ⓜⓘⓢⓣⓐⓚⓔⓢ |8.Bölüm
Justin hızlı adımlarla bana doğru yürümeye başladı. Şaşırmıştım ve tepki veremiyordum. Bana dokunduğunu hissettiğimde geri çekildim ve "Dokunma." diyip arkamı döndüm ve bu defa dikkatimi çekmek için önüme geçti. "Artemis lütfen dinler misin?"
"Neyi dinleyeyim? Ne tür bir yalan söyleyeceksin? Justin, ben gittiğin günden beri sürekli seni düşündüm. Aklımdan bir an bile çıkmadın. Ama sen beni çoktan unutmuş, yeni eğlenceler bulmuşsun bile."
"Hayır Artemis! Buraya geldiğimden beri benim neler yaşadığım hakkında en ufak bir fikrin yok. Haksızlık ediyorsun."
"Evet bir fikrim var. Ben o kızı çok net gördüm. Sana basıl baktığını. Öpüşüyordunuz Justin!"
"Hayır öyle bir şey yok! herşeyi yanlış anladın. Hem ben o kızı öpmedim. Ama sen depoda o çoçuğu öpmüştün. Yalan mı?" dedi. Okları benim üzerime çevirmeye çalışıyordu.
"İkisi aynı şey değil!" diye bağırdım.
"Haklısın aynı şey değil. Ben o kızı öpmedim. Öptüğümü söyleyebilir misin? O beni öpmek istedi, ben geri çekildim."
"Beni gördüğün için! Beni görmeseydin öpücektin onu."
"Hayır!" ses tonu yükselmişti.
"Justin yeter tamam mı? Daha fazla yalan kaldıramam. Ben buraya senin için gelmiştim. O gün olanları anlatıp özür dilemek için. Yıllar önce en yakın arkadaşımın beni korumak için bşr adam öldürdüğünü, ceseti ortadan kaldırmasına yardım ettiğimi, adamın bana zorla sahip olmaya çalıştığını söylemeye korktum. Benden uzaklaşmandan korktum!" dedim. Gözyaşlarım sel gibi akıyordu. Ben bunları söyleyince Justin şok olmuştu. Daha çok pişman. Gözlerinin dehşetle büyüdüğünü görebiliyordum.
Bana derin derin baktı ve "Sen ciddi misin? Sana bunu yapan adam-.." duraksadı. Daha doğrusu ben onu durdurdum ve "O öldü." dedim. Tam elimi tutmak için uzandığı sırada bir kez daha geri çekildim ve "Şimdi rahat bırak beni." dedim. Sesini çıkarmamıştı. Gitmeme izin vermesinin doğru olacağını düşünüyordu. Gözyaşlarımı sildim ve eve doğru yürümeye başladım.
Eve geldiğimde babam yoktu. Bana da yedek anahtar henüz vermemişti. Ben de o fırsatı cebimdeki tüm parayla gidip yeni bir telefon almak için değerlendirdim. Aklımda kalan birkaç basit numarayı telefona kaydettikten sonra eve döndüm. Kaydettiğim numaraların arasında babam da vardı. Onu rehbere "ahmak" olarak kaydetmiştim. Bugün ona söylediğim herşeyde son derece ciddiydim. Ondan nefret ediyordum. Sesini duymak istemediğimden mesaj attım: "apartmanın önündeyim ve içeri giremiyorum. Elini çabuk tut." mesajı gönderdikten sonra telefonu cebime sokup beklemeye başladım.
10 dakika sonra babam gelmişti ve eve girmiştik. Kapıdan içeri girer girmez daha tam olarak kurumanış boyanın kokusunu aldım. Babam "odanın mobilyaları henüz hazır değil. Onları kendi zevkine göre seçmek isteyeceğini düşündüm." dedi. Onu umursamadan mutfağa girdim. Peşimden gelip "Yeni telefon almışsın." dedi. Gözümü devirip "Ne o? Yoksa buna da mı el koymayı planlıyorsun?" dedim. Gözünün içine bakmaya tenezzül etmediğimi farkedince daha fazla konuşmak yerine mutfaktan ayrılmayı tercih etti. Sonunda doğru bir şey yapmıştı.
Justin'i aklımdan bir türlü çıkaramıyordum. Justin, o kız, ikisinin dudakları... Hayatım boktan farksızdı. Senelerdir tek bir günüm yolunda gitmemişti. Şimdi Justin'i tamamen unutmam gerekiyordu. Bunu yapmak istiyordum. Bana haklı olduğunu ispatlamasını daha çok istiyordum ama bundan sonra ona nasıl inanacağımı bilmiyordum. Salondaki koltukta uzanmış dinlenirken babam içeri girdi ve "Yeni okulunu görmeyi pek istemiyorsun anlaşılan." dedi. Önce cevap vermedim. Sonra ağzını yeniden açacak gibi oldu ve engel olup söze girdim. "Rahat bırak beni artık. Yarın zaten okula başlıyorum." dedim ve kafamı yeniden arkaya yasladım. Üstüme gelmedi ve konuyu değiştirdi. Yanımda duran sehpaya bir broşür bıraktı ve "Beğendiğin oda takımını seç. Sen okuldayken odanı hazırlatırım." dedi ve bir de kalem bırakıp çıktı. Bunca şeyin üstüne hiçbir şey olmamış gibi oda takımı seçemezdim. Gözlerimi kapatıp sessizliği dinlemeye başladım.
~Sabah
Bu rahatsız kanepenin üzerinde uyanmak hiç hoş değildi. Bu işkenceye daha fazla katlanmamak için sehpanın üzerinde duran broşürden bir takım seçip işaretledim.
Saat 8'e geliyordu ve okul için hazırdım. Mickey Mouse desenli beyaz bir tişörtün üzerine kareli bir gömlek ve altıma da siyah bir etek giydim. Ayağıma da beyaz converselerimi giyip sade ama sevimli bir görünüşe bürünmüştüm. Çantamı da alıp babama gözükmeden evden çıktım. Çıkarken yedek anahtarı almayı da ihmal etmedim.
Okula vardığımda kendimi oldukça iyi hissetmiştim. Benim yaşımda birsürü insan vardı. Okulun koskoca bir kampüsü olması da beni ayrıca sevindirmişti. Tek kötü tarafı Justin'in de aynı okulda olmasıydı. Ve sürtük kız arkadaşının...
(FOTOGRAFTAKI NICK)