Yurt kapısını aralarken arkamı dönmüş ve son bir kez Demir'e bakmıştım. Okuldan beri beni takip ediyor daha doğrusu beni koruyordu. Yüzümdeki aptal gülümsemeyi silmeye çalıştım ama ne yaptığımı fark ettiğimde bu gülümseme iki katına çıktı.
Gülümsüyordum. Hem de hayatıma girdiği günden beri bana bütün olumlu duyguları unutturan bu adam gülümsetiyordu beni.
Bir kere dahi olsun onun tarafından önemsenmenin vermiş olduğu mutluluğun bana çok ama çok uzun bir süre yeteceğinden şüphem yoktu. Çünkü Demir bana azla yetinmeyi öğretmişti. Eskiden sellerle dahi doyamayan ben şimdi damlalar için çıldırıyordum.
Telefonumdan yükselen sıradan melodi beni kendime getirmişti. Oysa Aslı ismini gördüğüm an aklımı kaybetmek üzere olduğumu hissetmem gerekirdi. Beni ellinci defadır bir yere çağırıyordu. Ben ise ne davetini kabul ediyor ne de bir mazeret sunuyordum. Beni öldürmeye hakkı vardı ve evet, bunu yapardı. Yine de gülümsüyordum işte mutluydum.
Demir beni o moloz yığınlarından ne kadar süre olduğunu bilmesem de kurtarmıştı. Ne zaman tekrar harabeye döneceğimi düşünmek yerine temiz havayı ciğerlerime çekmeli ve bunun tadını çıkarmalıydım.
" Bana seni gebertmemem için tek bir neden söyle! "
Bağırmaktan çok tıslıyordu ve ben ona elimde olan en iyi bahaneyi sunmak zorundaydım.
" Hazırlanıyorum. "
Öylece kalakaldığını hissedebiliyordum. Bunu beklemiyordu. Bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemişti ve beni ikna etme yollarını arayarak boşa zaman geçirmesi onu üzmüştü.
" Gerçekten hazırlanıyor olsan iyi edersin. "
Elimde olmadan kıkırdadım. Mutluydum ve tekrar üzülene kadar mutluluğun her tonunu yaşamak istiyordum.
" Gerçekten hazırlanıyorum Aslı. Bana konum at yarım saate çıkarım. "
Aslı şaşkınlıktan cevap verememiş ve ben onun yüzüne kapatmıştım. Ne de olsa sözümü tutmalı ve yarım saat içinde hazır olmalıydım.
Aynada kendime baktım ve dün gece saçımı yıkamadığıma mutlu oldum. Böylece maşam daha çabuk bitmiş ve düşmemesi için deli gibi sprey sıkmak zorunda kalmamıştım. Sonra bileğimdeki siyah lastiğe kaydı gözüm ve ani bir kararla saçımı at kuyruğu yaptım. Zaman zaman omuzlarıma değen ve bir hale gibi başımın etrafında salınan saçlarım artık bana daha çekici gelmişti.
Sonra boğazımı saran siyah ipin üzerindeki altın rengi borumsu aksesuara takıldı gözlerim, yana doğru kaymıştı. Onu hemen düzelttim ve boğazımdaki ipleri güzel bir fiyonk yaptım. Olduğum yerde parmak ucuna kalktığımda ve arkama baktığımda gözüme takılan ilk şey tenim olmuştu. Giydiğim sırtı açık tulum belimde bollaşarak kalçamı kapatıyordu ve bacağımdan aşağıya doğru boru şeklinde iniyordu.
Normalden bir tık daha büyük kalçamın bütün hatları ortadaydı fakat çok uzun süre sonra ilk kez bundan rahatsız olmamıştım.
Sanırım Demir'in tenime ve daha da kötüsü ruhuma işlediği zehrin panzehiri mutluluk ve bolca gülümsemeydi. İşin en büyük püf noktası ise gülümsemelerin sebebiydi. Kendi zehrinin panzehiri yine kendindeydi ve bunun farkında değildi.
Kapıya doğru ilerledim ve topuklu ayakkabı yerine altın detayları olan sandaletimi giydim. Gerçekten eğlenmek istiyordum ve bunu topuklu ayakkabıların üzerinde yapmam çok zordu.
Asansöre binmeden önce cama yaklaştım ve yurdun önüne baktım. Taksi gelmişti. Adımlarımı hızlandırdım ve kısa sürede taksiye bindim. Aslı'nın gönderdiği konum içerikli mesajı taksiciye adres vermek için ilk defa açtığımdaysa tanıdık bir yere gideceğimi anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı Ve Şimsek
General FictionKırağı ve Ateş, yan karakterlerin hikayesi. Onun hayatıma girişi, ezbere bildiğim her şeyin büyük bir depremle kocaman bir enkaza dönüşmesi gibiydi. Her şey yıkılmış, moloz yığınları beni ezmiş ve toz bulutları ciğerlerimi sararak bana işkence etmiş...