip kapıyı kapadım. Gecenin kalanını orada uyuyarak geçirmeyi planlıyordum. Yanlızca birkaç saniye geçmişken kapı yeniden açıldı. Justin tedirgince içeriye girip "Benim yatağımda yat. Ben burada kalırım." dedi.
"Buna gerek yok. Alt tarafı bir gece geçireceğim. Sen rahatına bak." dedim ama beni dinlemeye niyeti yoktu.
"Lütfen git yatak odasında uyu. Ben burada kalacağım." diye ısrarını sürdürdü.
Onunla daha fazla inatlaşmamaya karar verip sonunda "Tamam. Teşekkür ederim." dedim ve parmağı ile gösterdiği odaya gittim.

Oldukça sade ve büyük bir odaydı. Çok ferahtı. Odanın en orta yerinde koskocaman bir yatak vardı. Yavaşça yatağa uzandım. Sanırım hayatımda hiç o kadar yumuşak bir yatakta yatmamıştım. Yatağın her milimine Justin'in kokusu sinmişti. İçime çekmeye doyamadığım mis kokusu. Yorganın altına girip gözlerimi kapadım.

Güneş odayı aydınlatmaya başlamıştı. Boydan boya pencereler manzarayı görmemi kolaylaştırıyordu. Pencereden dışarı bakınca neredeyse bütün şehri görmüştüm. Oldukça yüksekte olduğumuz belliydi. Tıpkı hayallerimdeki gibi bir evin içindeydim.

Kapının altından süzülen gölgenin ardından kapı aralandı. Justin odaya sessizce bir göz gezdirdikten sonra beni ayakta bulunca "İyi uyudun mu?" diye sordu.
"Harika uyudum." diye yanıtladım onu. Yüzü gülmüştü. Her şey yolundaydı. Çok huzurluydum.

Sessizliğin ardından "Kahvaltı hazırladım." dedi. "Yani elimden geldiğince."
Sırıtıp Justin'e sıkıca sarıldım. Şaşırmıştı. Dün geceki zorbalığından dolayı ona hala kızgın olduğumu düşünüyordu. Bir yere kadar haklıydı. Ona kırgındım ama sevgim diğer bütün duygularımı bastırıyordu.
"Bana kızgın değil misin?" diye sordu.
"Seni seviyorum." demekle yetindim. Bu sorusuna yanıt olmamıştı ancak onu sevindirmişti.
"Ben de seni seviyorum." diye yanıtladı.

Mutfak da evin diğer bölümleri gibi görkemliydi. Büyük ve ferahtı. Justin ben uyurken hazırladığı omletleri tabaklara koyarken benden buzdolabındaki meyve suyunu çıkarmamı istedi. Portakal suyunu alıp bardağa doldurmaya başladım ancak fazla sürmemişti. Şişenin dibindeki damlalar bir bardağı bile doldurmaya yetmemişti. "Senin buzdolabında meyve suyu var dediğin bu mu?" diye söylendim Justin'e.

Oturduğu sandalyeden aceleyle kalkıp "Komşudan gidip isterim." dedi.
Onu durdurup "Justin saçmalama." dedim. "Gerek yok. Başka bir şeyler içeriz."
"Keşke evde başka içecek olduğunu söyleyebilseydim." dedi. "Ancak burayı fazla kullanmıyorum. Hemen dönerim." diye ekledikten sonra zaman kaybetmeden gitti.

Justin'in yokluğunda ortalığı biraz kurcalamanın iyi bir fikir olacağına karar vermiştim. Yukarı kata çıkıp koridorun en sonundaki odadan başladım. Kahverengi temalı, eski mobilya ve ağzına kadar dolu kitaplıklarla dolu bir odaydı. Kitapların üzerlerindeki toz yığınından anlaşıldığı üzere uzun süredir dokunulmamışlardı. Kitaplığın çekmecelerini zorladım. Birisi hariç hepsi kilitliydiler. Açtığım çekmecede minik, günlüğe benzeyen bir defter vardı. İçindekileri okumak için bir an bile tereddüt etmemiştim ancak defteri açtığımda umduğumun aksine birkaç fotoğraf bulmuştum. Henüz birisine bile bakmaya fırsat bulamamışken kapı çaldı. Elimdekileri bırakmadan hızla aşağı inip kapıyı açtım. Justin elinde koca bir şişe meyve suyu ile geri dönmüştü. "Şanslı günündesin." dedikten sonra neşeli bir şekilde mutfağa girdi. Peşinden gittim, Justin'e yardım etmek için elimdeki fotoğrafları tezgahın üzerine bıraktım. Justin bir anlığına kafasını kaldırıp fotoğrafları gördüğünde eli ayağına dolandı. Sesindeki heyecanı hissetmiştim: "Onları nereden buldun?"
"Yukarıdaki odaya göz atıyordum." diye yanıtladım. "Bir sorun mu var?"
Justin aceleyle fotoğrafları toparlayıp "Yok." diye beni geçiştirmeye çalıştı ancak bir şeyler gizlemeye çalıştığının farkındaydım. Onu durdurup elindeki fotoğrafları aldım. "Ne saklıyorsun?" diye sordum fotoğraflara sırayla bakarken. Beni yanıtlamamıştı.

Sırayla bütün fotoğraflara baktım. Birisi hariç hepsi arkadaşlarıyla çektirdiği, son derece normal fotoğraflardı ancak sonuncusuna gelince başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. "Bu kız kim?" diye sordum Justin'e bakıp.

"Önemli birisi değil. Lütfen tadımızı kaçırmayalım." dedi elimden fotoğrafları almaya yeltenirken. Geri çekilip "Önemli birisi değilse bu kadar yakınında ne işin var?" diye bağırdım.
"Sadece eski bir arkadaşım." diye açıkladı. "Yemin ederim tamamen bitti gitti."
"Öyleyse neden hala saklıyorsun bu fotoğrafı?" diye üsteledim. Onu köşeye sıkıştırıp konuşturmaya çalışıyordum. Amacıma ulaşmama az kalmıştı. Uzun süre cevap vermeyince yeniden ve daha yüksek sesle sordum: "Bu fotoğraf senin için neden bu kadar önemli?"
"Önemli falan değil." dedi ve fotoğrafı elimden alıp parçalara ayırdı. Parçaları ise havaya savurdu. "Benim için hiçbir önemi yok." diye ekledi. Yaptıklarına anlam veremiyordum. Hiçbir hareketine ve söylediği hiçbir söze anlam veremiyordum. Daha doğrusu ne düşüneceğimi bilmiyordum. Justin hakkında bilmediğim daha neler olduğunu düşünmekten kendimi alamıyordum.

"Beni eve bırak." diye emrettim...

MistakesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin