Mistakes | 16.Bölüm

35 4 0
                                    

ⓜⓘⓢⓣⓐⓚⓔⓢ |16.Bölüm

Justin yarım saat boyunca oturduğum merdiven basamağında hıçkıra hıçkıra ağlayışımı izledikten sonra yavaşça yanıma oturup elimi tuttu. "Bu kadarı yeterli." dedi. "Büyükanneni ben de çok severdim. On yaşımdan beri tanıyordum onu. Çocukluğum sizin bahçede büyükannenin kurabiyelerini yemekle geçti. Belki ben seni bırakıp Los Angeles'a gittiğimde o benden nefret etmiştir ama hep özledim onun kurabiyelerini."
O günleri gözümün önüne getirince yüzümde oluşan tebessümle "Hayır." dedim. "O senden hiç nefret etmedi. Sen gittikten sonra beni anlayan ve teselli eden bir tek o oldu. Sanki içten içe bir gün yeniden birlikte olacağımızı biliyordu."

Justin beni sıkıca sarıp "Hadi artık toparla kendini. Şimdi kiliseye gitmemiz gerek. İstersen daha sonra New York'a cenaze törenine de gideriz." dedi. Gözyaşımı silip "Babam döndükten sonra onunla birlikte gitsem daha iyi olur." dedim. "Sana kim haber verdi?" diye sordum daha sonra.
"Nick." diye yanıtladı. "Sana telefonda söylemek istememiş. Yanımda olacağını tahmin etmiş."

Kafamı dağıtmak için sürekli konuşuyordu: "Gitmeden önce duş alsak iyi olur."
Tam olarak açıklayamadığım bir nedenden dolayı Justin'den uzak kalmak istiyordum. Büyükannem orada can çekişirken ben burada Justin'in yatağındaydım. Aklıma geldikçe utanç duyuyordum.
"Duşumu evde alsam iyi olacak." dedim ve vereceği cevabı dinlemeden yukarı kata çıkıp kıyafetlerimi giydim. Ceketimi almış kapıdan çıkacakken Justin bağırdı: "Artemis! Nereye gidiyorsun?"
"Eve dedim ya." diye tersledim onu. Tam ağzını tekrar açacakken fırsat vermeyip "Kendim giderim." dedim ve kapıyı çarpıp çıktım. Kalbinin kırıldığını tahmin edebiliyordum ama başka türlü davranmak gelmemişti içimden.

Taksi evin önünde durduğunda Justin'in evinden ayrılalı on dakika olmuştu. On dakikadır Justin'in tüm arama ve mesajlarını görmezden geliyordum. Duşumu alıp simsiyah kıyafetlerin içerisine büründükten sonra yeniden taksi çağırıp kiliseye gittim.

Taksiden iner inmez karşılaştığım ilk iki isim Nick ve Zac oldu. Beni görünce oturdukları banktan kalkıp yanıma geldiler. İlk adım atan Nick oldu. Bana sıkıca sarılıp sessiz kalmayı tercih etmişti. Nick de aynı Justin gibi büyükannemi uzun zamandır tanıyordu. Hatta daha fazladır. Nick'le neredeyse sekiz yaşımızdan beri arkadaştık, komşuyduk, yoldaştık ve büyükannem de en büyük destekçimin Nick olduğunu bilir ve onu severdi.

Birkaç adım ileride yanıma gelmek için fırsat kollayan Zac, Nick'ten ayrıldıktan sonra fırsatı değerlendirdi ve yanıma yaklaşıp "Çok üzgünüm Artemis." dedi. Ona sarılıp teşekkür ettiğim sırada arabasından inen Justin çarptı gözüme. Gözlerinden okunan kırgınlık ve öfke göz ardı edemeyeceğim kadar yoğundu. Bana zaten kızgındı, bir de üstüne Zac ile sarıldığımı görünce öfkesinin ikiye katlandığını hissetmiştim. Ona zerre kadar hak vermiyordum. Ortada sinirlenmesini gerektirecek bir durum yoktu, aksine beni anlamasını beklerdim.

Hızla yanımıza gelip bağırmaya başladı: "Bir saattir sana ulaşmak için denemediğim yol kalmıyor, başına bir şey gelmemesi için kendi kendimi yiyip bitiriyorum, benden durup dururken bir anda uzaklaşmanda mantıklı bir sebebin olduğuna kendimi inandırmaya çalışıyorum ve bir taraftan seninle birlikte büyükannen için kahroluyorum. Sen ise burada Zac ile oynaşıyorsun."
"Kes sesini!" diye ben bağırdım bu defa. "Ağzından çıkana dikkat et. Zac'e sarıldığım için kıyameti koparacağına neden sana açıklama yapmadan apar topar çekip gittiğimi biraz düşün."
"Dakikalardır düşünüyorum." diye karşılık verdi.
"O halde biraz daha düşün ve beni rahat bırak. Böyle bir günde bir de seninle uğraşmak istemiyorum."
"Kim kiminle uğraşıyor bir daha düşün!" diye çıkıştı. "Hiçbir şeye değmezsin." diye eklemeyi de ihmal etmedi.

Büyükannemin haberini aldığımdan beri hiç tam olarak kurumamış gözlerimle onun gözlerine bakıp öfkemi kustuktan sonra "Bu kadar ileri gidebileceğini düşunmemiştim." dedim. "Defol git. Artık seni görmek istemiyorum."
Söyleyeceklerimi bitirdikten sonra arkama bakmadan kiliseye girdim.

Justin kilisedeki işini bitirdikten sonra hiç zaman kaybetmeden gitmişti. Ben ise Nick'in moralimi yerine getirmek için sunduğu teklifi kabul etmiş, Nick'in evine gelmiştim. Minik bir apartman dairesiydi ancak Nick her zamanki gibi marifetini gösterip, orayı sıcak bir ortama çevirmişti. Patlamış mısırlarımızı alıp salondaki kanepede yerlerimizi aldıktan sonra Nick keyfimi yerine getirmek için evde ne kadar komedi filmi varsa hepsini toplayıp getirdi. Ne yazık ki keyfim yerine gelmiyordu. "Film izlemek istemiyorum."
"Pekala, en azından mısırları yiyelim, boşa gitmesin." dedi elini patlamış mısır kasesine daldırırken.

Henüz tabağımın yarısına bile gelmemişken Nick başka bir CD ile çıkageldi. "Film izlemek istemediğimi söylemiştim." diye itiraz ettim ancak bu Nick'in CD'yi heyecanla vidyo oynayıcıya takmasına engel olmamıştı. Yanıma keyifle otururken "Bunu seveceksin." demekle yetindi.

Daha vidyonun ilk saniyesinde yüzüm gülmüştü. Bu Nick ve benim eski bir vidyomuzdu. Görüntü kalitesinden ne kadar eski olduğu anlaşılıyordu. Biz dokuz yaşlarında su savaşı yaparken çekilmiş bir vidyoydu. Nick'in kahverengi dalgalı, benim uzun, iki taraftan örülü saçlarım sırılsıklam kalmış, ölesiye kahkaha atıyorduk. Hiçbir şey umrumuzda değildi sadece eğleniyorduk.

Birbirinden güzel ve eğlenceli o vidyoları izlerken kahkahalarım evin içinde yankılanıyordu. Ben televizyona dalıp gitmişken Nick'in elini yanağımda hissettim. Hem o anlara geri dönmemin verdiği duygusallıkla hem de büyükannemi hatırlamanın verdiği acıyla gözümden akan yaşı sildi. Birkaç saat önce Justin'le aramda geçen tartışmanın da duygusallığımda büyük etkisi olduğunun farkındaydı. "Kimsenin seni üzmesine izin vermem." dedi. "Özellikle Justin'in. Onun için yeterince göz yaşi dökmedin mi? Sen benim kıymetlimsin. İlk aşkım, can dostumsun. Artık hırpalama kendini. Justin'in adını her duyduğunda dolmasın artık şu güzel gözlerin."

"Elimde değil." dedim. "Seviyorum."

"Ben ne yaparsam yapayım, ne söylersem söyleyeyim değişmeyecek değil mi? Sen onu hep seveceksin ve onun için kendini hırpalamaya devam edeceksin." dedi. Kafamı .evet. anlamında salladığımda yüzü soldu. Yorulmuş ve bıkmış bir ifadesi vardı. Nedenini biliyordum. Justin'e bu kadar bağlı olmamın onu rahatsız ettiğini ne kadar belli etmemeye çalışsa da anlıyordum. Nedenini de biliyorudum. Nick beni seviyordu...

MistakesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin